31. Ve mahlukatın netice-i hilkatleri takarrur eder
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:
“Ve mahlukatın netice-i hilkatleri takarrur eder.”
Netice-i hilkat: Yaratılışın gayesi ve hikmetidir. Mesela saatin netice-i icadı zamanı göstermesidir. Televizyonun netice-i icadı görüntüleri nakletmesidir. Buzdolabının netice-i icadı eşyayı soğutmasıdır. Ve hakeza…
Mahlukatın da netice-i hilkatleri ve yaratılışlarının gayeleri vardır. Bu neticeler ve gayeler de ancak sırr-ı tevhid ile keşfedilebilir.
Üstad Hazretleri mahlukatın netice-i hilkatlerini Onuncu Söz’de şöyle beyan ediyor:
Belki her şeyin gayat-ı vücudu ve netaic-i hayatı üç kısımdır:
(Gayat-ı vücudu: Varlığının gayeleri / Netaic-i hayatı: Hayatının neticeleri)
Birincisi ve en ulvisi, Sâniine bakar ki o şeye taktığı harika-i sanat murassaatını, Şahid-i Ezelî’nin nazarına resmigeçit tarzında arz etmektir ki o nazara bir ân-ı seyyale yaşamak kâfi gelir… Belki vücuda gelmeden bi’l-kuvve niyet hükmünde olan istidadı yine kâfidir… İşte seriü’z-zeval latif masnuat ve vücuda gelmeyen yani sümbül vermeyen birer harika-i sanat olan çekirdekler, tohumlar şu gayeyi bitamamiha verir. Faydasızlık ve abesiyet onlara gelmez… Demek, her şey hayatıyla, vücuduyla Sâniinin mucizat-ı kudretini ve âsâr-ı sanatını teşhir edip Sultan-ı Zülcelal’in nazarına arz etmek, birinci gayesidir.
(Sâni: Sanatkâr (olan Allah) / Harika-i sanat murassaatı: Sanat harikası olan süslemeler / Ân-ı seyyale: Az bir zaman dilimi / Bi’l-kuvve: Düşünce ve fikir hâlinde, fiil durumunda olmayan / Seriü’z-zeval: Hızla kaybolup giden / Masnuat: Sanat eserleri / Mucizat-ı kudret: Kudretin mucizeleri / Âsâr-ı sanat: Sanat eserleri)
İkinci kısım gaye-i vücud ve netice-i hayat zîşuura bakar… Yani her şey Sâni-i Zülcelal’in birer mektub-u hakaik-nüma… birer kaside-i letafet-nüma… birer kelime-i hikmet-eda hükmündedir ki… melaike ve cin ve hayvanın ve insanın enzarına arz eder, mütalaaya davet eder. Demek, ona bakan her zîşuura ibret-nüma bir mütalaagâhtır.
(Gaye-i vücud: Varlık sebebi / Zîşuur: Şuur sahibi / Mektub-u hakaik-nüma: Hakikatleri gösteren mektup / Kaside-i letafet-nüma: Güzellik ve incelik gösteren kaside / Kelime-i hikmet-eda: Hikmetli kelime / İbret-nüma: İbret veren)
Üçüncü kısım gaye-i vücud ve netice-i hayat o şeyin nefsine bakar ki telezzüz ve tenezzüh ve beka ve rahatla yaşamak gibi cüz’î neticelerdir… Mesela azîm bir sefine-i sultaniyede bir hizmetkârın dümencilik ettiğinin gayesi, sefine itibarıyla yüzde birisi kendisine, ücret-i cüz’iyesine ait; doksan dokuzu sultana ait olduğu gibi… her şeyin nefsine ve dünyaya ait gayesi bir ise Sâniine ait doksan dokuzdur. (Onuncu Söz)
(Telezzüz: Lezzetlenme / Tenezzüh: Gezinti / Sefine-i sultaniye: Sultana ait gemi)
İkinci Şua mütalaasından uzaklaşmamak için bu kısmın mütalaasına girmiyor; mütalaa ve tefekkürünü sizlere havale ediyoruz. Zaten metin açık…
Bu makamda şu kadar deriz:
Üstad Hazretlerinin beyan ettiği bu netice-i hilkatleri dinsiz bir filozoftan işitemezsiniz. Bu hakikatleri Üstad Hazretlerine keşfettiren şey sırr-ı tevhiddir ve tevhidin Üstadımızdaki inkişafıdır. Bu inkişaftan nasibi olmayan en büyük bir filozof bu sırların binde birini keşfedemez ve mahlukatın yaratılış hikmetine dair tek bir kelam söyleyemez.
Yazar: Sinan Yılmaz