a
Ana SayfaKatre87. Vaktin evvelinde, Kâbe’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak menduptur…

87. Vaktin evvelinde, Kâbe’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak menduptur…

Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

KATRE’NİN ZEYLİ

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

REMİZ

Arkadaş! Vaktin evvelinde, Kâbe’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak menduptur ki birbirine giren daireler gibi, Beyt’in etrafında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyt’i ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslam’ı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün. Ve o saflara girmekle, o cemaat-i uzmaya dâhil olsun ki o cemaatin icma ve tevatürü, onun namazda söylediği her davaya ve her bir sözüne bir hüccet ve bir burhan olsun.

Mesela namaz kılan  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ  dediği zaman, sanki o cemaat-i uzmayı teşkil eden bütün müminler “Evet, doğru söyledin.” diye onun o sözünü tasdik ediyorlar. Ve bu tasdikler, hücum eden evham ve vesveselere karşı manevi bir kalkan vazifesini görür.

Ve aynı zamanda bütün hâsseleri, latifeleri, duyguları o namazdan zevk ve hisselerini alırlar. Yalnız musallînin Kâbe’ye olan şu hayalî nazarı, kasdî değil tebeî bir şuurdan ibaret bulunmalıdır.

İhtar: Sath-ı arz mescidini mütehalif ve muntazam harekâtıyla tezyin eden o cemaat-i uzmanın, satırları andıran saflarının o güzel manzarası muhafaza edilmek üzere, âlem-i misal sahifesinde kalem-i kader ile İlahî bir fotoğrafla tersim ve terkim edilmekte olduğu ihtimal ve imkândan hâlî değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

(Hâsse: Hisler / Musallî: Namaz kılan / Tersim: Resmetmek / Terkim: Yazmak)

Böyle açık metinler üzerine şerh ve izah yapmaya gerek yok. Birkaç nokta üzerinde dursak yeter:

Yalnız musallînin Kâbe’ye olan şu hayalî nazarı, kasdî değil tebeî bir şuurdan ibaret bulunmalıdır:

Kasdî olmayıp tebeî bir şuur olması şudur: Mesela aynaya kendinizi görmek için bakarsanız, bu durumda, aynada kendinizi görmeniz kasdî, aynayı görmeniz ise tebeîdir. Eğer aynaya aynayı görmek için bakarsanız; aynayı görmeniz kasdî, kendinizi görmeniz ise tebeîdir.

Namaz kılanın Kâbe’yi hayal etmesi kasdî değil, tebeî olmalıdır. Kâbe’yi hayal etmeye çalışırken namazda olduğu hissi kaybolursa, bu nazar tebeî değil kasdî olmuş olur. Kasdî olması gereken şey namazdır. Yani namazı huşu ve huzû ile kılmalı, Kâbe’yi hayal ederken namazdan uzaklaşmamalı. Belki kendisini Kâbe’de bir saffın içinde hayal edip namazı bu hayalle kılmalı.

Bu, kişide meleke hâline gelmesi gereken bir şeydir. İnsan bunu iradesini zorlayarak değil, kendinden olan bir hayalle yapabilmelidir.

Âlem-i misal sahifesinde kalem-i kader ile İlahî bir fotoğrafla tersim ve terkim edilmekte olduğu ihtimal ve imkândan hâlî değildir:

Üstad Hazretleri 24. Mektup’ta şöyle diyor:

— Ehl-i cennet elbette arzu ederler ki dünya maceralarını tahattur etsinler ve birbirine nakletsinler. Belki o maceraların levhalarını ve misallerini görmeyi çok merak ederler. Elbette sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları, o vakaları müşahede etseler, çok mütelezziz olurlar. Madem öyledir; herhalde dâr-ı lezzet ve menzil-i saadet olan dâr-ı cennette,  عَلٰى سُرُرٍ مُتَقَابِلِينَ  işaretiyle, sermedî manzaralarda, dünyevî maceraların muhaveresi ve dünyevî hâdisâtın manzaraları cennette bulunacaktır. İşte bu güzel mevcudatın bir an görünmesiyle kaybolması ve birbiri arkasından gelip geçmesi, menâzır-ı sermediyeyi teşkil etmek için bir fabrika destgâhları hükmünde görünüyor.

Herhâlde Üstadımızın bu beyanı, üstteki cümleyi izah için yeterlidir.

Okuduğumuz metinde daha başka şerh edilecek bir yer bulamıyorum. Malumun ilamına da gerek yok. Madem şerhte bir boşluk oluştu; bu boşluğu bir okuma usulü dersiyle dolduralım:

Risale-i Nurlarda anlatılan hakikatler ya imanidir ya da amelî…

Eğer imani bir hakikatse, yapılması gereken şey mütalaa etmek, manayı derinden tefekkür etmek ve hakikati akla, kalbe ve letaife işletmektir. Hatta nefse dahi hakikati gösterip onu da ilzam etmektir. Bizler bu usulü Mesnevî’nin ilk dersinden beri uyguluyoruz.

Eğer okunan hakikat imani değil de amelî ise -bu dersimizin konusunda olduğu gibi- bu durumda, sadece mütalaa ve tefekkür etmek yetmez. Burada yapılması gereken, onunla amel etmek ve onu meleke hâline getirmeye çalışmaktır. Biraz daha açayım:

Üstadımız okuduğumuz Remiz’de dedi ki:

— Vaktin evvelinde…

— Kâbe’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak menduptur.

— Birbirine giren daireler gibi, Beyt’in etrafında teşekkül eden safları görmekle…

— Yakın saflar Beyt’i ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslam’ı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün.

— Ve o saflara girmekle, o cemaat-i uzmaya dâhil olsun…

— Ki o cemaatin icma ve tevatürü, onun namazda söylediği her davaya ve her bir sözüne bir hüccet ve bir burhan olsun. Mesela namaz kılan  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ  dediği zaman, sanki o cemaat-i uzmayı teşkil eden bütün müminler “Evet, doğru söyledin.” diye onun o sözünü tasdik ediyorlar.

— Musallînin Kâbe’ye olan şu hayalî nazarı, kasdî değil tebeî bir şuurdan ibaret bulunmalıdır.

— O cemaat-i uzmanın, satırları andıran saflarının o güzel manzarası muhafaza edilmek üzere, âlem-i misal sahifesinde kalem-i kader ile İlahî bir fotoğrafla tersim ve terkim edilmekte olduğu ihtimal ve imkândan hâlî değildir.

Şimdi sorumuz şu:

— Aramızda böyle namaz kılan var mı?

Belki namazı vaktin evvelinde kılan vardır. Ancak kendisini böyle bir hayalin içine atan ya yoktur ya da çok azdır.

– Bütün müminleri aynı safta hayal edecek…

– Yaklaşık 1.5 milyar mümin Kâbe’nin etrafından başlayarak saf tutacaklar…

– Daire genişleye genişleye ta yeryüzünü ihata edecek…

– O dahi Kâbe’ye yakın bir safa girip tekbir alacak…

– Namazda söylediği her bir cümleyi, o cemaat-i uzmanın tasdik ettiğini düşünecek. Bu tasdikleri de hücum eden vesveselere karşı manevi bir kalkan yapacak…

– Namazda bütün hâsseleri, latifeleri ve duyguları tam zevk alacak…

– Namazdaki safların resimlerinin çekilip âlem-i misalde muhafaza edildiğini ve ileride bu resimlere bakıp tebessüm edeceğini düşünecek; resimde nasıl çıkmak istiyorsa saftaki huşuunu ona göre yapacak…

Bunları namazda düşünen ve namazı bu şekilde kılan var mı?

Bunları incitmek için değil, usul öğretmek için yazıyorum. Fakirin bu siteyi açmasındaki tek amacı cümleleri şerh etmek değil. En az bunun kadar önemli olan şey, okuma usulünü öğretmektir. Zira birçok Risale-i Nur talebesi yanlış usulle okuyor; bu sebeple de hakkıyla istifade edemiyor. Beni burada konuşturan şey onlar adına üzülmemdir.

Kardeşlerim, Risale-i Nurların amele bakan dersleri amel etmek için okunmalıdır. Yani size şöyle sorsam:

— Mezkûr metni çok iyi anlasanız hatta bir ders yapıp cemaati mest etseniz, ancak siz namazı böyle kılmasanız; bunun bir önemi var mı?

— Üstadımız bu dersi, sadece okuyalım ve anlatalım diye mi yazmış?

Vallahi hayır, billahi hayır; amel etmemiz için yazmış…

Şunu da belirteyim: Ben bu sözleri herkese değil, beni dinleyene söylüyorum. Herkes üstüne alıp da beni tenkit etmesin; “Sen kim oluyorsun da bana usul öğretiyorsun?” demesin.

Bazı sınıflarla Risale-i Nur mütalaası yapıyorum. Onlara diyorum ki:

— Bir defteriniz olsun. İlk sayfasına “Risale-i Nur’dan öğrendiklerim ve hayat düsturlarım” yazın. Risaleleri okurken karşınıza çıkan her amelî meseleyi bu deftere yazın ve onunla amel etmeye çalışın. Arada bir de defteri baştan sona okuyun; bakın bakalım ne kadarını amele dökebilmişsiniz…

Ve sözüme şöyle devam ediyorum:

— Keşke birisi bu nasihati bana Risale-i Nurları ilk okumaya başladığım zaman -otuz sene evvel- yapsaydı. O zaman Risaleleri anlamak için değil, güzelleşmek ve insan-ı kâmil olmak için okurdum. Böyle okuyunca da şu an olduğum gibi kuyu dibinde olmaz, minare başında olurdum…

Kardeşlerim, aynı nasihati -eğer dinlerseniz- size de yapıyorum. Risale-i Nurları malumat sahibi olmak için değil, amel etmek ve insan-ı kâmil olmak için okuyun. Risale-i Nurlar alelade okunacak ve geçilecek eserler değildir. Risaleleri böyle okumak, bu eserin kudsiyetine yakışmaz!

Hadi bakalım, bugünkü dersimiz, namazı Üstadımızın tarif ettiği gibi kılmak olsun. Allah feyzinizi artırsın. Âmin.

Metni bir daha okuyarak hatime verelim:

KATRE’NİN ZEYLİ

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ وَالصَّلَاةُ وَالسَّلَامُ عَلَى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ وَعَلَى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ اَجْمَعِينَ

REMİZ

Arkadaş! Vaktin evvelinde, Kâbe’yi hayalen nazara almakla namaz kılmak menduptur ki birbirine giren daireler gibi, Beyt’in etrafında teşekkül eden safları görmekle, yakın saflar Beyt’i ihata ettikleri gibi, en uzak safların da âlem-i İslam’ı ihata etmiş olduğunu hayal ile görsün. Ve o saflara girmekle, o cemaat-i uzmaya dâhil olsun ki o cemaatin icma ve tevatürü, onun namazda söylediği her davaya ve her bir sözüne bir hüccet ve bir burhan olsun.

Mesela namaz kılan  اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ  dediği zaman, sanki o cemaat-i uzmayı teşkil eden bütün müminler “Evet, doğru söyledin.” diye onun o sözünü tasdik ediyorlar. Ve bu tasdikler, hücum eden evham ve vesveselere karşı manevi bir kalkan vazifesini görür.

Ve aynı zamanda bütün hâsseleri, latifeleri, duyguları o namazdan zevk ve hisselerini alırlar. Yalnız musallînin Kâbe’ye olan şu hayalî nazarı, kasdî değil tebeî bir şuurdan ibaret bulunmalıdır.

İhtar: Sath-ı arz mescidini mütehalif ve muntazam harekâtıyla tezyin eden o cemaat-i uzmanın, satırları andıran saflarının o güzel manzarası muhafaza edilmek üzere, âlem-i misal sahifesinde kalem-i kader ile İlahî bir fotoğrafla tersim ve terkim edilmekte olduğu ihtimal ve imkândan hâlî değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin