a
Ana SayfaKatre15. Yani bu kâinat, ihtiva ettiği bütün envaıyla “Lâ ilâhe illah” ve o âlemlerin erkânıyla…

15. Yani bu kâinat, ihtiva ettiği bütün envaıyla “Lâ ilâhe illah” ve o âlemlerin erkânıyla…

Katre mütalaasına devam ediyoruz:

Yani bu kâinat, ihtiva ettiği bütün envaıyla  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللَّهُ ; ve o âlemlerin erkânıyla  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ ; ve o erkânın azasıyla  لاَ صَانِعَ اِلاَّ هُوَ ; ve o azanın eczasıyla  لاَ مُدَبِّرَ اِلاَّ هُوَ ; ve o eczanın cüz’iyatıyla  لاَ مُرَبِّيَ اِلاَّ هُوَ ; ve o cüz’iyatın hüceyratıyla  لاَ مُتَصَرِّفَ اِلاَّ هُوَ ; ve o hüceyratın zerratıyla  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ ; ve o zerratın tarlası olan esiriyle  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ söyleyerek, bütün envaıyla, erkânıyla, azasıyla, eczasıyla, hüceyratıyla, zerratıyla, esîriyle, elli beş lisanla vücub-u vücud ve vahdetine şehadet ve delalet eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

(Enva: Nevler / Ecza: Cüzler)

Üstadımızın bu tasnifini şöyle somutlaştıralım:

Bu kâinat, ihtiva ettiği bütün envaıyla: Üstadımız, “Şu dünya bütün envaıyla” deseydi, bundan yeryüzündeki nevleri anlardık. Ancak Üstadımız “dünya” değil, “kâinat” diyor ve kâinatın envaından bahsediyor. Bu durumda, “enva” ile yeryüzündeki nevler kastedilmiş olamaz. Çünkü kâinat ölçeğinde konuşuluyorsa yeryüzündeki nevler çok küçük kalır.

— Peki, kâinatın ihtiva ettiği enva ile ne kastedilmiş olabilir?

Güneş bir nevdir, Ay bir nevdir, Dünya bir nevdir; farklı mahiyetlerde yaratılan yıldızlar birer nevdir; galaksiler, kara delikler, cüce yıldızlar birer nevdir; ölü yıldızlar, Betelgeuse benzeri kırmızı dev yıldızlar, Eta Carinae benzeri mavi-beyaz dev yıldızlar hepsi birer nevdir. Ve kâinat daha bizim bilmediğimiz nice nevlerle doludur. Dünya ise bu nevlerden sadece bir nevdir.

İşte kâinat bütün bu envaıyla  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللَّهُ  der. Nasıl  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللَّهُ  dediği ileride çok cihetlerle ispat edileceğinden bu makamda bu kapıyı açmıyoruz.

Ve o âlemlerin erkânıyla: Kâinatın her bir nevi bir âlem oldu ve kâinat bütün bu âlemlerle (yani nevlerle)  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللَّهُ  dedi. Şimdi, her bir âlem de içindeki erkânıyla  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ  (Allah’tan başka hiçbir yaratıcı yoktur.) diyor.

Mesela Dünya milyonlar âlemlerden tek bir âlemdir ki içinde erkânıyla (yani deniziyle, dağıyla, insanıyla, ağaçlarıyla, hayvanatıyla ve bütün nevleriyle)  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ  diyor. Demek buradaki “erkân” ifadesiyle, o âlemde yaşayan nevler kastedilmiştir.

Erkânın nasıl  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ  dediğini izah etmiyor, meseleyi ileriki derslere havale ediyoruz. Çünkü sadece bir cihetle değil, çok cihetlerle bu sözü söylüyorlar. Bu çok cihetlerin mütalaasını ileride yapacağız.

Ve o erkânın azasıyla: Her bir nev o âlemin erkânı olduğunda, o nevin her bir cinsi de o erkânın azası olur. Mesela:

– Sivrisinek, sinek nevinin 1 milyon azasından sadece bir azasıdır. Yeryüzünde 1 milyon sinek türü vardır ve her bir sinek türü, sinek nevinin bir azası hükmündedir.

– Kedi gülü, gül nevinin 26 bin azasından sadece bir azasıdır. Yeryüzünde 26 bin gül türü vardır ve her bir gül türü, gül nevinin bir azası hükmündedir.

– Muhabbet kuşu, kuş nevinin 10 bin azasından sadece bir azasıdır. Yeryüzünde 10 bin kuş türü vardır ve her bir kuş türü, kuş nevinin bir azası hükmündedir.

Bunlar gibi, her bir tür kendi nevinin bir azası olmakta ve bir nevin kaç türü varsa, o nev o kadar azaya sahip olmaktadır.

Bütün bu azalar da (yani neve ait bütün türler de)  لاَ صَانِعَ اِلاَّ هُوَ  (Allah’tan başka hiçbir sanatkâr yoktur.) diyor. Yine her bir azanın yani türün nasıl  لاَ صَانِعَ اِلاَّ هُوَ  dediğini izah etmiyor, meseleyi sonraki derslere havale ediyoruz.

Ve o azanın eczasıyla: Her bir cins kendi nevinin bir azası olduğunda, o cinsin her bir ferdi de o azanın bir cüzü olur. Ve her bir cins, fertleri adedince cüzlere sahip olur.

Mesela “10 bin kuş türü var.” demiştik. Her bir tür, erkânının yani nevinin bir azası idi. Demek kuş erkânının 10 bin azası bulunuyor.

Her bir türün fertleri de o azanın cüzleridir. Mesela Yonga Serçesi bir kuş türüdür ve bu kuş türünün 200 milyon efradı vardır. Bu durumda, bu azanın 200 milyon eczası olur. Yani aza hükmündeki bu türün 200 milyon ferdi var. Bu 200 milyon ferdin de her biri  لاَ مُدَبِّرَ اِلاَّ هُوَ  (Allah’tan başka hiçbir müdebbir yoktur.) diyor. Yine eczanın nasıl  لاَ مُدَبِّرَ اِلاَّ هُوَ  dediğini izah etmiyor, meseleyi sonraki derslere havale ediyoruz.

Ve o eczanın cüz’iyatıyla: Her bir fert kendi azasının yani cinsinin bir cüzü olduğunda, o ferdin aza ve uzuvları da o eczanın cüz’iyatı olur. Yine kuş örneğinden yola çıkarsak:

– Kuş nevi bir erkân,

– Her bir kuş türü bu erkânın bir azası,

– Her bir kuş bu azanın bir eczası,

– Ve o kuşun uzuv ve cihazları da o eczanın cüz’iyatı olur.

Bütün bu cüz’iyat da  لاَ مُرَبِّيَ اِلاَّ هُوَ  (Allah’tan başka hiçbir mürebbi yoktur.) diyor. Yine cüz’iyatın nasıl  لاَ مُرَبِّيَ اِلاَّ هُوَ  dediğini izah etmiyor, meseleyi sonraki derslere havale ediyoruz.

Ve o cüz’iyatın hüceyratıyla: Bir fertte bulunan her bir uzuv ve aza o ferdin cüz’iyatı olduğunda, o uzuv ve azaları meydana getiren hücreler de o cüz’iyatın hüceyratı olur. Malumdur ki aza ve uzuvlar hücrelerin birleşmesinden meydana gelir.

Organları meydana getiren bütün bu hüceyrat da  لاَ مُتَصَرِّفَ اِلاَّ هُوَ  (Allah’tan başka hiçbir mutasarrıf yoktur.) diyor. Yine hüceyratın nasıl  لاَ مُتَصَرِّفَ اِلاَّ هُوَ  dediğini izah etmiyor, meseleyi sonraki derslere havale ediyoruz.

Ve o hüceyratın zerratıyla: Hücreler de zerrelerin yani atomların bir araya gelmesiyle oluşur. Atomlar hücreleri, hücreler de organları meydana getirir.

Hücreyi oluşturan bütün atomlar  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ  (Allah’tan başka hiçbir yaratıcı yoktur.) diyor. Yine zerratın nasıl  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُو  dediğini izah etmiyor, meseleyi sonraki derslere havale ediyoruz.

Ve o zerratın tarlası olan esîriyle: Üstad Hazretleri esîr maddesini atomların tarlası olarak ifade ediyor. İşârâtü’l-İ’caz tefsirinde esîr maddesi hakkında şöyle diyor:

— “Arşı su üzerindeydi.” ayeti şu madde-i esîriyeye işarettir ki Cenab-ı Hakk’ın Arş’ı, su hükmünde olan esîr maddesi üzerinde imiş; esîr maddesi yaratıldıktan sonra, Sâni’in ilk icatlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani esîri halk ettikten sonra, cevahir-i ferde kalbetmiştir.

Konumuz esîr maddesi olmadığından bu kadar bilgiyle iktifa edelim. Üstadımız esîr maddesini zerratın ham maddesi gibi kabul ediyor. Bu esîr de  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ  (Ondan başka hiçbir ilah yoktur.) diyor. Yine esîrin nasıl  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ  dediğini izah etmiyor, meseleyi sonraki derslere havale ediyoruz.

Üstadımız baştan beri yaptığı izahı şöyle topladı:

“Bütün envaıyla, erkanıyla, azasıyla, eczasıyla, hüceyratıyla, zerratıyla, esîriyle, elli beş lisanla vücub-u vücud ve vahdetine şehadet ve delalet eder.”

Bu fakir, envaın, erkânın, azanın, eczanın, cüz’iyatın, hüceyratın, zerratın ve esîrin tasnifini bu şekilde yaptı. Ancak illaki böyle olmak zorunda değil; başka türlü de tasnif edilebilir. İşin özü şudur:

Zerrattan seyyarata ve arzdan Arş’a kadar, her bir mevcut, bütün azasıyla, hüceyratıyla, zerratıyla, ahvaliyle, eşkâliyle, evsafıyla Allah’ın vücub-u vücuduna ve vahdetine elli beş lisanla şehadet ve delalet eder. Katre Risalesi’nin bundan sonraki konusu da bu şehadet ve delalettir.

Şimdi, mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyalım:

Yani bu kâinat, ihtiva ettiği bütün envaıyla  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ اللَّهُ ; ve o âlemlerin erkânıyla  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ ; ve o erkânın azasıyla  لاَ صَانِعَ اِلاَّ هُوَ ; ve o azanın eczasıyla  لاَ مُدَبِّرَ اِلاَّ هُوَ ; ve o eczanın cüz’iyatıyla  لاَ مُرَبِّيَ اِلاَّ هُوَ ; ve o cüz’iyatın hüceyratıyla  لاَ مُتَصَرِّفَ اِلاَّ هُوَ ; ve o hüceyratın zerratıyla  لاَ خَالِقَ اِلاَّ هُوَ ; ve o zerratın tarlası olan esiriyle  لاَ اِلٰهَ اِلاَّ هُوَ söyleyerek, bütün envaıyla, erkânıyla, azasıyla, eczasıyla, hüceyratıyla, zerratıyla, esiriyle, elli beş lisanla vücub-u vücud ve vahdetine şehadet ve delalet eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin