8. Hem mesela müthiş bir hastalıktan şifa bulmak, eğer tevhid nazarıyla bakılsa…
İkinci Şua mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Hem mesela müthiş bir hastalıktan şifa bulmak, eğer tevhid nazarıyla bakılsa… (2. Şua)
Mesela kanser gibi, ölümle sonuçlanabilecek bir hastalık düşünelim… Hasta umudunu yitirmiş, tabip hastadan ümidini kesmiş, hasta yakınları hastanın üzerine gözyaşı döküyor…
Hasta böyle bir vaziyette iken birden şifa buluyor ve sıhhatine kavuşuyor.
Bu hadiseye tevhid nazarıyla baksak, tevhid aynasını tutsak, yani yeryüzünde şifa bulan her hastanın aynı yerden şifa aldığını düşünsek âlem şöyle şekillenir:
Birden zemin denilen hastane-i kübrada bulunan bütün dertlilere, âlem denilen eczane-i ekberden ilaçları ve dermanlarıyla şifa ihsan etmek yüzünde… (2. Şua)
Zemin yüzü bir hastane-i kübra oldu. İçinde yüz binler hasta yatar, yüz milyonlar dertli bulunur…
Âlem ise bir eczane-i ekber (büyük bir eczane) oldu. Zemin hastane-i kübrasında yatan bütün hastalara, bütün dertlilere bu eczaneden ilaç gönderilir ve şifalar ihsan edilir. Hiçbir hasta ve hiçbir dertli unutulmaz; hepsine imdat edilir, yardım edilir; hepsinin inlemesi işitilir ve onlara merhametle muamele edilir. Bununla da şu görünür:
Rahîm-i Mutlak’ın cemal-i şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti külli ve şaşaalı bir surette görünür. (2. Şua)
Rahîm-i Mutlak’ın yani rahmeti ve şefkati sonsuz olan Allah’ın… Rahmetinde hiçbir kayıt ve şefkatinde hiçbir sınır olmayan Rabbimizin… Rahmeti her şeyi kuşatmış ve zerre miskal eşya bu rahmetin dışında kalmamış…
İşte böyle bir zatın cemal-i şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti yani şefkatinin cemali ve merhametinin güzellikleri görünür. İsm-i Cemil’in ve ism-i Rahîm’in taltifi ve ihsanı külli ve şaşaalı bir surette temaşa edilir.
Bir hastanın şifa bulmasında Allah’ın cemal-i şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti cüz’î bir şekilde görünür. Bir hastayı bir aynaya benzetsek, güneş bir aynada ne kadar tecelli edebilirse, bir hastada da Allah’ın Şâfi ismi o kadar tecelli edebilir. Bir ayna güneşin haşmetini ve büyüklüğünü ne kadar gösterebilirse, bir hasta da Allah’ın cemal-i şefkatini ve mehasin-i rahîmiyetini o kadar gösterebilir.
Şimdi bütün aynaları birleştirin, yani bütün hastaları hayalen yan yana getirin… Bir aynada gözüken güneşin tecellisiyle, yan yana dizilmiş yüz milyonlar aynada gözüken güneşin tecellisi bir olmadığı gibi, bir hastada gözüken Allah’ın cemalinin ve rahîmiyetinin tecellisiyle, yüz milyonlar hastaların yan yana gelmesiyle hepsinde aynı anda gözüken cemal ve rahîmiyetin tecellisi bir değildir. Bir hastanın şifasında gözüken tecelli cüz’î ve küçüktür; bütün hastalarda gözüken tecelli ise külli ve şaşaalıdır.
İşte tevhid aynası, birbirine benzeyen bütün fiilleri tek bir aynada yansıtmakla ve aynı fiilin mazharları olan eşyayı yan yana getirmekle, Allah’ın o isminin külli ve şaşaalı bir tecellisini gösteriyor. Bununla da cemal-i İlahî ve kemal-i Rabbanî tezahür ediyor.
Eğer şifa bulma hadisesine tevhid nazarıyla bakmazsak şu olur:
Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa; o cüz’î fakat alîmane, basîrane, şuurkerâne olan şifa vermek dahi camid ilaçların hâsiyetlerine ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata verilir. Bütün bütün mahiyetini ve hikmetini ve kıymetini kaybeder. (2. Şua)
Evet, bir hastaya şifa vermek cüz’î ve küçük bir hadisedir. Ancak şifa vermek alîmane, basîrane, şuurkerâne bir fiildir. Bu cüz’î fiilde Allah’ın Alîm, Basîr, Hakîm, Kadîr gibi nice isimleri tecelli eder.
Eğer şifa verme fiiline tevhid nazarıyla bakılmazsa, şifa ya camid ilaçlara, ya âciz doktora, ya kör kuvvete ya da şuursuz tabiata havale edilir. Bu durumda da bütün bütün mahiyetini ve hikmetini ve kıymetini kaybeder.
Burada bize düşen şudur: Kendimiz bir hastalıktan şifa bulduğumuzda ya da şifa bulan birisini gördüğümüzde, şu âlemde şifa bulan bütün hastaları hayalen yan yana dizelim ve bir halkada toplayalım. Sadece insanları da değil; hayvanat ve nebatatı dahi bu halkada cemedelim. İşte bu cemediş, hadiseye tevhid nazarıyla bakmak ve bütün şifaları Allah’tan bilmektir.
Bütün şifaları Allah’tan bilelim ve bununla da Allah’ın Şâfi isminin büyüklüğünü, Cemîl isminin güzelliğini ve Rahîm isminin bütün eşyayı kuşattığını düşünelim. Sonra da bu cemal ve rahmetin önünde şükür ve muhabbet secdesine gidelim!..
Bu dersimizde şu kısmı mütalaa ettik:
Hem mesela müthiş bir hastalıktan şifa bulmak, eğer tevhid nazarıyla bakılsa birden zemin denilen hastane-i kübrada bulunan bütün dertlilere, âlem denilen eczahane-i ekberden ilaçları ve dermanlarıyla şifa ihsan etmek yüzünde Rahîm-i Mutlak’ın cemal-i şefkati ve mehasin-i rahîmiyeti külli ve şaşaalı bir surette görünür.
Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa; o cüz’î fakat alîmane, basîrane, şuurkerâne olan şifa vermek dahi camid ilaçların hâsiyetlerine ve kör kuvvete ve şuursuz tabiata verilir. Bütün bütün mahiyetini ve hikmetini ve kıymetini kaybeder. (2. Şua)
Yazar: Sinan Yılmaz