a
Ana Sayfaİkinci Şua46. Risale-i Nurlar nasıl okunmalı?

46. Risale-i Nurlar nasıl okunmalı?

Önceki dersimizde kâinata ve yeryüzüne bir melek suretinde bakmıştık. Bu dersimizde bir okuma usulü dersi yapacağız. Malumdur ki usul olmadan vusul olmaz. Risale-i Nurlardan azami surette istifade edebilmenin şartı doğru okuma usulüdür. Şimdi dersimize başlayalım:

Üstad Hazretleri kâinata ve yeryüzüne hatta ağaca melek suretinde bakıyor ve bu bakışı Risale-i Nurların birçok yerinde ders veriyor. Bizler bu dersleri okuyoruz, sohbetlerde dinliyoruz ancak bir türlü hayatımıza geçiremiyoruz. Yani ne kâinata ne yeryüzüne ne de bir ağaca Üstadımızın baktığı ve bize ders verdiği gibi bakamıyoruz. Bütün yaptığımız bu bakışı Risalelerde okumak ve sohbetlerde dinlemek.

Hâl böyle olunca da şu soru hasıl oluyor:

— Niçin Risale-i Nur’da bahsi geçen hakikatler hayatımızın bir rüknü olmuyor ve niçin âleme Üstad Hazretlerinin baktığı gibi bakamıyoruz?

Meseleyi bir örnekle biraz daha açayım:

Birinci Söz neredeyse bütün Nurcuların ezberinde olan bir risaledir. Bu Sözde bütün mahlukatın Bismillah dediği anlatılır.

— Peki, bir ağacın yanından geçerken ağacın Bismillah dediğini işitenimiz var mı?

— Veya yağmur yağarken buluta kulak verip onun Bismillah sözünü işiten var mı?

— Ya da toprakta biten bir çiçeği gördüğünde toprağın Bismillah zikrini işitip onunla beraber Bismillah diyen var mı?

Yine Birinci Söz’den şöyle sorayım:

Bu Sözde, Cenab-ı Hakk’ın vermiş olduğu nimetlere mukabil bizden istediği ücret anlatılır. Bu ücret başta zikir, ahirde şükür ve ortada tefekkürdür. Yani bu kıymettar ve harika-i sanat olan nimetlerin Allah’ın mucize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derk etmektir.

— Peki, hiç aramızda, yemek yerken bu vazifeyi yapan var mı?

— Sofrası bir mütalaagâh olan var mı?

— Her lokma üzerinde Allah’ın rahmetini ve kudreti gören ve lokmayı bundan sonra yutan var mı?

Ya yoktur ya da çok azdır. O zaman tekrar sorumuza dönelim:

— Niçin Risale-i Nur’da bahsi geçen hakikatler hayatımızın bir rüknü olmuyor?

— Niçin bu hakikatleri amele dökemiyoruz?

— Niçin eşyaya ve âleme Üstad Hazretlerinin baktığı gibi bakamıyoruz?..

Bu mesele hakkında biraz konuşalım:

Her hakikatin insanın ruhunda bir seyr-i süluku vardır. O seyr-i süluk tamamlanmadan hakikat ruhta meleke hâline gelmez. Ne zaman tamamlanır; o zaman meleke hâline gelir ve insan fıtri bir şekilde onunla amel etmeye başlar.

— Peki, hakikatlerin seyr-i süluku ne ile olur?

Tefekkürle olur. Faraza diyelim ki kâinata veya yeryüzüne bir melek suretinde bakabilmek için bu hakikati 100 saat tefekkür etmek lazım olsun. Biz ne zaman bu hakikatin 100 saatlik tefekkürünü tamamlarsak bu hakikatin ruhumuzdaki seyr-i süluku tamamlanmış olur. Bu tamamlandığında artık fıtri olarak kâinata ve yeryüzüne bir melek suretinde bakarız. Hatta bir ağacın altında oturup ağaca nazar etsek ağaç bizimle konuşur. Bize der ki:

— Bak, ben bir melek hükmündeyim. Dallarım kadar başlarımla; dallarımdaki meyveler, çiçekler ve yapraklar adedince ağızlarımla ve onlardaki ecza ve zerrat adedince dillerimle Rabbimi tesbih ediyorum. Sen de benim tesbihime ortak olsana…

İşte mezkûr hakikat, insanın ruhundaki seyr-i sülukunu tamamladığında insan ağaçla böyle konuşur ve fıtri olarak onun tesbihini işitir.

O hâlde Risale-i Nurlarda bahsi geçen hakikatleri hayata geçirmenin yolu, derin tefekkürden ve hakikatin seyr-i sülukunu ruhta tamamlamasından geçer.

Hakikat bu iken, Risale-i Nurları okuyan ekser kardeşimiz düz okuma yapıyor ve hakikatleri tefekkür etmiyor. Zaten günde 30-40 sayfa okuyan birisi bu tefekkürü yapamaz. Yapamayınca da ruhunda hakikatin seyr-i süluku tamamlanmaz. Tamamlanmayınca da okur okur ama bir türlü yaşayamaz, amele dökemez, Risale-i Nur’un felsefesiyle âleme bakamaz.

Arife işaret yeter sırrınca bu kadarla iktifa edelim. Sonraki derste metnin mütalaasına kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin