35. Ve bu dehşet-engiz tahavvülat içinde kahharane fırtınaların hiddetli…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:
“Ve bu dehşet-engiz tahavvülat içinde kahharane fırtınaların hiddetli, ekşi simaları arkasında rahmetin ve hikmetin güler, güzel yüzleri görünür.”
(Tahavvülat: Değişmeler / Kahharane: Kahredercesine)
Şu âlemdeki dehşetli hadisata bakıp birçok soru sorabiliriz. Mesela:
— Kış mevsimi geldiğinde güzün şirin mahlukatının tahribatı ve vefatı hangi hikmete binaendir?
— Depremlerde, sellerde, yangınlarda ve bunlar gibi hadiselerde binlerce insan ölüyor. Allahu Teâlâ bu hadiseleri niçin yaratıyor?
— Şeytanın yaratılmasıyla birçok insan küfre giriyor ve cehenneme girecek. Şeytanın yaratılması şer değil midir?
— İnsana hücum eden hastalıkların ve dertlerin sebeb-i hikmeti nedir?
— Bizi bekleyen ölümün nasıl bir rahmet ciheti olabilir?
Bunlar gibi onlarca soruya ancak sırr-ı vahdet ile cevap verilebilir ve bizleri korkutan hadisatın ekşi simaları arkasında rahmetin ve hikmetin güler, güzel yüzleri ancak sırr-ı vahdet ile görünür.
Üstte yazdığımız soruları -tevhidden nasibi olmayan- en dahi filozoflara götürelim ve onlara bu soruları soralım. Bakalım bir cevap alabilecek miyiz?
Tek bir kelime cevap alamayız!.. Sonra aynı soruları Üstad Hazretlerine götürelim ve ona soralım. Bakalım bize nasıl cevap verecek?..
— Peki, o dahi filozoflar ile Üstad Hazretleri arasındaki fark ne?
Fark: Üstad Hazretlerinin ruhunda sırr-ı tevhidin inkişaf etmesi, diğerlerinde ise bu inkişafın olmamasıdır. İşte bu sırdan dolayı, Üstad Hazretleri şer gibi gözüken hadisatın altındaki hikmeti ve rahmeti en bedi bir surette beyan etmiş. Mesela:
– Hastalığın altındaki rahmeti ve hikmeti “Hastalar Risalesi” olan Yirmi Beşinci Lem’a’da izah etmiş.
– İhtiyarlığın altındaki güler yüzü “İhtiyarlar Risalesi” olan Yirmi Altıncı Lem’a’da izah etmiş.
– Zelzele ve depremin altındaki hikmeti On Dördüncü Söz’ün Zeylinde beyan etmiş.
– Musibetlerin sebeb-i icadını Yirmi Dördüncü Mektup’ta beyan etmiş.
– Şeytanın ve şerlerin icadındaki hikmeti On Üçüncü Lem’a’da beyan etmiş.
– Ölümün altındaki rahmeti ve ölümün güler yüzünü birçok risalede izah etmiş.
Bunlar gibi, her musibetin altındaki hikmeti beyan etmiş, rahmeti göstermiş, inayeti ispat etmiş ve musibetin güler yüzüne dikkat çekmiş.
Bu meseleye bir numune ve mütalaasını yaptığımız cümleye bir şerh olması için Lemaat’tan bir kısım nakledelim. Bakalım, Üstadımız bu milletin Birinci Dünya Savaşı’nda çektiği sıkıntıların altındaki hikmeti -ruhundaki sırr-ı vahdetin inkişafıyla- nasıl beyan etmiş:
“Hâlık-ı Teâlâ yirmi dört saatten bir saati istedi. Beş vakit namaz için yalnız o saati bizden, yine bizim için emretti, hem istedi. Tembellikle terk ettik, gafletle ihmal oldu. Şöyle de ceza gördük: Beş senede, yirmi dört saatte daima talim ve meşakkatle tahrik ve koşturmakla bir nevi namaz kıldırdı.
Hem senede yalnız bir ay oruç için nefsimizden istedi. Nefsimize acıdık. Keffareten beş sene cebren oruç tutturdu.
Kendi verdiği maldan, kırkından ya onundan birini zekât istedi. Buhl ile hem zulmettik, haramı karıştırdık, ihtiyarla vermedik. O da bizden aldırdı müterâkim zekâtı. Haramdan da kurtardı. Amel, cins-i cezadır. Ceza, cins-i ameldir.” (Lemaat)
(Buhl: Cimrilik / Müterâkim: Biriken)
Yani bu millet namazı terk etti; Allahu Teâlâ da bir nevi rükû ve secdeyi onlara siperde yaptırdı… Bu millet orucu terk etti; Allahu Teâlâ da açlık ve kıtlıklarla onlara bir nevi oruç tutturdu… Yine Allahu Teâlâ bazı maldan onda bir, bazı maldan kırkta bir zekât istedi. Bu millet zekâtı terk etti; Allahu Teâlâ da çok musibetlerle biriken zekâtı onlardan tahsil etti.
Sözün özü: Musibetlerin altındaki hikmet, belaların altındaki rahmet ve dehşetli hadisatın güler yüzü ancak sırr-ı vahdetle görünür. Kimin bu sırdan hissesi ziyade olursa o tam görür ve tam beyan eder. Üstad Hazretleri gibi…
Yazar: Sinan Yılmaz