41. Her şey âyinedarlık ve intisap cihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz. Uzunca bir cümle okumuş ve dört maddesini mütalaa etmiştik. Bu dersimizde beşinci maddeyi mütalaa edeceğiz. Beşinci madde şu:
“Ve her şey, âyinedarlık ve intisap cihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek kıymet almaları”
Bu hakikati daha önce mütalaa etmiştik. Aynı mütalaayı burada tekrar edelim:
İman öyle bir bağdır ki eşyayı sânîleri olan Allah’a bağlar. O bağ sebebiyle, her bir varlık üzerinde Allah’ın isimleri ve o isimlerin nakışları ortaya çıkar. Tüm mevcudat bu cihette, Allah’ın antika bir sanatı, kudretinin mucizesi ve isimlerinin bir âyinesidir.
Mahlukat Allah’ın sanatı olmak, Onun mucize-i kudreti ve esmasının âyinesi olmak hasebiyle bir kıymet kazanır.
Küfür ise Allah ile mahlukat arasındaki bu bağı koparır. Çünkü Allah’ı inkâr eden bir kâfirin nazarında tüm varlıklar tabiatın, esbabın ve tesadüfün elinde bir oyuncaktır. Bir sanatkârları yoktur ki ona nispet edilerek bir kıymet kazansınlar.
Şu nokta önemlidir: Eser kıymetini sanatkârından alır. Mesela antika bir resmin, maddesi itibarıyla 5 kuruşluk bir kıymeti varken, sanatkârına nispet edilse bir milyon kıymet kazanır.
Yine antika bir kılıç düşünelim… Bu kılıcı demirciler çarşısına götürsek maddesi itibarıyla 10 lira paha biçilirken, antikacılar çarşısına götürüp maharetli sanatkârına veya gerçek sahibine nispet etsek milyonlar kıymet kazanır ve o fiyata satılabilir.
İşte her bir varlık; Allah’ın sanatı, kudretinin mucizesi ve esmasının aynası olmakla bir kıymet kazanır. Hikmetle yazılmış bir kitap karanlıkta okunamadığı gibi, kitap hükmünde olan varlıklar da küfrün karanlığında okunamaz ve kıymetsizlikle itham edilir.
Mesela bir çiçek, Allah’ın icadı ve eser-i sanatı olmakla kâinat kadar bir kıymet kazanırken, kâfirin nazarında koklanıp atılacak bir şey derekesine düşer.
Bir kuş, Allah’ın isimlerine ayna olmakla sonsuz bir kıymete ulaşırken, kâfirin nazarında, tesadüfen oluşmuş kıymetsiz bir varlık olarak kalır.
Gökteki güneş, Allah’ın esmasının bahusus “Nur” isminin parlak bir âyinesi iken, kâfirin nazarında, gökyüzünde dolaşan serseri bir ateş topu olur.
İnsan ise Allah’ın ekser esmasına ayna olmakla bir mucize-i kudret iken, Allah’ın yeryüzünde halifesi ve muhatabı iken, kâfirin nazarında, tesadüfen oluşmuş, düşünen bir hayvan derekesine iner.
Demek sırr-ı vahdet ile her şey, âyinedarlık ve intisap cihetiyle binler derece kıymet-i şahsiyesinden daha yüksek kıymet alırlar.
Yazar: Sinan Yılmaz