60. O Sâniin hem rububiyet-i âmme derecesinde hâkimiyeti ve âmiriyeti…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:
“Evet, bir hads-i kat’î ile bu eserlerden; o Sâniin hem rububiyet-i âmme derecesinde hâkimiyeti ve âmiriyeti, hem ceberutiyet-i mutlaka derecesinde kibriyası ve azameti, hem uluhiyet-i mutlaka derecesinde kemali ve istiğnası, hem hiçbir kayıt altına girmeyen ve hiçbir hadd ü nihayeti bulunmayan faaliyeti ve saltanatı var olduğu anlaşılır ve kat’î bilinir, belki görünür. Hâkimiyet ve kibriya ve kemal ve istiğna ve ıtlak ve ihata ve nihayetsizlik ve hadsizlik ise vahdeti istilzam edip iştirake zıttırlar.”
Hads: Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hemen hasıl olan ilim demektir. Hadste uzun süre düşünme, hipotezler kurma, ispat için deliller getirme ve sonunda kabul etme gibi safhalar bir anda aşılır. Üstad Hazretlerinin ifadesiyle, “şimşek gibi sürat-i intikal”dir.
Mezkûr cümlede iç içe girmiş dört madde var. Şimdi sırasıyla bu maddeleri mütalaa edelim.
Birinci madde:
“Bir hads-i kat’î ile bu eserlerden, o Sâniin hem rububiyet-i âmme derecesinde hâkimiyeti ve âmiriyeti…”
“Bu eserlerden” ifadesiyle kâinattaki sanat eserleri kastedilmiş. Zerreden şemse kadar her şey bu manaya dâhildir.
Rububiyet: Allahu Teâlâ’nın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.
Rububiyet-i âmme ise bu fiillerin âlemin her yerinde gözükmesi ve umum eşyayı ihata etmesidir. Bu öyle bir ihatadır ki zerre miskal eşya bu ihatanın dışında kalamaz.
Allahu Teâlâ’nın hâkimiyeti ve âmiriyeti rububiyet-i âmme derecesindedir. Yani nasıl ki rububiyet-i âmme bütün âlemi kuşatmış ve hiçbir şey onun haricinde kalamamış; aynen bunun gibi, Allahu Teâlâ’nın hâkimiyeti ve âmiriyeti de kâinatı kuşatmış ve bütün eşya daire-i hâkimiyeti ve âmiriyeti içinde kalmış.
İşte bu küllî hâkimiyet ve âmiriyet vahdeti istilzam edip iştiraki reddeder. Bu istilzam ileride izah ve ispat edileceğinden burada bu bahsi açmıyor, kendi makamına havale ediyoruz.
İkinci madde şu:
“Hem ceberutiyet-i mutlaka derecesinde kibriyası ve azameti…”
Ceberutiyet-i mutlaka: Allahu Teâlâ’nın sonsuz kudret sahibi olması, gücünün her şeye yetmesi ve dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olmasıdır.
Kibriya: Allah’ın zatının kemalidir.
Azamet ise: Hem zatının hem isim ve sıfatlarının kemalidir.
Üstadımız dedi ki: Ceberutiyet-i mutlaka derecesinde kibriyası ve azameti…
Demek Allahu Teâlâ’nın hem zatının hem de isim ve sıfatlarının kemali ceberutiyet-i mutlaka derecesindedir. Yani nasıl ki Allah’ın ceberutiyetinde bir sınır ve had yoktur; aynen bunun gibi, kibriya ve azametinde de bir sınır ve had yoktur. Kibriyası nihayetsiz, azameti sonsuzdur.
İşte bu nihayetsiz kibriya ve azamet vahdeti istilzam edip iştiraki reddeder. Bu istilzam ileride izah edileceğinden burada bu kapıyı açmıyoruz.
Üçüncü madde şu:
“Hem uluhiyet-i mutlaka derecesinde kemali ve istiğnası…”
İlk önce “uluhiyet” kavramı üzerine kısa bir tahlil yapalım:
Uluhiyet kelimesi أَلَهَ fiilinin mastarıdır. أَلَهَ fiili “ibadet etmek, kulluk etmek, tapmak, tapınmak, hayret etmek” manalarına gelir. أَلَهَ fiili ismi meful olarak kullanıldığında “kendisine ibadet edilen, kendisine tapınılan, mabud” anlamlarına gelir.
Cenab-ı Hakk’ın uluhiyeti denildiğinde, bütün bu manalar ile “Allah’ın ilah oluşu”, “her şeyin Allah’a ibadet ettiği” ve “Allah’ın her şeyin mabudu olduğu” manası anlaşılır.
Allahu Teâlâ’nın kemali: İsim ve sıfatlarının mükemmelliği ve bu isim ve sıfatlarda hiçbir kusur ve naksın olmamasıdır.
İstiğnası ise: Hiçbir şeye muhtaç olmayıp yardımdan müstağni olmasıdır. Samed ism-i şerifi bu istiğnayı ifade eder.
Üstadımız dedi ki: Uluhiyet-i mutlaka derecesinde kemali ve istiğnası…
Demek Allahu Teâlâ’nın kemali ve istiğnası uluhiyet-i mutlaka derecesindedir. Yani nasıl ki Allah’ın uluhiyetinde bir had ve sınır yoktur; aynen bunun gibi, kemalinde ve istiğnasında da bir had ve sınır yoktur. Kemali sonsuz, istiğnası mutlaktır.
Bu kemal ve istiğna da vahdeti istilzam edip iştiraki reddeder. Bu istilzam ileride izah edilecek.
Dördüncü madde şu:
“Hem hiçbir kayıt altına girmeyen ve hiçbir hadd ü nihayeti bulunmayan faaliyeti ve saltanatı var olduğu anlaşılır ve kat’î bilinir, belki görünür.”
Allahu Teâlâ’nın ef’alinde ve saltanatında bir kayıt ve had yoktur. Yani başka bir kuvvet Allahu Teâlâ’nın fiillerine bir sınır çizip, “Buraya kadar yapabilirsin, bundan sonrasını yapamazsın.” diyemez. Yine başka bir kuvvet Allah’ın saltanatına had çizip, “Şuraya kadar senin, buradan ötesi benim.” diyemez.
Böyle diyemedikleri için de Allah’ın faaliyetinde ve saltanatında bir kayıt ve sınır olmaz ve olamaz.
Dört maddeyi kısaca izah ettik. Bu dört madde:
1. Rububiyet-i âmme derecesindeki hâkimiyeti ve âmiriyeti.
2. Ceberutiyet-i mutlaka derecesindeki kibriyası ve azameti.
3. Uluhiyet-i mutlaka derecesindeki kemali ve istiğnası.
4. Hiçbir kayıt altına girmeyen ve hiçbir hadd ü nihayeti bulunmayan faaliyeti ve saltanatı.
Şimdi metni teenni ile bir daha okuyalım:
“Evet, bir hads-i kat’î ile bu eserlerden; o Sâni’in hem rububiyet-i âmme derecesinde hâkimiyeti ve âmiriyeti… hem ceberutiyet-i mutlaka derecesinde kibriyası ve azameti… hem uluhiyet-i mutlaka derecesinde kemali ve istiğnası… hem hiçbir kayıt altına girmeyen ve hiçbir hadd ü nihayeti bulunmayan faaliyeti ve saltanatı var olduğu anlaşılır ve kat’î bilinir, belki görünür… Hâkimiyet… ve kibriya… ve kemal ve istiğna… ve ıtlak ve ihata ve nihayetsizlik ve hadsizlik ise vahdeti istilzam edip iştirake zıttırlar.”
Herhâlde metni ihata etmişsinizdir. Üstad Hazretleri bundan sonra mezkûr dört maddenin izahını yapacak.
Yazar: Sinan Yılmaz