72. Bütün eşya bir tek Zat-ı Vâhid-i Ehad’e verilse bir tek şey gibi kolay ve çabuk ve ucuz olur…
İkinci Şua mütalaasına devam ediyoruz:
“Siracünnur’un yüz yerinde en muannid bir münkiri dahi susturacak bir kat’iyetle ispat edilmiş ki: Bütün eşya bir tek Zat-ı Vâhid-i Ehad’e verilse bir tek şey gibi kolay ve çabuk ve ucuz olur. Eğer esbaba ve tabiata dahi hisse verilse bir tek şeyin icadı bütün eşya kadar çetin ve geç ve ehemmiyetsiz ve pahalı olacak.
Bu hakikatin burhanlarını görmek istersen Yirminci ve Otuz Üçüncü Mektuplara ve Yirmi İkinci ve Otuz İkinci Sözlere ve tabiata dair Yirmi Üçüncü ve ism-i a’zama dair Otuzuncu Lem’alara ve bilhassa Otuzuncu Lem’a’nın ism-i Ferd ve ism-i Kayyum’a dair Dördüncü ve Altıncı Nüktelerine baksan göreceksin ki iki kere iki dört eder kat’iyetinde bu hakikat ispat edilmiştir. Burada, o yüzer burhanlarından bir tanesine işaret edilecek. Şöyle ki…”
(Muannid: İnatçı / Münkir: İnkâr eden / Zat-ı Vâhid-i Ehad: Bir ve tek olan zat (Allah) / Burhan: Delil)
Üstad Hazretleri metnin devamında mezkûr hakikati delilleriyle ispat edecek. Aynı hakikat Lem’alar Risalesi’nde de işlenmiş. Burada zikredilmeyen bir örneği Lem’alar Risalesi’nden iktibasla mütalaa edelim. Daha sonra da Üstadımızın bu makamda işlediği delilleri mütalaaya başlayalım.
Üstadımız Lem’alar Risalesi’nde şöyle diyor:
“Dördüncü Lem’a: Bir kitap el yazısıyla yazılırsa yalnız bir adama ve bir kaleme ihtiyaç vardır. Fakat matbaada basılırsa kalem işini gören pek çok demir kalemler lazımdır. Ve o demir harfleri yapmak için ustalar ve âlât ve edevat ve mürettipler gibi çok şeylere ihtiyaç olur.” (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Âlât: Aletler / Mürettip: Dizgici)
Üstadımız bu örnekle tevhiddeki kolaylığı ve kesretteki zorluğu ispat ediyor. Şöyle ki:
Bir kitap bir kâtibe isnat edilse ve onun el yazısıyla yazıldığı kabul edilse tek bir kâtibe ve kaleme ihtiyaç vardır. Tek bir kâtibi kabulle kitabın varlığı izah edilir.
Eğer kitabı bir kâtibin yazdığı inkâr edilip, “Bu kitap matbaada basılmıştır.” denilirse, bu sefer kâtibe bedel çok şeylerin vücudu lazımdır.
– Evvela kalem işini gören demir harfler lazım.
– Bu demir harfleri yapmak için usta lazım.
– Ustanın yapabilmesi için alet ve edevat lazım.
– Bütün bu harfler ortaya çıktıktan sonra da bu harfleri kitabın cümlelerine uygun şekilde sıralayacak dizgici lazım.
Tek bir kitap için bunlar lazım. Eğer bu kitabın diğer nüshaları farklı matbaalarda basılacaksa, kaç adet basılacaksa o kadar matbaa lazım. Matbaa için de biraz evvel saydıklarımız lazım. Hâlbuki kitap tek bir kâtibin el yazısına isnat edildiğinde bunların hiçbiri lazım değil.
Üstadımız bu misali şu hakikate bağlıyor:
“Kezalik, şu kitab-ı kâinatta yazılı satırlar, kelimeler ve harflerin bir Vahid-i Ehad’ın kalem-i kudretiyle yazılmış olduğu cihete hükmeden adam pek rahat ve kolay ve makul bir yola süluk etmiş olur. Fakat o yazıları, o harfleri tabiata ve esbaba isnad eden herifler imtina ve muhalin en suubetli ve çıkmaz bir yoluna zehab etmiş olurlar.” (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Esbab: Sebepler / İmtina: İmkânsızlık / Muhal: Hurafe / Suubetli: Zor / Zehab etmek: Zihnen bir yola sapmak)
– Evet, şu kâinat bir kitaptır.
– Dünya bu kitabın bir babı ve bir bölümüdür.
– Yeryüzü bu babın bir sayfasıdır.
– Her bir tür -mesela elma ağacı türü- bu kitabın bir cümlesidir.
– Bir türün tek bir ferdi -mesela tek bir elma ağacı- bu kitabın bir kelimesidir.
– O ferdin her bir cüzü -mesela ağaçtaki bir elma- bu kitabın bir harfidir.
– Ve o elmanın çekirdeği bu kitabın noktasıdır.
Bu öyle bir noktadır ki kitabın bütün manası bu noktada yazılmıştır.
Evet, şu kâinatta tecelli eden İlahî isimler küçük bir mikyasta nokta hükmündeki bir çekirdekte yazılmış; bu nokta âdeta kâinat kitabının manasına mazhar olmuştur.
– Şu kâinat kitabı,
– Bu kitabın bir babı olan dünya,
– Bu babın bir sayfası olan yeryüzü,
– Bu sayfanın cümlesi olan neviler,
– Cümlenin kelimesi olan fertler,
– Kelimenin harfi olan fertlerin aza ve cihazları,
– Ve noktası olan çekirdeği, yumurtası ve nutfesi
Eğer Vahid-i Ehad olan Allah’a isnat edilir ve bu kitabın bütün heyetinin kalem-i kudretle yazıldığı kabul edilirse, pek rahat ve kolay bir yola süluk edilmiş olur. Zira -misalde de denildiği gibi- bir kitabın tek bir kâtibin kalemiyle yazıldığını kabul etmek kolaydır.
Böyle yapılmayıp Allah inkâr edilse ve şu kâinat kitabını ve içindeki satır ve kelimeleri tabiatın ve sebeplerin yazdığı kabul edilse, bu durumda, eşyanın icadı izah edilemez. Bu yola giren, imkânsızlığın en zor ve hurafenin en çıkmaz yoluna girmiş olur.
Üstadımız bu çıkmaz yola girmelerinin sebebini şöyle izah ediyor:
“Çünkü bu yola zehab edenler için, tek bir zihayatın tab ve bastırılması için ekser kâinatın tabına lazım olan teçhizat lazımdır. Bu ise vehmin kabul edemediği bir hurafedir.” (Mesnevi-i Nuriye, Lem’alar)
(Zehab eden: Zihnen bir yola sapan / Zihayat: Hayat sahibi / Tab: Baskı / Vehim: Zan)
Yine kitap misalinden yola çıkalım:
– Bir kitabı matbaada basmak için ne gerekiyorsa, bir sayfayı basmak için de aynı şey gereklidir. Çünkü kitapta ne varsa sayfada o vardır.
– Ve bir sayfayı basmak için ne gerekiyorsa, bir satırı basmak için de aynı şeyler gereklidir. Çünkü sayfada ne varsa satırda da o vardır. Sayfada 10 tane “b” harfi varsa, satırda 1 tane “b” harfi vardır. Bir “b” harfi de olsa o demir harfi yapmak gerekir.
– Yine satırda ne varsa kelimede de o vardır. Kelime uzunsa birçok harf içinde bulunur.
Dolayısıyla “Ben kitap basmayacağım, tek bir kelime basacağım.” diyen kişi, kitap baskısı için ne gerekiyorsa aynı şeyi kelime için de hazırlamalıdır.
Bu misalden şuraya geliyoruz:
Kitap hükmündeki kâinatın var olabilmesi için neler gerekiyorsa, kelimesi hükmündeki en küçük bir hayat sahibinin var olabilmesi için de aynı şey gereklidir. Eğer bir sebep ortaya çıkıp “Bu sineği ben yarattım.” derse ona denilir ki:
— Senin kâinatı yaratabilecek bir kuvvetin var mı? Çünkü bu sineği yaratabilmek için kâinatı yaratabilecek bir kudrete sahip olmak lazım. Hem kâinatın vücudu için ne lazımsa, bu sineğin vücudu için de aynı şey lazımdır. Mesela sineğin havaya ihtiyacı var. Havayı yaratabilmen lazım. Güneşe ihtiyacı var. Güneşi yaratabilmen lazım. Suya ihtiyacı var. Suyu yaratabilmen lazım. Meskene ihtiyacı var. Yeryüzünü yaratabilmen lazım. Vücudunda elementler var. Bütün elementleri icat edebilmen lazım. Eğer bunları yaratabiliyorsan, “Sineğin sahibi benim.” diye dava etme; “Kâinatı ben yarattım.” diye dava et. Çünkü sineği yaratabilen, kâinatı da yaratabilir. Ve kâinatı yaratamayan, sineğin kanadını dahi icat edemez.
Meseleye şuradan da bakabiliriz:
Bir kitaba bir harf eklemek istiyorsunuz. Kitap sizin değilse o harfi ekleyebilir misiniz?
Hayır, ekleyemezsiniz. Kitabın sahibi harfi eklemenize müsaade etmez. Eğer siz kendi harfinizi yazmak istiyorsanız önce bir kitaba ihtiyacınız var. Bir kitabınız olmalı ki harfi o kitaba yazabilin. Demek, bir harfin sahibi olabilmek ve bir harfi yazabilmek için önce bir kitaba sahip olmak ve bir kitabı yazmak lazım.
Şu kâinat da kalem-i kudretle yazılan bir kitaptır. Bu kitabın harfi hükmünde olan bütün varlıklar kitabın sahibi olan Allah’a aittir. Kimin haddi vardır ki Onun kitabına bir harf yazabilsin.
Kim ki şu kâinat kitabındaki bir harfe -yani şu âlemdeki tek bir varlığa- sahiplik iddia ederse, önce bize kitabın sahibi olduğunu -yani kâinatı yarattığını- ispat etsin. Bunu yapamayan, bir sineğe hatta kanadına dahi sahiplik iddiasında bulunamaz.
Sonraki derste ana metne -İkinci Şua’ya- dönüp mütalaaya devam edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz