a
Ana Sayfaİkinci Şua71. Ve her bir zîhayat fevkalade mucizane ve harika ve çok cihazatları bulunan…

71. Ve her bir zîhayat fevkalade mucizane ve harika ve çok cihazatları bulunan…

İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:

“Ve her bir zîhayat fevkalade mucizane ve harika ve çok cihazatları bulunan birer makine-i acibe olmakla beraber, sehavet-i mutlaka içinde, kibrit çakar gibi bir sürat-i harika ile gayet derecede kolaylık ve suhulet ve külfetsiz bir surette vücuda geliyorlar.”

(Zîhayat: Hayat sahibi / Sehavet-i mutlaka: Sınırsız ve sonsuz cömertlik / Suhulet: Kolaylık)

Üstadımız icatta gözüken üç maddeyi saydı:

1. Sehavet-i mutlaka içinde yaratılması.

2. Sürat-i harika ile yaratılması.

3. Gayet derecede kolaylık ve suhulet ve külfetsiz icat edilmesi.

Risaleleri okurken yavaş yavaş okumalı ve çok tefekkür etmeliyiz. Hakikatler kalbe, akla ve latifelere ancak bu tefekkürle işler. Üstadımız burada bize üç büyük pencere açtı. Şimdi, bu pencerelerden eşyanın icadına bakalım ve tefekkürle hakikati kalbe işletelim.

Birinci pencere: Sehavet-i mutlaka penceresi. Açtık bu pencereyi, eşyanın icadına bu cihetten bakıyoruz:

Saniyede 4 insan ve günde yaklaşık 350.000 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi yüzlerce cihaz ve alet takılıyor.

— Acaba gözün fiyatı nedir? Mesela siz gözünüzü satsanız kaça satarsınız?

Dünyayı verseler vermezsiniz. Allah’ın cömertliğine bakın ki her gün 350.000 insana bedavadan göz veriyor.

— Peki, kulağınızın, dilinizin, el ve ayaklarınızın fiyatı nedir? Bunları kaça satarsınız?

Bunları da dünya verilse vermezsiniz. Hâlbuki Allahu Teâlâ her gün 350.000 insana bunları karşılıksız veriyor.

— Peki, kalbinizin, midenizin, aklınızın ve diğer cihazlarınızın fiyatı nedir? Bunları kaça satarsınız veya kaça alırsınız?

Dünyaya bedel bunları da satmaz ve dünyayı verseniz bunları alamazsınız. Hâlbuki Allahu Teâlâ her saniye dört insana bunları bedava veriyor.

Şimdi, insanı bir kenara bırakıp hayvanata bakalım:

Her kuşa kanat takılmış, her hayvana elbise dikilmiş, her bir mahluk binler aza ve cihazla donatılmış. Bunlar kıymetsiz midir ki böyle bedavadan verilmiş? Yoo, çok kıymetlidir lakin mahlukatın Rabbi olan Allah çok cömerttir. Cömertliği sebebiyle mahlukatı böyle cihaz ve azalarla donatmış. Yoksa mahlukat bunun milyonda birini bulamazdı.

Mesela insan aslanın kürküne sahip olabilmek için binlerce lira ödüyor. Ama aslan o kürke bedava sahip olmuş, hiçbir şey ödememiş. Aslan gibi, her mahluk ihtiyacı olduğu şeye bedava sahip olmuş. İşte bu hâl Allah’ın sonsuz cömertliğinden ileri geliyor.

Biraz da bu cömertliği nebatat üzerinde tefekkür edelim:

Bahar mevsimine bakıyoruz: Çiçeklerden, ağaçlardan, meyvelerden ve nebatattan, rakamlara sığmayacak kadar çok mahlukat her an yaratılıyor. Farklı elbiselerle süslenip farklı renklere boyanıyor; hadsiz aza ve cihazlar onlara hibe ediliyor. İşte bu hibeler Allah’ın cömertliğinden geliyor.

İnsan Allah’ın cömertliğini bir gün değil bir yıl tefekkür etse yine de bitiremez. Sözün özü şu:

Yeryüzünde, bahusus bahar mevsiminde gözüken icat fiili pek büyük ve geniş bir sehavet-i mutlakadan (sonsuz bir cömertlikten) geliyor. Böyle bir cömertlik de ancak Allah’a mahsus bir sıfattır.

İkinci pencere: Sürat-i harika penceresi. Açtık bu pencereyi, eşyanın icadına bu cihetten bakıyoruz:

Eşya bir an-ı vahidde hızlı bir şekilde yaratılıyor. Saniyede 4 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi onlarca cihaz takılıyor. İnsanın yaratıldığı o saniyede mikroplardan, bakterilerden, karıncalardan, sineklerden, böceklerden tutun; kuşlara, balıklara ve diğer canlılara kadar hadsiz fertler aynı o saniyede yaratılıyor.

Mesela bir ağaca bakıyoruz, bugün dalında olmayan çiçek ertesi gün dalda tebessüm ediyor. Bugün dalında olmayan meyveler ertesi gün dalda asılı duruyor.

Yine bir bahçeye bakıyoruz, bugün olmayan çiçek ertesi gün vücud buluyor. Bugün olmayan bitki ertesi gün var oluyor.

Yine mesela sineklere bakalım: Kışın bir tane göremezsiniz. Yaz mevsimi bir geldi mi birkaç hafta zarfında her taraf sinekle dolar. Hz. Âdem’den kıyamete kadar, yaratılmış ve yaratılacak olan bütün insanlardan daha çok sinek bir yaz mevsiminde yaratılır.

İşte böyle bir sürat-i mutlakada tam bir intizamla meydana gelen eşya, perde arkasında iş gören Allahu Teâlâ’nın vücub-u vücudunu ve vahdaniyetini ispat eder.

Üçüncü pencere: Eşyanın yaratılışındaki suhulet penceresi. Açtık bu pencereyi, eşyanın icadına bu cihetten bakıyoruz:

Acaba en iyi terzileri toplasak, bir ağacın dallarına takılan yaprakları onlara versek ve desek ki: Hadi bu yaprakları bu dallara dikin.

— Acaba kaç terzi, kaç günde bir ağacın yapraklarını dikebilir?

Bir de onlara hazır yapraklar verdik. Allah ise yeryüzündeki bütün ağaçları yaprak ve çiçeklerle bir anda, kolaylıkla süslüyor.

Yine en iyi ressamları toplayıp onlara şöyle desek: Bir tavus kuşunu boyayın.

— Acaba kaç ressam, kaç günde bir tavus kuşunu boyayabilir?

Hâlbuki Allahu Teâlâ her saniye tavus kuşu gibi milyonlarca hayvanı kolayca boyuyor. Bu boyamayı suyun içinde bile yapıyor.

Yine bütün bilim adamlarını toplasak ve onlara desek ki: Bir damla su yapın.

— Yapabilirler mi?

Hayır, yapamazlar. Hâlbuki Allahu Teâlâ ne kadar kolay bir şekilde bulutların arasından suyu çıkarıyor.

Eşyanın böyle kolay icadı Cenab-ı Hakk’ın sonsuz kudretinden geliyor. Eğer tesadüf ve tabiat işe karışsaydı, değil âlem; bir sinek hatta sineğin kanadı bile vücut bulamazdı.

Üstadımız neticeyi şöyle bağlıyor:

“Elbette bizzarure ve bilbedahe gösterir ki o mebzuliyet ve o suhulet, vahdetten ve bir tek zatın işleri olmasından ileri geliyor… Yoksa değil ucuzluk ve çokluk ve çabukluk ve kolaylık ve kıymettarlık, belki şimdi beş para ile alınan bir meyve, beş yüz lira ile alınmayacaktı; belki bulunmayacak derecede nadir olacaktı… Ve şimdi saati kurmak ve elektriğin düğmelerine dokunmakla işleyen muntazam makineler gibi, vücudları, icadları kolay ve âsân olan zîhayat şeyler; imtina derecesinde suubetli, müşkülatlı olacak… ve bir günde ve bir saatte ve bir dakikada bütün cihazat ve şerait-i hayatıyla vücuda gelen bir kısım hayvanlar bir senede, belki bir asırda, belki hiç gelmeyecek idi.”

(Bizzarure: Zaruri olarak / Bilbedahe: Apaçık bir şekilde / Mebzuliyet: Bolluk / Suhulet: Kolaylık / Âsân: Kolay / İmtina: İmkânsızlık / Suubet: Güçlük / Şerait-i hayat: Hayat şartları)

Metin açık olduğundan izahına gerek duymuyor; mütalaa ve tefekkürünü sizlere havale ediyoruz. Ancak sakın mütalaa ve tefekkür etmeden geçmeyin. Unutmayın, bir saat tefekkür altmış sene -diğer bir hadiste seksen sene- ibadetten evladır.

Üstad Hazretleri bundan sonra, mezkûr hakikatin ispatına girişiyor ve meseleyi iki kere iki dört eder katiyetinde ispat ediyor. İspat cihetini sonraki derste mütalaa edeceğiz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin