7. Mesela iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:
Mesela iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden -yani kan ve fışkı ortasından- beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz’î fiil ise… (2. Şua)
Mezkûr beyanın üç noktası üzerinde biraz tefekkür edelim:
1. İktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına: Yeni dünyaya gelen yavru son derece âcizdir. Değil ihtiyacını karşılamak, ihtiyacının ne olduğunu dahi bilmez; ayakları üzerinde bile duramaz. Ne sütten haberi vardır ne de sütün, validesinin sinesinde olduğundan…
Böyle âciz ve fakir bir vaziyette iken, ona ilham edilir de annesinin sinesine yapışır. O sine ona bir süt çeşmesi olur. İktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına böyle koşulur.
2. Umulmadık bir yerden yani kan ve fışkı ortasından: Şu dünyaya başka bir âlemden gelmiş ve ineğin süt verdiğini hiç görmemiş olsaydık… Bize bir bardak süt içirseler ve deseler ki: Hadi şu dünyayı gez ve bu sütün nereden çıktığını bulmaya çalış.
— Acaba sütün inekten ve koyunda çıktığı hiç aklımıza gelir miydi?
Vallahi kırk sene dünyayı gezsek ve sütün kaynağını bulmaya çalışsak aklımıza bir ineğin midesi gelmez. İşte süt böyle umulmadık bir yerden, kan ve fışkı ortasından çıkıyor.
3. Beyaz, safi, temiz bir süt göndermek: İnek yeşil ot yiyor, sonra bembeyaz bir süt çıkarıyor. Bu süt de kan ve fışkı arasından çıkıyor. Buna rağmen içinde hiçbir kirlilik eseri gözükmüyor.
— Evvela bu yeşil ot nasıl beyaz renge büründü?
— Süt nasıl oluştu?
— Kanın ve fışkının pisliği süte niçin bulaşmadı?
Bu sorulara daha bilim cevap veremedi. Biz ise elhamdülillah cevabı biliyoruz: Allah yarattı ve süt böyle bembeyaz oldu!
Bütün bu anlattıklarımıza Kur’an şöyle işaret ediyor:
وَاِنَّ لَكُمْ فِي الْاَنْعَامِ لَعِبْرَةً نُسْقِيكُمْ مِمَّا فِي بُطُونِهِ مِنْ بَيْنِ فَرْثٍ وَدَمٍ لَبَنًا خَالِصًا سَائِغًا لِلشَّارِبِينَ
“Şüphesiz sizler için en’amda (koyun, keçi, inek ve deve gibi hayvanlarda) bir ibret vardır. Sizlere onların karnından, fışkı ile kan arasından, içenlerin boğazından kolayca geçen halis bir süt içiriyoruz.” (Nahl 66)
Eğer biz süt verme hadisesini bir koyunda ya da bir inekte düşünürsek, bu fiil cüz’î bir fiil olur. Cüz’îlikte kaldığı için de Allah’ın cemalini ve kemalini tam manasıyla gösteremez.
— Peki, bu cüz’î fiil nasıl küllileşir?
Üstadımız bunun yolunu şöyle gösteriyor:
Tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden bütün yavruların pek çok harikulade ve pek çok şefkatkerane olan külli ve umumi iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahman’ın cemal-i lâyezalîsi kemal-i şaşaa ile görünür. (2. Şua)
(Külli: Kapsamlı / İaşe: Yedirip içirme ve geçindirme / Cemal-i lâyezalî: Baki ve sonsuz güzellik)
Bir koyunda gözüken süt verme hadisesine tevhid aynasını tuttuk. Birden bu aynada:
– Süt veren bütün koyunlar yan yana temessül etti.
– Sonra inekler, develer, keçiler ve süt veren bütün hayvanî valideler bu aynada temessül etti.
– Sonra nev-i beşerin anneleri bu aynada gözüktü.
– Hatta incir gibi bir kısım ağaçlar yavruları hükmündeki meyvelerini süt ile beslerler. Bunlar dahi aynamızda temessül etti.
Bu temessül ile o cüz’î fiil küllileşti ve yeryüzü kadar büyüdü.
Evet, basit bir koyunda gördüğümüz süt verme fiiline tevhid dürbünüyle baktığımızda, o cüz’î fiil birden küllileşmekte; bütün yavruların harikulade bir tarzda ve şefkatkerane bir surette iaşeleri gözükmektedir.
Yine validelerinin onlara musahhar olup onlara hizmet etmesinde Allah’ın rahmet ve şefkati geniş bir surette gözükmektedir.
Süt veren ve yavrusuna musahhar olan tek bir valide, Allah’ın cemal ve kemalini damla misal gösterirken, bütün valideler tevhid aynasına aksettiğinde, Allah’ın cemal-i lâyezalîsi -yani Allah’ın baki ve sonsuz güzelliği- kemal-i şaşaa ile görünür.
— Peki, süt verme hadisesine tevhid aynasını tutmasaydık ne olurdu?
Bu soruya Üstad Hazretleri şöyle cevap veriyor:
Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa o cemal gizlenir ve o cüz’î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir; bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder. (2. Şua)
Eğer o cüz’î fiile vahdet gözlüğüyle bakmazsak, tevhid aynasını tutmazsak, Allah’ın cemali ve kemali gizlenir. Şöyle ki:
Bir damla da güneşi gösterip tecellisine ayna olur. Ama diyemez ki: “Ben de deniz gibiyim. Deniz gibi güneşi gösterir ve tecellisine ayna olurum.” Böyle diyemez, çünkü cirmi buna müsaade etmez.
Aynen bunun gibi, bir koyunun süt vermesinde de Allah’ın cemali ve kemali gözükür. Ancak koyun diyemez ki: “Ben insanî, hayvanî ve nebatî bütün validelerin, toplamda gösterdiği cemal ve kemal-i İlahiyeyi tek başıma gösteririm.” Böyle diyemez, çünkü cirmi buna müsaade etmez.
Eğer biz tevhid gözüyle o cüz’î fiile bakarsak, o cüz’î fiil, diğer kardeşleriyle birbirine omuz vermeye ve birbirine dayanmaya başlar. Bununla da o cüz’î fiil cüz’îlikten çıkıp külliyet kesbeder. Yani bir damla iken deniz olur. Bu sayede de Allah’ın cemal-i lâyezalîsi kemal-i şaşaa ile görünür.
Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa Allah’ın cemali ve kemali gizlenir. O cüz’î fiil dahi esbaba ve tesadüfe havale edilir. Yani “Bu sütü koyun yaptı, inek yaptı.” ya da “Kendi kendine oldu.” gibi sözler söylenir. Bununla da o cüz’î fiil bütün bütün kıymetini ve mahiyetini kaybeder.
Demek, tevhid Allah’ın cemalinin ve kemalinin kemal-i şaşaa ile gözükeceği bir aynadır. Her cüz’î hadiseye bu aynayı tutmalı ve o hadiseyi cüz’îlikten çıkarıp küllileştirmeliyiz.
Bu meselenin ikinci misalini bir sonraki derste mütalaa edeceğiz. Bu dersimizde şu bölümü mütalaa ettik:
Mesela iktidarsız ve ihtiyarsız bir yavrunun imdadına umulmadık bir yerden -yani kan ve fışkı ortasından- beyaz, safi, temiz bir süt göndermek olan cüz’î fiil ise tevhid nazarıyla bakıldığı vakit, birden bütün yavruların pek çok harikulade ve pek çok şefkatkerane olan külli ve umumi iaşeleri ve validelerini onlara musahhar etmeleriyle rahmet-i Rahman’ın cemal-i lâyezalîsi kemal-i şaşaa ile görünür.
Eğer tevhid nazarıyla bakılmazsa o cemal gizlenir ve o cüz’î iaşe dahi esbaba ve tesadüfe ve tabiata havale edilir; bütün bütün kıymetini, belki mahiyetini kaybeder. (2. Şua)
Yazar: Sinan Yılmaz