a
Ana Sayfaİkinci Şua16. Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye…

16. Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye…

İkinci Şua mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye, bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî ve temerküz-ü esmâî ve  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ  deki hitaba muhatab olan Zatın bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezahür eder. (2. Şua)

Üstadımız, zihayata tevhid aynasıyla bakıldığında onlarda tezahür eden beş maddeyi saydı:

1. Şahsiyet-i İlâhiye.

2. Ehadiyet-i Rabbâniye.

3. Sıfat-ı seb’aca -yani yedi sıfat cihetiyle- manevi bir sima-i Rahmânî.

4. Temerküz-ü esmâî.

5اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ  “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz.” dediğimizde bu hitaba muhatap olan Zatın -yani Allahu Teâlâ’nın- bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu.

Bu beş maddeyi -gücümüz nispetinde- izah edeceğiz. Ama önce metnin başında geçen şu cümleyi mütalaa edelim:

“Şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta…”

Kâinata bir ağaç nazarıyla baksak, hayat sahipleri bu ağacın en müntehap meyvesi olur. Nasıl ki ağaç, meyvesi için dikilir ve ağacın her cüzü meyveye hizmet eder; aynen bunun gibi, şu kâinat ağacı da meyvesi hükmünde olan zihayat için icad edilmiş ve her bir cüzü zihayata hizmet etmiş.

İşte şecere-i hilkatin -yani yaratılış ağacının- meyveleri hükmünde olan zihayata vahdet dürbünüyle ve tevhid aynasıyla bakarsak, biraz evvel saydığımız beş şeyin zihayatta tezahür ettiğini görürüz. Bunlardan birincisi şahsiyet-i İlâhiyedir.

Şahsiyet-i İlâhiye ifadesiyle, Allahu Teâlâ’nın isimleriyle tecellisi kastedilmiştir. Allah’ın isimleri O’nun bir nevi şahs-ı manevisidir. Bu isimler bir varlıkta tecelli ettiğinde o varlıkta Allah’ın şahs-ı manevisi ve şahsiyet-i İlâhiyesi tezahür etmiş olur.

Dilerseniz, bu meseleyi biraz somutlaştıralım ve bir kuşta gözüken şahsiyet-i İlâhiyeyi mütalaa edelim. Bununla da bir esmâ-i hüsna dersi yapalım:

– Bu kuş yok idi, var oldu. Varlığı ile Allah’ın “Mükevvin” ismini ayna oldu.

– Her bir azasına yüzler fayda ve hikmet takıldı. Bununla “Hakîm” ismini ayna oldu.

– Vücudu ve hayatı devam etti. Bununla “Mukîm” ismini ayna oldu.

– Çeşit çeşit ihsana mazhar oldu. Bununla “Mennan” ismini ayna oldu.

– Kendisinde hiçbir kusur ve eksik gözükmedi. Bununla “Sübhan” ismini ayna oldu.

– Allah’tan ne istediğiyse Allah ona verdi. Bununla “Müsteân” ismini ayna oldu.

– Sanatlı vücuduyla “Sâni” ismine, tehlikelerden kurtulmasıyla “Mâni” ismine, nebatata üstün kılınmasıyla “Râfi” ismine ayna oldu.

– Güzelliğiyle “Cemil” ismine, her işinin görülmesiyle “Vekil” ve “Kefil” ismine, mazhar olduğu lütuflarla “Latif” ismine ayna oldu.

– Gördüğü vazife ile “Mülakkın” ismine, hayatının kolaylaştırılmasıyla “Mühevvin” ve “Müsehhil” ismine, kendine yapılan yardımlarla “Muavvin” ismine ayna oldu.

– Planlı vücuduyla “Mukaddir” ismine, temizliği ile “Mutahhir” ismine, idaresiyle “Müdebbir” ismine ayna oldu.

– Yolunu bulmasıyla “Sâik” ve “Delil” ismine, diğer kuşlara benzememesiyle “Mufassıl” ismine, süsü ve ziynetiyle “Müzeyyin” ismine ayna oldu.

– Hâlden hâlde çevrilmesiyle “Muhavvil” ve “Mübeddil” ismine, kemale ulaşmasıyla “Mükemmil” ismine, merhamete mazhar olmasıyla “Atûf” ve “Rahîm” ismine ayna oldu.

Daha bunlar gibi, onlarca isme ayna oldu, mazhar oldu. İşte bu mazhariyete “şahsiyet-i İlâhiye” denmiş. Yani bu kuşta Allahu Teâlâ isim ve sıfatları cihetiyle gözükmekte ve manevi şahsiyeti cihetiyle tecelli etmektedir.

Kuş bu cihetiyle bir kaside-i Rabbânî, bir mektûb-u Samedânî ve bir ayine-i esmâ-i İlâhiyedir.

Ben bazen bir kuşa baktığımda onu mücessem bir Cevşen şeklinde görüyorum. Ona bakıp onda Cevşen’i okuyorum. Mesela:

– Sanatına bakıp,  يَا صَانِعَ كُلِّ مَصْنُوعٍ  Ey bütün sanatların Sânii…

– Yaratılışına bakıp,  يَا خَالِقَ كُلِّ مَخْلُوقٍ  Ey bütün mahlukatın Hâlıkı…

– Terbiyesine bakıp,  يَا مَنْ هُوَ رَبُّ كُلِّ شَىْءٍ  Ey her şeyin Rabbi…

– Ondaki ilim tecellisini görüp,  يَا مَنْ هُوَ عَالِمُ كُلِّ شَىْءٍ  Ey her şeyi bilen…

– Ondaki kudret tecellisini görüp,  يَا مَنْ هُوَ قَادِرُ كُلِّ شَىْءٍ  Ey her şeye gücü yeten…

– Onun Allah’ın varlığına olan delaletini görüp,  يَا مَنْ هُوَ فِى كُلِّ شَىْءٍ دَلَائِلُهُ  Ey her şeyde delilleri bulunan…

– Ona edilen yardımlara bakıp,  يَا مُعِينَ الضُّعَفَاءِ  Ey zayıfların yardımcısı…

– Hayatına bakıp,  يَا مُحْيِىَ كُلِّ شَىْءٍ وَمُمِيتَهُ  Ey her şeye hayat veren ve öldüren…

Daha bunlar gibi, o kuşa bakıp yüzler cümleyi söyleyebiliriz. İşte bütün bunlar şahsiyet-i İlâhiyenin kuştaki tezahürüdür.

Demek şahsiyet-i İlahiye ifadesiyle, Allahû Teâlâ’nın manevi şahsiyeti hükmünde olan esmâ-i hüsnasının zihayattaki tezahürü kastedilmiştir.

İşte bu tezahür ancak tevhid vasıtasıyla gözükür ve vahdet sayesinde okunur. Tevhid olmazsa bu tecelli kaybolur, sönüp gider.

Dersin başında beş madde saymıştık. Beş maddeden birinci maddeyi mütalaa ettik. İkinci maddenin mütalaasını bir sonraki derse bırakalım.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin