93. Dünya dârü’l-hikmet ve ahiret dârü’l-kudret olduğundan dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:
“Evet, dünya dârü’l-hikmet ve ahiret dârü’l-kudret olduğundan dünyada Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi gibi çok isimlerin iktizasıyla, dünyada icad-ı eşya bir derece tedricî ve zaman ile olması, hikmet-i Rabbâniyenin muktezasıyla olmuş. Ahirette ise hikmetten ziyade kudret ve rahmetin tezahürleri için maddeye ve müddete ve zamana ve beklemeye ihtiyaç bırakmadan birden eşya inşa ediliyor. Burada bir günde ve bir senede yapılan işler, ahirette bir anda ve bir lemhada inşasına işareten Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan وَمَا اَمْرُ السَّاعَةِ اِلَّا كَلَمْحِ الْبَصَرِ اَوْ هُوَ اَقْرَبُ ferman eder.”
(Mürettib: Tertip eden / Lemha: Bir göz atmak)
Allahu Teâlâ’nın kudreti ile hikmeti farklı şeyler istemekte ve farklı şeyleri iktiza etmektedir. İlk önce kudret üzerine konuşalım:
Kudret-i İlahiye, her şeyi bir anda yaratmayı istemektedir. Yaratmanın ani ve def’î olarak gerçekleşmesini ve esbabın vazedilmemesini iktiza etmektedir. Çünkü Allah’ın kudreti sonsuzdur. Yaratmak için bir sebebe ve zamana ihtiyacı yoktur. Dilerse bir ân-ı vahidde milyonlarca kâinatı yaratabilir. Bir iş bir işe mâni olmaz ve hiçbir şey kudret-i İlahiyeye zor gelmez.
Hikmet-i İlahiye ise kudretin tam tersidir. Sebeplerin vazedilmesini ve eşyanın tedricî olarak yaratılmasını ister. Bunun bir takım sebepleri vardır. Mesela:
1. Eşya bir anda yaratıldığında sadece Allah’ın Kadîr ismi tecelli eder. Tedricî olarak yaratıldığında ise Hakîm, Mürettib, Müdebbir, Mürebbi, Muhavvil, Mükemmil, Mübeddil gibi birçok esmâ-i İlahiye tecelli eder.
2. Bu dünya bir imtihan dünyasıdır. İmtihanın olabilmesi için akla kapı açılmalı ancak irade elden alınmamalıdır. Eğer yaratma def’î olarak yapılırsa imtihan sırrı bozulur ve herkes ister istemez imana mecbur olur. Bu durumda da hikmet kaybolur. Hikmetin kaybolmaması her işin perdeli yapılmasına ve sebeplerin vazedilmesine bağlıdır.
Bu gibi sebeplerden dolayı hikmet tedricîliği istemektedir.
Şimdi, kudret ile hikmet karşı karşıya geldi. Kudret, “Ben bunu hemen yaratacağım.” derken; hikmet, “Tedricîlik isterim. Yoksa manam kaybolur.” dedi.
Bu dünya dâru’l-hikmet olduğundan dolayı hikmetin hükmü geçti ve buna göre muamele edildi. Ahiret ise dâru’l-kudret olduğundan orada kudret hükümferma olacak ve her şey buna göre muamele görecek.
Bu mana Mesnevî’de şöyle zikredilir:
“Kezalik, kudretin levazımı ile hikmetin levazımı bir değildir. Birisine ait levazımatı ötekisinden talep etmek hatadır.” (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz