a
Ana Sayfaİkinci Şua4. Evet, bu çok manidar kasem-i Muhammedî’nin (a.s.m.) ifade ettiği gayet muazzam…

4. Evet, bu çok manidar kasem-i Muhammedî’nin (a.s.m.) ifade ettiği gayet muazzam…

İkinci Şua mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Evet, bu çok manidar kasem-i Muhammedî’nin (a.s.m.) ifade ettiği gayet muazzam ve muhit bir tevhid-i rububiyettir. (2. Şua)

“Kasem-i Muhammedî” ifadesiyle, Efendimiz (a.s.m.)’ın  وَالَّذٖى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهٖ  “Muhammed’in nefsi, elinde olan zata yemin olsun ki” yemini kastedilmiş.

Bu yemin, gayet muazzam ve muhit olan bir tevhid-i rububiyeti beyan ediyor. İlk önce “tevhid-i rububiyet” kavramı üzerine konuşalım:

Rububiyet: Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.

Biraz daha açalım: Cenab-ı Hakk’ın fiilî sıfatları vardır. Bu sıfatlar; tahlik (yaratma), terzik (rızık verme), inşa (ilk başta yaratma), ibda (eşsiz bir şekilde yaratma), ihya (diriltme), ifna (yok etme), tasvir (şekil verme), inma (büyütme), tezyin (süsleme), tanzim (nizama koyma), tekmil (kemale ulaştırma), ba’s (öldürdükten sonra diriltme), in’am (nimetlendirme), gufran (affetme), terbib (terbiye etme) gibi fiille ilgili olan sıfatlardır. Bütün bu sıfatların tecellisine Allah’ın rububiyeti denir.

Tevhid-i rububiyet ise bu faaliyetlerin hepsinin Allah’a ait olması ve zerre miskal fiile başkasının sahip olmamasıdır. Zerreden şemse, dâneden galaksilere, denizlerin diplerinden Arş’a ve Kürsî’ye kadar, her şeyin Allah’ın tasarrufunda bulunmasıdır.

Üstadımız bu rububiyeti tavsif ederken “muazzam ve muhit” dedi. Muazzam olması, çok büyük ve azametli olup, akılların ve kalplerin idrakinden âciz kalmasıdır. Muhit olması ise her yeri kuşatması ve zerre miskal eşyanın bu rububiyetin haricinde kalmamasıdır.

İşte bu muazzam ve muhit rububiyeti, Efendimiz (a.s.m.)  وَالَّذٖى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهٖ  kasemiyle beyan ediyor. Bu yeminin manasını önceki derslerde mütalaa ettiğimizden burada tekrar izahına gerek duymuyoruz.

Metne devam edelim:

Ve bu tevhidin ispatına dair yüz belki bin bâhir burhanlar, Siracünnur olan Risale-i Nur’da beyan edildiğinden bu hakikat-i âliyenin tafsilat ve ispatını ona havale ederek… (2. Şua)

(Bâhir: Açık / Burhan: Delil / Hakikat-i âliye: Yüksek hakikat)

Tevhid-i rububiyet yani her şeyin tedbir ve idaresinin Allah’ın elinde olması ve en büyük bir sebebin dahi zerre miskal fiile müdahale edememesi hakikati, Risale-i Nurların çok yerinde izah ve ispat edilmiş. Bahusus Yedinci Şua, Otuz Üçüncü Söz, Tabiat Risalesi, Münacat Risalesi olan Üçüncü Şua, bu hakikatin ispat edildiği risalelerdir. Üstadımız, bu hakikatin tafsilat ve ispatını bu risalelere havale ediyor.

Bundan sonra da İkinci Şua’nın fihristini şöyle beyan ediyor:

Bu İkinci Şua’da muhtasar üç makam içinde, bu çok ehemmiyetli hakikat-i imaniyenin birinci makamında, gayet latif ve tatlı ve çok kıymettar ve nurlu, hadsiz semerelerinden üç külli meyvelerini gayet muhtasar bir surette beyanla, o meyvelere benim kalbimi sevk eden zevklerime ve hislerime işaret edilecek. (2. Şua)

(Semere: Meyve / Muhtasar: Özet)

Bu İkinci Şua üç makamdan oluşuyor. Birinci makamda, tevhidin üç külli meyvesi beyan ediliyor. Üstadımız bu meyveleri, “gayet latif ve tatlı ve çok kıymettar ve nurlu” diyerek vasfetti. Yine bu birinci makamda, Üstadımızı bu meyvelere sevk eden zevk ve hislerine işaret ediliyor.

Üstadımız, ikinci makamın konusunu şöyle beyan ediyor:

İkinci makamda ise bu kudsi hakikatin üç külli muktezîsi ve esbab-ı mûcibesi beyan edilir ve o üç muktezî üç bin muktezîlerin kuvvetindedirler. (2. Şua)

(Muktezîsi: Gerekçesi, Gerekli kılanı / Esbab-ı mûcibesi: Gerektirici sebepleri)

İkinci makamda, tevhid-i rububiyetin üç külli muktezisi ve esbab-ı mûcibesi beyan ediliyor. Bu makamda şöyle konular işleniyor:

— Tevhid niçin gereklidir?

— Tevhidi iktiza eden sebepler nelerdir?

— Niçin zerre miskal bir fiil esbaba isnad edilemez?

— Niçin Allah’tan başka fail-i hakiki olamaz?

gibi meseleler işleniyor. Üstadımız bu ikinci makamda, tevhidin üç müktezîsini yani tevhidi gerektiren üç hakikati beyan ediyor. Bu üç muktezî de üç bin muktezî kuvvetindeymiş.

Üstadımız, üçüncü makamın konusunu da şöyle beyan ediyor:

Ve üçüncü makamda, o hakikat-i tevhidiyenin üç alametleri zikredilecek ve o üç alamet, üç yüz alamet ve emare ve delil kuvvetindedirler. (2. Şua)

Üçüncü makamda da tevhid hakikatinin üç alameti zikredilecek. Bu üç alamet de üç yüz alamet, üç yüz emare ve üç yüz delil kuvvetindeymiş.

Üstadımız bu makamda, bu risalenin kısa bir fihristini yaptı. Bir daha tekrar edecek olursak:

Bu İkinci Şua üç makamdan oluşuyor. Birinci makamında, tevhidin üç külli meyvesi beyan ediliyor ve Üstadımızı bu meyvelere sevk eden zevk ve hislerine işaret ediliyor.

İkinci makamda, tevhidin üç külli muktezîsi ve esbab-ı mûcibesi beyan ediliyor. Bu üç muktezî de üç bin muktezî kuvvetindeymiş.

Üçüncü makamda da hakikat-i tevhidin üç alameti zikrediliyor. Bu üç alamet de üç yüz alamet, üç yüz emare ve üç yüz delil kuvvetindeymiş.

Bunlar zaten yolumuz üzerinde karşımıza çıkacak. Karşımıza çıktığında mahiyetlerini daha iyi anlayacağız. Bu dersimizde şu kısmı okuduk:

Evet, bu çok manidar kasem-i Muhammedî’nin (a.s.m.) ifade ettiği gayet muazzam ve muhit bir tevhid-i rububiyettir. Ve bu tevhidin ispatına dair yüz belki bin bâhir burhanlar, Siracünnur olan Risale-i Nur’da beyan edildiğinden bu hakikat-i âliyenin tafsilat ve ispatını ona havale ederek bu İkinci Şua’da muhtasar üç makam içinde, bu çok ehemmiyetli hakikat-i imaniyenin birinci makamında, gayet latif ve tatlı ve çok kıymettar ve nurlu, hadsiz semerelerinden üç külli meyvelerini gayet muhtasar bir surette beyanla, o meyvelere benim kalbimi sevk eden zevklerime ve hislerime işaret edilecek.

İkinci Makamda ise bu kudsi hakikatin üç külli muktezîsi ve esbab-ı mûcibesi beyan edilir ve o üç muktezî üç bin muktezîlerin kuvvetindedirler.

Ve Üçüncü Makamda, o hakikat-i tevhidiyenin üç alametleri zikredilecek ve o üç alamet, üç yüz alamet ve emare ve delil kuvvetindedirler. (2. Şua)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin