a
Ana Sayfaİkinci Şua51. Kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde göz ile görünen ve her tarafa kök salan…

51. Kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde göz ile görünen ve her tarafa kök salan…

İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz. Uzunca bir metin okumuş ve üç cümlesini mütalaa etmiştik. Üzerinde duracağımız dördüncü kısım şu:

Evet, kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde göz ile görünen ve her tarafa kök salan gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemaller ve güzellikler elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayet menfur ve perişan olan evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor. Çünkü böyle çok esaslı bir cemal perdesi altında, böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa o hakikatli cemal hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur. Demek şirkin hakikati yok, yolu kapalı, bataklıkta saplanır; hükmü muhal, mümtenidir.”

Bu paragrafı İnkılab-ı hakaik muhaldir.” kaidesi üzerinden mütalaa edelim:

İnkılab-ı hakaik: Hakikatlerin zıtlarına dönmesidir. Mesela bir kuşun, zatî vasıflarını kaybederek balığa dönmesi inkılab-ı hakaiktir. Yine bir elma ağacının, elma ağacı vasıflarını kaybederek ayva ağacına dönmesi inkılab-ı hakaiktir.

İnkılab-ı hakaik muhaldir ve imkânsızdır. Bir varlık kendi sıfatlarını kaybederek başka bir varlığa dönüşemez.

Şimdi bu hakikati Allahu Teâlâ hakkında ve kâinatta gözüken hakikatler üzerinde tefekkür edelim:

Şu âlemde hikmet, cemal, inayet, adalet ve rahmet gibi hakikatler vardır ve bunlar göz önünde cereyan etmektedir.

Eğer şirkin hükmü hakikat olursa; hikmet israfa, cemal çirkinliğe, inayet istihzaya, adalet zulme, rahmet ve şefkat de merhametsizliğe inkılap eder. Bununla birlikte, bu fiillerin delaletiyle hakîm olan, cemil olan, muîn olan, adil olan, rahman ve rahim olan Allahu Teâlâ’nın -hâşâ yüz bin defa hâşâ- oyuncu bir sefih ve gaddar bir zalim olduğuna zehab edilir.

Bu ise muhaldir, çünkü inkılab-ı hakaik muhaldir. Bütün kemal sıfatlarla muttasıf olan Allahu Teâlâ’nın bu sıfatları bırakıp zıtlarıyla muttasıf olması mümkün değildir. Yine şu kâinatta gözüken cemalin ve diğer hakikatlerin zıtlarına inkılabı muhaldir. Bu muhaliyet de tevhidin hükmünü tasdike mecbur eder. Eğer tevhidin hüküm inkâr edilirse, inkılab-ı hakaikin vukuunu kabul etmek lazım gelir. Yani:

1. Allah’ın bütün kemal sıfatlarının reddi,

2. Bu kemal sıfatların zıtlarıyla Allah’ın muttasıf olduğunun kabulü,

3. Kâinatta gözüken hikmet, cemal, inayet, adalet ve rahmet gibi hakikatlerin inkârı,

4. Bu hakikatlerin zıtlarının varlığının kabulü lazımdır.

Bunları kabul edene de değil akıllı, insan dahi denmez! Çünkü böyle çok esaslı bir cemal perdesi altında, böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz. Eğer bulunsa o hakikatli cemal hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur.

Bu izahtan sonra, şimdi metni teenni ile bir daha okuyalım:

Evet, kâinatın bütün tabakatında ve umum nevilerinde… göz ile görünen ve her tarafa kök salan… gayet esaslı ve çok kuvvetli ve kusursuz ve nihayet derecede parlak olan bu cemaller ve güzellikler… elbette şirkin iktiza ettiği çok çirkin ve haşin ve gayet menfur ve perişan olan evvelki vaziyet muhal ve mevhum olduğunu gösteriyor… Çünkü böyle çok esaslı bir cemal perdesi altında, böyle dehşetli bir çirkinlik saklanamaz ve bulunamaz… Eğer bulunsa o hakikatli cemal hakikatsiz, asılsız, vâhî ve vehmî olur… Demek şirkin hakikati yok, yolu kapalı, bataklıkta saplanır; hükmü muhal, mümtenidir.”

Herhâlde mesele anlaşılmıştır. Bu izahla İkinci Meyveyi tamamladık. İkinci Meyveyi bir daha baştan sona okumanızı tavsiye ediyorum.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin