3. Mahlukatın en müntehab ve en müstesnası olan Muhammed (a.s.m.)’ın nefsi kendi kendine…
İkinci Şua mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bir önceki dersimizde şöyle demiştik:
Efendimiz (a.s.m.) yemin ederken çok defa yeminine, وَالَّذٖى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهٖ “Muhammed’in nefsi yani hayatı, elinde olan zata yemin olsun ki” diyerek başlardı. Efendimiz (a.s.m.) bu ifadesiyle, kendi kendine malik olmadığını beyan ederdi.
Üstadımız bu yeminden yola çıkarak dedi ki: Şu âlemde; zerrattan seyyarata, yerden göğe, denizlerin diplerinden galaksilerin ötesine kadar her şey, Allahu Teâlâ’nın kudretiyle ve iradesiyle idare edilmektedir.
— Peki, Üstadımız mezkûr yeminden bu neticeye nasıl ulaştı?
Bu dersimizde bu kısmı mütalaa edeceğiz. Üstadımız şöyle başlıyor:
Çünkü mahlukatın en müntehab ve en müstesnası olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın nefsi kendi kendine malik olmazsa ve ef’alinde serbest bulunmazsa ve harekâtı başka bir ihtiyara bağlı ise elbette hiçbir şey, hiçbir şe’n, hiçbir hâl, hiçbir keyfiyet -cüz’î olsun külli olsun- o muhit iktidarın, o şâmil ihtiyarın daire-i tasarrufunun haricinde olamaz. (2. Şua)
(Müntehab: Seçilmiş / Ef’al: Fiiller / Şe’n: İş, hadise / Muhit: Kapsayan / Şâmil: Çevreleyen, içine alan)
Metni parçalayarak mütalaa edelim:
Çünkü mahlukatın en müntehab ve en müstesnası olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın nefsi… (2. Şua)
Yavaş yavaş ilerleyelim.
— Kimin nefsi ve canı?
Mahlukatın en seçilmişinin, en müstesnasının; “Eğer sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım.” hitabına mazhar olan zatın nefsi ve canı… Öyle alelade bir kul değil; bu âlem, onun yüzü suyu hürmetine yaratılmış… İşte böyle bir zat:
Kendi kendine malik olmazsa ve ef’alinde serbest bulunmazsa ve harekâtı başka bir ihtiyara bağlı ise… (2. Şua)
Allah’ın en sevgili kulu, Habibi ve Resulü;
– Kendi kendine malik olamazsa,
– Nefsi, Allah’ın yed-i kudretinde olursa,
– Ef’alinde serbest bulunmazsa ve istediğini yapamazsa,
– Harekâtı başka bir iradeye bağlı olup, o külli irade izin vermeden hareket edemezse…
Elbette hiçbir şey, hiçbir şe’n, hiçbir hâl, hiçbir keyfiyet -cüz’î olsun külli olsun- o muhit iktidarın, o şâmil ihtiyarın daire-i tasarrufunun haricinde olamaz. (2. Şua)
Peygamberimiz (a.s.m.) gibi, mahlukatın en müntahabı kendi kendine malik olamıyorsa; şu âlemdeki hiçbir şey, hiçbir iş, hiçbir hâl, hiçbir keyfiyet; küçük olsun, büyük olsun; zerre olsun, şems olsun; dâne olsun, galaksi olsun, Allah’ın muhit iktidarından ve her şeyi kuşatan ihtiyarından hariç kalamaz ve kendi başına hareket edemez. İşte müthiş bir tevhid dersi…
Şimdi bu manayı ayet-i kerimelerle tefekkür edelim:
مَا مِنْ دَابَّةٍ اِلَّا هُوَ اٰخِذٌ بِنَاصِيَتِهَا
“Hiçbir dabbe yoktur ki (yeryüzünde hareket eden her şeye dabbe denir) Allah onun perçeminden tutmuş olmasın.” (Hûd 56)
— Ayet-i kerime ne dedi?
“Her şeyin dizgini Allah’ın elindedir.” dedi.
— Peki, bu ne demek?
“Hiçbir canlı onun izni olmadan hareket edemez.” demek.
Başka bir ayet:
وَالْبَلَدُ الطَّيِّبُ يَخْرُجُ نَبَاتُهُ بِاِذْنِ رَبِّهِ
“Güzel belde, Rabbisinin izniyle bitkisini çıkarır.” (Araf 58)
— Bitki topraktan neyle çıkıyormuş?
Allah’ın izniyle.
— Peki, bu ne demek?
“Bütün nebatatın hâlıkı Allah’tır.” demek. Bu da “Allah’ın izni olmadan bir dâne bile bitmez.” demek…
Başka bir ayet:
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ اَنْ تَمُوتَ اِلَّا بِاِذْنِ اللّٰه
“Allah’ın izni olmadıkça hiçbir nefsin ölmesi mümkün değildir.” (Âl-i İmran 145)
Bakın, hayatımız gibi, ölümümüz dahi Allah’ın iznine bağlıdır. Allah’ın izni olmadan hiçbir ölüm vukua gelmez, hiçbir nefis ölmez.
Başka bir ayet:
وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِأَمْرِهِ أَلاَ لَهُ الْخَلْقُ وَالأَمْرُ
“Güneş, Ay ve yıldızlar Allah’ın emrine musahhardır. Dikkat edin! Yaratma ve emir O’na aittir.” (A’raf 54)
Evet, Güneş, Ay, yıldızlar ve bütün galaksiler, hepsi Allah’ın emrine musahhardır. Zerre miskal hadlerini aşamazlar; Allah’ın emrine karşı gelemezler. Yaratma da Allah’ındır, emir de…
Daha Kur’an’da bunlar gibi onlarca ayet var. Hatta Kur’an bu maksat için inmiş; her şeyin, Allah’ın yed-i kudretinde olduğunu beyan etmek için…
Üstadımız bu ayetlerin beyan ettiğe hakikate, Efendimiz (a.s.m.)’ın وَالَّذٖى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهٖ “Muhammed’in nefsi, elinde olan zata yemin olsun ki” ifadesinden ulaştı. Fesübhânallah…
Dersimizi burada tamamlayalım. Bu derste şu kısmı mütalaa ettik:
Çünkü mahlukatın en müntehab ve en müstesnası olan Muhammed aleyhissalâtü vesselâmın nefsi kendi kendine malik olmazsa ve ef’alinde serbest bulunmazsa ve harekâtı başka bir ihtiyara bağlı ise elbette hiçbir şey, hiçbir şe’n, hiçbir hâl, hiçbir keyfiyet -cüz’î olsun külli olsun- o muhit iktidarın, o şâmil ihtiyarın daire-i tasarrufunun haricinde olamaz. (2. Şua)
Yazar: Sinan Yılmaz