a
Ana SayfaKatre35. Bu hakikate binaen sabittir ki kevn ü vücudda müessir-i hakiki…

35. Bu hakikate binaen sabittir ki kevn ü vücudda müessir-i hakiki…

Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Bu hakikate binaen sabittir ki kevn ü vücudda müessir-i hakiki ancak kudreti gayr-ı mütenahi bir Hâlık-ı Kadîr’dir. Esbab ise bahanelerdir, vesait de perdelerdir. Havas ve hâsiyetler dahi kudretin tecelliyatına ve lem’alarına isim ve ünvanlardır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

(Kevn ü vücud: Varlık âlemi / Müessir-i hakiki: Hakiki tesir sahibi / Gayr-ı mütenahi: Sonsuz / Havas: Duyular, hisler / Hâsiyet: Hususiyet)

Üstadımız müthiş bir anlatım yapıyor. Şöyle ki:

– İlk önce -önceki derste işlediğimiz üzere- esbabın aczini ve fakrını nazara verdi.

– Sonra müsebbebattaki nakşı, sanatı ve ziyneti gösterdi.

– Daha sonra esbabın bu ziynetleri, nakışları ve sanatı yapmaktan âciz olduğunu ispat etti.

– En sonunda da mezkûr beyanıyla bütün eşyayı kudret-i İlahiyeye teslim etti.

Yani Üstadımız önce kalpleri ve ruhları hakikate ısındırdı, sonra da neticeyi beyanla tevhidi tasdik ve ikrar ettirdi. Şimdi metni cümle cümle mütalaa edelim:

Kevn ü vücudda müessir-i hakiki ancak kudreti gayr-ı mütenahi bir Hâlık-ı Kadîr’dir:

Bu âlemdeki bütün fiillerin faili, bütün işlerin mucidi, bütün tesirlerin müessir-i hakikisi kudreti sonsuz olan Allahu Teâlâ’dır. O’ndan başka fail, O’ndan maada mucid, O’ndan gayrı hâlık, O’ndan başka müessir-i hakiki yoktur.

Esbab ise bahanelerdir, vesait de perdelerdir:

Bahane: Bir şeyin gerçek sebebi gizlenerek ileri sürülen uydurma sebeptir. İşte esbab, fail-i hakiki olan Allahu Teâlâ’nın gizlenmesi sebebiyle ileri sürülen uydurma sebeplerdir.

– Balı yapan arı değildir, kudret-i İlahiyedir.

– İpeği dokuyan böcek değildir, kudret-i İlahiyedir.

– Sütü yapan inek değildir, kudret-i İlahiyedir.

– Meyveyi yapan ağaç değildir, kudret-i İlahiyedir.

– Nebatatı pişiren toprak değildir, kudret-i İlahiyedir.

Bunlar gibi, bütün esbab bahanelerdir. Fail-i hakiki, müsebbibü’l-esbab olan Allahu Teâlâ’dır.

Vesait de kudret-i İlahiyenin ve azamet-i Sübhaniyenin perdeleridir. Allahu Teâlâ bu perdeler arkasından iş görmekte, perdelere ise zerre miktar tesir vermemektedir.

Havas ve hâsiyetler dahi kudretin tecelliyatına ve lem’alarına isim ve ünvanlardır:

Mesela insanda “kuvve-i hafıza” vardır. İnsanın tarihçe-i hayatı, gördükleri, işittikleri ve öğrendiği bilgiler bu kuvve-i hafızada saklanmaktadır. Hakikatte bütün bu bilgileri saklayan ve muhafaza eden Allahu Teâlâ’dır. Kuvve-i hafıza ise ism-i Hafîz’in tecellisine bir isim ve ünvandır. Yoksa işi yapan kuvve-i hafıza değildir. İsm-i Hafîz insanda tecelli etmiş ve “hafıza kuvveti” ismini almıştır.

İnsanın diğer havas ve hâsiyetleri için de aynı hakikat geçerlidir. Bütün bu hisler ve kuvveler Allah’ın isim ve sıfatlarının tecelli ve lem’alarının isim ve ünvanlarıdır. Yoksa bu his ve kuvveler tesir sahibi değildirler. Ancak mazhar ve mahaldirler.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Hem kanunlar ve nevamis denilen şeyler ancak ilim ile irade ve emrin envaa olan tecellilerinin isimleridir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

(Nevamis: Kanunlar, yasalar)

Bilim adamları her kanuna bir isim takmışlar. Mesela yer çekimi kanunu, kütle çekim kanunu, hareket kanunu, Hubble kanunu…

İnsandaki hisler ve duyular gibi, âlemdeki kanunlar da Allah’ın kudretinin tecelliyatının birer isim ve ünvanıdır. Yoksa bu kanunlar tesir sahibi değildir. Hakikatte işi yapan kudret-i İlahiyedir. Bu kanunların vücud-u haricisi yoktur ki müsebbebata fail olabilsinler. Bu kanunlar mevhum ve itibarî şeylerdir. Allah’ın ilim, irade ve emrinin tecellisinden ibarettirler.

– Demek, yıldızları Güneş’in etrafında tutan kudret-i İlahiyedir, kütle çekim kanunu değildir.

– Gemileri suda yüzdüren Allah’ın kudretidir, suyun kaldırma kuvveti değildir.

– İnsanları uzaya uçmaktan koruyan Allah’ın sonsuz kudretidir, yer çekimi kanunu değildir.

Ve hakeza…

Bu derste mütalaasını yaptığımız bölümü önceki dersle birlikte okumalısınız. Çünkü bu ders önceki dersin devamı. Önceki ders okunmadan bu ders okunursa meseleyi ihata zorlaşır ve istifade azalır.

Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:

Bu hakikate binaen sabittir ki kevn ü vücudda müessir-i hakiki ancak kudreti gayr-ı mütenahi bir Hâlık-ı Kadîr’dir. Esbab ise bahanelerdir, vesait de perdelerdir. Havas ve hâsiyetler dahi kudretin tecelliyatına ve lem’alarına isim ve ünvanlardır.

Hem kanunlar ve nevamis denilen şeyler ancak ilim ile irade ve emrin envaa olan tecellilerinin isimleridir.

 Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin