40. Ve masnuatın bütün kabileleri mikroptan, karıncadan ta gergedana, ta kartallara…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz. Uzun bir cümle okumuş ve üç maddesini mütalaa etmiştik. Bu dersimizde dördüncü maddeyi mütalaa edeceğiz. Dördüncü madde şu:
“Ve masnuatın bütün kabileleri mikroptan, karıncadan ta gergedana, ta kartallara, ta seyyarata kadar Sultan-ı Ezelî’nin gayet vazifeperver memurları olduğu bilinmesi”
Zerreden şemse kadar bütün mevcudat Allah’ın memurları hükmündedir. Mesela ruhları Hz. Azrail alıyor. Vahyi Hz. Cebrail getiriyor. Tabiat işlerinde Hz. Mikâil vazife görüyor. Sûra Hz. İsrafil üfleyecek. Yağmur damlalarını melekler indiriyor. Bunlar gibi Allah’ın çok memurları var. Ancak bu memurlar icraatçı değildir, hakiki tesirleri yoktur. Bu sebeple, Allah’ın saltanatının ve rububiyetinin ortağı olmazlar. Meseleyi biraz daha somutlaştıralım:
Ateş Allah’ın bir memurudur. Allah ateşle yakar. Ateşin kendisi yakamaz. Hakikatte yakan Allah’tır. Ateşin bu yakma faaliyetinde hiçbir müdahalesi yoktur. Eğer Allah dileseydi ateşsiz de yakardı. Ve dilerse ateşle de yakmaz. Nitekim Hz. İbrahim (a.s.) ateşe atılmış ama ateşte yanmamıştır. Eğer yakmak ateşin bir fiili olsaydı Hz. İbrahim’i de yakardı. Allahu Teâlâ ateşi, yakma fiiline bir perde yapmış ancak ona tesir vermemiş.
Yine inek Allah’ın bir memurudur. Vazifesi süt vermektir. Sütü yapan inek değildir, Allah’ın kudretidir. İnek sadece vazifeli bir memur olup sütü bize sunmak için yaratılmıştır.
Yine ağaç bir memurdur. Vazifesi rahmetin eli hükmündeki dallarıyla rahmetin meyvelerini bizlere uzatmaktır. Meyveyi yapan ağaç değildir. Ağacın bu fiilde hiçbir tesiri yoktur. Meyve Allah’ın kudretiyle yaratılmaktadır.
Yine Hz. Azrail bir memurdur. Hakikatte ruhu alan ve kişiyi öldüren Allah’tır. Hz. Azrail sadece bir perdedir ki ölümde tevehhüm edilen çirkinliklere mahal olur. İnsanların yersiz şikâyetlerine hedef olur. Bu şikâyetler Allah’tan ona döner.
Bunlar gibi bütün sebepler -canlı olsun cansız olsun- Allah’ın vazifedar bir memurudur. Asla Allah’ın icraatının ortakları değildir. Hiçbirinin hakiki tesiri yoktur. Çünkü tevhid ve celal şirki reddeder, sebeplere tesir-i hakiki vermez.
Bütün bu anlattıklarımız da ancak sırr-ı vahdet ile keşfedilebilir. Sırr-ı vahdet olmazsa bütün mevcudat ya memurluktan amirliğe çıkar ya da başıboş bir serseri derekesine düşer.
Yazar: Sinan Yılmaz