a
Ana Sayfaİkinci Şua18. Şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî tezahür eder.

18. Şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî tezahür eder.

Önceki derslerimizde şu bölümü okumuştuk:

Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye, bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî ve temerküz-ü esmâî ve  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ  deki hitaba muhatab olan Zatın bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezahür eder. (2. Şua)

Bu cümleyi okumuş ve beş maddeden ilk iki maddeyi tahlil etmiştik. Bu dersimizde, üçüncü madde olan şu kısmı mütalaa edeceğiz:

— Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta… sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî… tezahür eder.

Sıfat-ı seb’a “yedi sıfat” demektir. Bu yedi sıfat şunlardır: Hayat, ilim, irade, sem’ (yani işitmek), basar (yani görmek), kudret ve kelamdır. Maturidiler bu sıfatlara bir de “tekvin” sıfatını eklerler. Üstadımız burada “yedi sıfat” diyerek, sekizinci sıfat olan “tekvin” sıfatını dâhil etmemiş ve Eş’ârîlerin görüşünü tercih etmiş.

Üstadımız dedi ki: Bu yedi sıfatta manevi bir sima-i Rahmânî tezahür eder.

Üstadımız bu manayı İşârâtü’l-İ’caz tefsirinde şöyle beyan ediyor:

“Er-Rahman dahi ne ayn ne gayr olan sıfat-ı seb’aya remizdir.” 

Rahman isminin yedi sıfata remiz olması ya da başka bir ifadeyle, yedi sıfatın Rahmânî bir sima olması şudur:

Rahman ismi “Rezzak” (rızık veren) manasındadır. Rızkı verenin elbette hayat sahibi olması gerekir. Hayatı olmayan rızkı veremez ve mahlukatı besleyemez. İşte Rahman ismi bu cihetten, Allah’ın “hayat sahibi” olduğuna işaret eder.

Yine rızık verilen mahlukların bir vücudu vardır. Onları böyle hikmetle yaratmak; irade sahibi olmayı, ilmi ve kudreti olmayı iktiza eder.

– İradesi olmayan ve onların varlığını yokluğuna tercih edemeyen onları yaratamaz; onlara o farklı şekil ve cihazları veremez.

– İlmi olmayan hikmetle icad edemez.

– Kudreti olmayan yoktan halk edemez.

– Madem Allah etmiştir, o hâlde irade sahibidir, ilim sahibidir ve kudret sahibidir.

İşte rızkı verilen mahlukat bu cihetle, Allah’ın irade, ilim ve kudret sıfatlarına işaret eder.

Yine rızkı veren elbette rızık verdiğini görecek, onun sesini işitecek ve aralarında vasıta bulunduğu takdirde ona cevap verecek ve onunla konuşacak. Bunlar da Allah’ın basar, sem’ ve kelam sıfatlarını ispat eder.

Gördüğünüz gibi, Rahman ism-i şerifi Allah’ın yedi sıfatını ispat etmektedir. Âdeta ism-i Rahman, Allah’ın yedi sıfatını cemetmiş ve bu sıfatlara merkez olmuştur.

Şimdi, Üstadımız dedi ki:

— Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta… sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî… tezahür eder.

Yani biz hayat sahibi mahlukata tevhid gözüyle baktığımızda onları Rahman ismine mazhar görürüz. Bu mazhariyetle Allah’ın yedi sıfatına da ayna olmuşlar ve onlarda bir nevi manevi sima-i Rahmânî tezahür etmiş.

Başka bir şekilde ifade etsek: Her bir zihayat Allah’ın Rahman ismine mazhar olmuş; bu mazhariyetle sıfat-ı seb’aya ayna olmuş ve bu cihetlerle sanki Allah’ın Rahman isminin manevi siması onlarda tecelli etmiş. Yani sanki Rahman ismi tecelli etmiş kuş olmuş; tezahür etmiş balık olmuş, tecessüm etmiş çiçek olmuş, teşahhus etmiş kelebek olmuş, teayyün etmiş fil olmuş…

Bunlar gibi bütün zihayat, Rahman isminin manevi simasına mazhar olmuş ve ism-i Rahman’ın bu manevi siması onlarda tezahür etmiş.

Burada bize düşen ders şudur: Zihayata bu cihetten bakmalı, onlarda tezahür eden manevi sima-i Rahmânîyi görmeli ve Rabbimizin cemalini o aynalarda temaşa etmeliyiz. Temaşa ederken de esmâ-i hüsnasını zikretmeliyiz.

Rabbim bu vazifeye yapanlardan eylesin. Yoksa sadece okuyup geçmekle ve cümleyi anlamakla insan çok kemal bulmaz. Hakiki kemali bulmak isteyenler bu derslere zihayat üzerinde çalışmalı ve zihayata tevhid gözüyle bakarak Allah’ın cemal ve kemalini temaşa etmelidir.

Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:

Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye, bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî ve temerküz-ü esmâî ve  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ  deki hitaba muhatab olan Zatın bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezahür eder. (2. Şua)

Metnin kalan maddelerini sonraki derste mütalaa edeceğiz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin