a
Ana Sayfaİkinci Şua30. Ve mevcudatın ulvi vazifeleri anlaşılır

30. Ve mevcudatın ulvi vazifeleri anlaşılır

İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:

“Ve mevcudatın ulvi vazifeleri anlaşılır.”

Mevcudatın birkaç ulvi vazifesini mütalaa edelim:

Bir vazifesi esmâ-i İlahiyeye ayinedarlıktır. Bu vazifeyi -bir kelebeği nazara alarak- fiilî sıfatlar üzerinden mütalaa edelim:

– Kelebek yaratılmasıyla tahlik sıfatına ayna oldu.

– Beslenmesiyle terzik sıfatına ayna oldu.

– Mevcut maddelerden icadıyla inşa sıfatına, eşsiz ve benzersiz bir surette yaratılmasıyla ibda sıfatına ayna oldu.

– Kendisine hayat verilmesiyle ihya sıfatına, ölümüyle ifna sıfatına ayna oldu.

– Suretiyle tasvir sıfatına, büyümesiyle inma sıfatına ve süsleriyle tezyin sıfatına ayna oldu.

– Nizamıyla tanzim sıfatına, kemale doğru hareketiyle tekmil sıfatına, nimetlenmekle in’am sıfatına ve terbiyesiyle terbib sıfatına ayna oldu.

Daha bunlar gibi onlarca sıfata ve esmaya ayna oldu. İşte bu ayinedarlık mevcudatın ulvi bir vazifesidir.

Mevcudatın başka bir vazifesi dellâllıktır. Üstad Hazretleri bu vazifeyi Mesnevî’de şöyle beyan ediyor:

“Ancak o memurların vazifesi dellâllıktır ki kudretin icraatını ilan ediyorlar.” (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)

Mevcudatın esbab kısmı Allah’ın memurları hükmündedir ve vazifeleri Allah’ın kudretinin icraatını ilandır. Mesela ağaç Allah’ın bir memuru hükmündedir. Vazifesi ise kudretin icadı olan meyveyi, eli hükmündeki dalıyla bize uzatmaktır. Ağacın meyveyi bize uzatması kudretin icraatını ilandır.

Âdeta ağaç lisan-ı hâliyle şöyle der:

— Bana bakın, sözümü dinleyin! Beni bir çekirdekten kim çıkarmışsa, dallarımdaki meyveleri de bana o takmış… Kuru bir daldan bu leziz meyveyi çıkarmak ancak ve ancak kudreti sonsuz, rahmeti sonsuz, hikmeti sonsuz bir Zatın işi olabilir. Ben meyvenin sahibi değilim. Vazifem sadece memurluktur. Rabbimin emriyle hareket ederim. Sözümü duymasını bilene sözümle, sözüme kulak tıkayana ise meyvem ile kudretin icraatını ilan ederim…

Şimdi de bir tavuğu dinleyelim, bakalım o ne diyor? O da diyor ki:

— Benim gibi bir âciz ve cahil bu yumurtayı nasıl yapsın? Değil ben, bütün insanlar toplansanız, siz bu yumurtayı yapabilir misiniz? Ne siz ne de ben bu harikulade icraatın faili olamayız. Ben sadece vazifedar bir memurum. Vazifem kudretin icraatını ilandır. İşte bu yumurta da benim ilannamemdir…

Ağaç gibi, tavuk gibi her bir sebep lisan-ı hâliyle konuşmakta, -duymasını bilene- Allah’ın kudretinin azametini anlatmaktadır. Tek vazifeleri dellâllıktır, kudretin icraatını ilandır.

Bir başka ulvi vazife de nazır bir müşahit olmaktır. Üstad Hazretleri bu vazifeyi Mesnevî’de şöyle beyan ediyor:

“Veya o memurlar nazır müşahitlerdir ki…” (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)

(Nazır: Gören / Müşahit: Seyirci)

Zîşuur mevcudat Allah’ın yaratmasını, beslemesini, hayat vermesini, varlıkları terbiye etmesini ve rububiyetin diğer tecellilerini seyreder ve bu seyir karşısında hayret ve muhabbetle tesbih ve zikir eder.

Hayvanat da bu vazifeyle vazifedardır ve Allah’ın kudretinin icraatına nazır birer müşahittir. Bu meselenin çok delilleri vardır; bizler bir delille iktifa edelim:

Kur’an’ın beyanıyla, Hz. Süleyman (a.s.) kuşları teftiş eder. Hüdhüd kuşu ise bu teftişte yoktur. Kur’an bu kıssayı şöyle anlatır:

“Hz. Süleyman dedi ki: Hüdhüdü niçin göremiyorum? Yoksa kayıplara mı karıştı? Ona şiddetli bir şekilde azap edeceğim yahut keseceğim ya da bana (mazeretini gösteren) apaçık bir delil getirecek.

Çok geçmeden hüdhüd gelip dedi ki: Ben senin bilmediğin bir şeyi öğrendim. Sebe’den sana çok doğru bir haber getirdim. Onlara hükümdarlık eden, kendisine her türlü imkân verilmiş ve büyük bir tahta sahip olan bir kadınla karşılaştım. Onun ve kavminin Allah’ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytan kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş. Bunun için hidayet bulamıyorlar. Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmiyorlar.” (Neml, 2125)

Bu okuduğunuz ayetleri bir peygamber değil, hüdhüd kuşu söylüyor. Allah’ı “Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen” diye vasfediyor. Allah’ı böyle vasfedebilen bir kuş, elbette Allah’ın kudretinin icraatına nazır bir şahittir ve bu vazifeyle vazifedardır. (Bu meselenin diğer delillerini Mesnevî’deki Lem’alar Risalesi’nin mütalaasında beyan etmiştik. Dileyenler oraya müracaat edebilir.)

Mevcudatın bir başka ulvi vazifesi de kendilerine mahsus bir ibadetle meşgul olmalarıdır. Bu vazife Mesnevî’de şöyle geçiyor:

Evâmir-i tekviniyeye karşı yaptıkları itaat ve inkıyad ile istidatlarına göre bir nevi ibadet yapmış olurlar.” (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)

(Evâmir-i tekviniye: Yaratılışa ait emirler / İnkıyad: Boyun eğme / İstidat: Kabiliyet)

Her bir mevcud -ister hayat sahibi olsun ister cansız olsun- ve âlemdeki her bir mahluk, evâmir-i tekviniyeden kendi hissesine düşen kısma itaat eder. Onun bu itaati ibadetidir. Buna göre:

– Tavuğun bir ibadeti yumurtlamaktır. Evâmir-i tekviniyeden kendisine bu vazife düşmüştür.

– İneğin bir ibadeti süt vermektir. Evâmir-i tekviniyeden hissesi budur.

– İpek böceğinin bir ibadeti ipek dokumaktır. Ona bu vazife düşmüştür.

– Hz. Azrail’in bir ibadeti ruhların alınmasına nezarettir. Evâmir-i tekviniyeden hissesine bu düşmüştür.

– Hz. Mikâil’in bir ibadeti tabiat olaylarına nezarettir, seyir ve temaşadır. Ve hakeza…

İnsanın ibadeti, evâmir-i Kur’aniyeye ve evâmir-i Nebeviyeye itaat olduğu gibi, mahlukatın ibadeti de evâmir-i tekviniyeye itaattir. Yani şeriat-ı tekviniyenin kendisine yüklediği vazifeyi yapmaktır.

Mevcudatın Allah’ın esmasına ayna olmak, kudretinin icraatına dellâl olmak, rububiyetinin faaliyetine nâzır-ı şahit olmak ve evâmir-i tekviniyeye itaatle kendine mahsus bir ibadetle meşgul olmak gibi çok ulvi vazifeleri vardır. Bu vazifeler ancak sırr-ı tevhid ile keşfedilebilir.

Tevhidden nasibi olmayan en büyük bir filozofa, “Bu mevcudatın vazifeleri nedir?” diye sorsanız, tek bir kelime cevap alamazsınız. Bizim gibi bir âmî ise -Risale-i Nur’dan aldığı derse binaen- bu meselede saatlerce konuşabilir.

İşin sırrı, sırr-ı tevhidin inkişafı ve eşyaya tevhid dürbünüyle bakmaktır. Ancak bu dürbün sayesinde mevcudatın ulvi vazifeleri anlaşılabilir.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin