49. Her bir zîhayat, mesela bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle manidar, İlahî, manzum bir kasideciktir ki…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz. Önceki derste uzun bir metin okumuş, bazı cümlelerin mütalaasını bu derse havale etmiştik. Mütalaasını yapacağımız ilk cümle şu:
“Her bir zîhayat, mesela bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle manidar, İlahî, manzum bir kasideciktir ki hadsiz zîşuurlar onu kemal-i lezzetle mütalaa ederler.”
Zîhayatı mütalaa etmekten murad, onda tecelli eden esmâ-i İlahiyeyi okumaktır. Örnek olması için bir kuşu beraber mütalaa edelim:
– Kuş yok idi var oldu. Varlığı ile Allah’ın “Mucid”, “Mübdi”, “Hâlık” ve “Mükevvin” isimlerine ayna oldu.
– Allah kuşa hayat verdi. Hayatıyla “Muhyi” ismine ayna oldu.
– Allah kuşu besledi. Beslenmesiyle “Rezzak”, “Rahman”, “Münevvil” ve “Mukit” isimlerine ayna oldu.
– Kuş sanatlı vücuduyla “Sâni” ismine, hikmetli cihazlarıyla “Hakîm” ismine, suretiyle “Musavvir” ve “Fettah” isimlerine ayna oldu.
– Vücudunda onlarca maddenin toplanmasıyla “Cami” ismine, rengiyle “Mülevvin” ismine, diğer kuşlara benzememesiyle “Mufassıl” ismine ayna oldu.
– Vazifesinin ve hayat şartlarının kendisine öğretilmesiyle “Rab”, “Mülakkin” ve “Sâik” isimlerine ayna oldu.
– Yumurtadan çıkartılmakla “Fâlik” ismine, her ihtiyacının karşılanmasıyla “Rahim”, “Vehhab” ve “Muhsin” isimlerine ayna oldu.
– Hâlden hâle, şekilden şekle sokulmasıyla “Muhavvil”, “Mükemmil” ve “Mübeddil” isimlerine ayna oldu.
– İlk hâliyle “Evvel” ismine, son şekliyle “Ahir” ismine, varlığıyla “Zahir” ismine, içinde çalışan fabrikayla “Bâtın” ismine ayna oldu.
– Yapan elbette yaptığını bilecek. Kudreti onu yapmaya yetecek. Yaptığını görecek ve yapmayı irade edecek. Bütün bunlarla kuş, Allah’ın “Alîm”, “Kadîr”, “Basîr” ve “Mürîd” isimlerine ayna oldu.
Daha bunlar gibi onlarca esmâ-i İlahiyeye ayna oldu, mazhar oldu. Meleklerden, ruhanilerden, ins ve cinden hadsiz ehl-i şuur da onu böyle mütalaa etti.
Üzerinde duracağımız ikinci cümle şu:
“Hem kendi sanatını kendisi temaşa etmek ve kendi cemal-i fıtratını kendisi müşahede etmek ve kendi cilve-i esmasının güzelliklerini âyineciklerde kendisi seyretmek isteyen Fâtır-ı Zülcelal’in nazar-ı şuhuduna görünmek ve mazhar olmak gayet yüksek bir netice-i hilkatidir.”
Üstadımız hilkat-i kâinatın birkaç hikmetini nazara verdi. O hikmetler:
1. Allahu Teâlâ’nın kendi sanatını temaşa etmek istemesi.
2. Zatî cemalini bizatihi müşahede etmek istemesi.
3. Cilve-i esmasının güzelliklerini, âyineler hükmündeki eşyada bizatihi seyretmek istemesi.
Bu gayelerin tahsili için eşyanın bir saniye daire-i vücutta kalması kâfidir. Bu neticeler tahakkuk ettikten sonra eşya zevale düşse ve yok olsa fark etmez. Zira Fâtır-ı Zülcelal’in nazar-ı şuhuduna bir an görünmek ve bu gayelere mazhar olmak öyle yüksek bir netice-i hilkattir ki bu netice hasıl olduktan sonra başka bir netice aramaya gerek yoktur. Allahu Teâlâ’nın muradı tahakkuk ettikten sonra eşya zevale gitse, hoş gitti, sefa gitti…
Diğer cümlelerin izahını sonraki derste yapacağız.
Yazar: Sinan Yılmaz