a
Ana Sayfaİkinci Şua17. Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir ehadiyet-i Rabbâniye tezahür eder.

17. Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir ehadiyet-i Rabbâniye tezahür eder.

Bir önceki dersimizde şu bölümü okumuştuk:

Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye, bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî ve temerküz-ü esmâî ve  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ  deki hitaba muhatab olan Zatın bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezahür eder. (2. Şua)

Bu cümleyi okumuş ve beş maddeden “şahsiyet-i İlâhiye” maddesini tahlil etmiştik. Bu dersimizde, ikinci madde olan “ehadiyet-i Rabbâniye” ve “bu ehadiyet-i Rabbâniyenin zihayatta tezahürü” üzerine mütalaa yapacağız.

“Ehadiyet” kavramını daha iyi anlayabilmek için “vahidiyet” ile “ehadiyet”i birlikte mütalaa etmek lazım. Şöyle ki:

Vahidiyet ve ehadiyet, Allah’ın isimlerinin tecellisine iki farklı bakıştır. Bu lafızların manasını şu misalle anlayabiliriz:

Güneş denizi aydınlattığı gibi, denizin her bir damlasını da aydınlatır. Denizde tecelli ettiği gibi, aynı şekilde tek bir damlada da tecelli eder. Güneşin denizdeki tecellisi “vahidiyet”tir. Denizde tecelli ettiği şekliyle tek bir damlada tecelli etmesi ise “ehadiyet”tir.

Eğer biz denizin tamamında güneşi ve güneşin sıfatlarını tefekkür edersek “vahidiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz. Eğer bu tefekkürü bir damlada yaparsak “ehadiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz. Denizde gözüken de damlada gözüken de aynı güneştir. Lakin damla, güneşi deniz gibi gösteremez; güneşe deniz gibi ayna olamaz.

Aynen bu misal gibi, Cenab-ı Hak da şu âlemde isim ve sıfatlarıyla tecelli etmektedir. Kâinatın büyük bir mikyasta Allah’ın isim ve sıfatlarına ayna olması “Allah’ın vahidiyetinin” tecellisidir. Tek bir eşyanın, mesela kuşun, ağacın, çiçeğin ve bunlar gibi bir eşyanın, âlemde tecelli eden isim ve sıfatlara ayna olmasıysa “Allah’ın ehadiyetinin” tecellisidir.

Dilerseniz meseleyi somutlaştıralım:

Allah’ın yeryüzünün tamamına hayat vermesinde “Muhyi” ismi gözükür ve bu bir vahidiyet tecellisidir. Tek bir kelebeğin bu hayata mazhar olması ve “Muhyi” ismini kendinde göstermesi ise ehadiyet tecellisidir.

Eğer biz tefekkür ederken, yeryüzünü bir bütün olarak düşünüp, yeryüzüne hayat verilmesini tefekkür edersek “vahidiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz. Eğer tek bir kelebeği nazara alıp, ona hayat verilmesini düşünürsek “ehadiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz.

Yine Allah’ın kâinatı yaratmasında “Hâlık” ismi gözükür ve bu bir vahidiyet tecellisidir. Allahu Teâlâ “Hâlık” isminin tecellisiyle kâinatı yarattığı gibi, aynı ismin tecellisiyle bir kuşu da yaratmıştır. İşte kuşun yaratılması ve “Hâlık” ismine mazhar olması ehadiyet tecellisidir.

Eğer biz tefekkür ederken, kâinatı bir bütün olarak düşünüp, “Hâlık” ismini kâinatın yaratılmasında tefekkür edersek “vahidiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz. Eğer tek bir kuşu nazara alıp, “Hâlık” ismini onun yaratılmasında düşünürsek “ehadiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz.

Yine Allah’ın bütün mahlukatı beslemesi ve “Rezzak” isminin bütün yeryüzünde gözükmesi “vahidiyet” tecellisidir. Bir sineği beslemesi ve “Rezzak” isminin sinekte gözükmesi ise “ehadiyet” tecellisidir.

Eğer biz tefekkür ederken, mahlukatı bir bütün olarak düşünüp, “Rezzak” isminin bütün varlıklardaki tecellisini tefekkür edersek “vahidiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz. Eğer tek bir sineği nazara alıp, “Rezzak” ismini onun beslenmesinde düşünürsek “ehadiyet” tecellisini tefekkür etmiş oluruz.

Cenab-ı Hak semavata ve yeryüzüne geniş bir ölçekte “vahidiyet” mührünü vurmuş; bu külli varlıkları geniş bir ayna yapıp, esmasının tecellisine mazhar eylemiş.

Kâinatın her bir köşesine ve her bir mahlukuna da “ehadiyet “mührünü vurmuş. Her bir mahluku esmasına küçük bir ayna yapıp, kâinatta tecelli ettiği isimlerle o aynada tecelli etmiş.

Bunun sebebi şudur: Fikirler vahidiyet tecellisini ihata edemeyebilir. Vahidiyet tecellisini ihata etmek ve üzerinde tefekkür edebilmek için geniş bir fikre ve külli bir tasavvura sahip olmak lazım. Ehadiyet tecellisinin ihatası ve cüz’î mahluklarda tefekkürü ise kolaydır.

İşte bu sebeple, akıllar boğulmasın ve tefekkürde zorlanmasın diye, Cenab-ı Hak her bir mahlukunu esmasının bir aynası ve evsafının bir kitabı yapmış; âlemde tecelli eden isimleriyle o mahlukta tecelli etmiş. Ta ki fikirlerimiz tefekkürde boğulmasın, zorlanmasın; en küçük mahlukta dahi Allah’ın isim ve sıfatlarını tefekkür etsin.

Şimdi, Üstadımız dedi ki: Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta… bir ehadiyet-i Rabbâniye… tezahür eder. (2. Şua)

Demek, bütün bu anlattıklarımız tevhid sayesinde tahakkuk ediyor. Eğer eşyaya tevhid aynasıyla ve vahdet dürbünüyle bakılmazsa, ne ehadiyetten ne de vahidiyetten bahsedilebilir.

Yine ehadiyet-i Rabbâniye, şu kâinat ağacının meyveleri olan zihayatta tezahür ediyor. Demek, hayat öyle bir şey ki bir mahlukun içine girse onu küçük bir âlem yapıyor; âlemde tecelli eden esmaya onu mazhar ediyor. Küçücük bir mahluk hayata mazhar olmakla ve sırr-ı tevhid ile misal-i musaggar-ı kâinat (kâinatın küçük bir misali) oluyor.

Nasıl ki güneş denizde tecelli ettiği gibi damlada da tecelli ediyor. Ve damla, deniz gibi güneşin aksine ayna oluyor. Aynen bunun gibi, Şems-i Ezel ve Ebed olan Allahu Teâlâ da esmasıyla âlem denizinde tecelli ettiği gibi, damla hükmündeki cüz’î varlıklarda da tecelli ediyor. Aradaki tek fark keyfiyet… Birinde esmasının haşmetiyle tecelli ediyor, diğerinde ise aynı haşmet gözükmüyor. Birinde esmasının celali gözükürken, diğeri bu celali gösteremiyor. Lakin ikisi de Allah’tan ve O’nun esmasından…

Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:

Hem tevhid sırrıyla, şecere-i hilkatin meyveleri olan zihayatta bir şahsiyet-i İlâhiye, bir ehadiyet-i Rabbâniye ve sıfat-ı seb’aca manevi bir sima-i Rahmânî ve temerküz-ü esmâî ve  اِيَّاكَ نَعْبُدُ وَاِيَّاكَ نَسْتَعٖينُ  deki hitaba muhatab olan Zatın bir cilve-i taayyünü ve teşahhusu tezahür eder. (2. Şua)

Metnin diğer maddelerini sonraki derste mütalaa edeceğiz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin