38. Mevcudat ferşten arşa kadar gayet mucizâne bir mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz. Önceki derste uzun bir cümle okumuş ve birinci maddesini mütalaa etmiştik. Bu dersimizde ikinci maddeyi mütalaa edeceğiz. İkinci madde şu:
“Mevcudat ferşten arşa kadar gayet mucizâne bir mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye”
Mecmua: Farklı kitapların bir araya getirildiği eserdir.
Her mahluk bir mektup hükmündedir. Bu mektupta binbir esmâ-i hüsna ve sıfat-ı ulya yazılmıştır. Daha önce birçok mektubu bu cihetle okumuş ve onda yazılı olan İlahî isimlerin bir kısmını mütalaa etmiştik.
Âlem bu mektuplara zarf olması hasebiyle bir mecmua hükmündedir. Sanki âlem büyük bir kitaptır ve her bir mahluk bu kitabın bir sayfasıdır. Ne kadar mahluk varsa bu kitabın o kadar sayfası vardır. Her mahluk bir mektup olduğunda, âlem de bu kadar mektuptan oluşan bir mecmua olur.
Biraz da “Sübhaniye” lafzı üzerine konuşalım:
Üstadımız “mecmua-i mektubat-ı Sübhaniye” dedi. Üstad Hazretlerinin tarz-ı beyanında her kelimenin cümleye kattığı bir mana vardır. O manayı bulmalı ve çıkarmaya çalışmalıyız. Zaten mütalaa bunun için yapılır.
Sübhaniye: “Sübhana ait” demektir. Bu lafız bir ism-i mensuptur.
Sübhan ise: Allahu Teâlâ’nın cümle kusurdan ve eksiklikten münezzeh olduğunu ifade eden bir ism-i İlahîdir.
Buna göre, “mektubat-ı Sübhaniye” demek, “Sübhan olan zata ait mektuplar” demektir. Bununla da şu mana kastedilir: Bu mektuplarda (yani mahlukatta) zerre miskal bir kusur, bir eksiklik, bir karışıklık vs. bulamazsınız. Çünkü bu mektupların kâtibi sübhan olan Allah’tır. Nasıl ki Allah zatında sübhandır, cümle kusurdan münezzehtir; aynen bunun gibi, eserlerinde ve mektuplarında da sübhandır. Zatında bir eksiklik ve kusur olmadığı gibi, eserlerinde de bir eksiklik ve kusur yoktur…
İşte bu manaya işareten “Sübhaniye” lafzı “mektubat” lafzına sıfat olmuştur.
Yazar: Sinan Yılmaz