6. Üçüncü Kelam: “Rabbî Vâhid” Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri…
Katre mütalaasına devam ediyoruz:
Üçüncü Kelam: رَبِّي وَاحِدٌ Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri bir Rabb-i Rahim’e olan teslimiyete bağlıdır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
( رَبِّي وَاحِدٌ : Rabbim birdir)
Mesut olmak isteyen, bir Rabb-i Rahim’e teslim olsun; Ona abd ve kul olsun… Ona teslim olan, zindanda da olsa mesuttur, bahtiyardır. Onu tanımayan ve iman ile teslim olmayan ise sarayda da olsa zindandadır.
Ben şu sözü çok seviyorum: Ya Rabbi! Senden başka hiçbir şeyi olmayan ben, senden başka her şeyi olana acırım.
Evet, insan Allah’ı bulamasa ve Ona teslim olmasa, dünyanın sultanı da olsa kaç para eder ve saltanatı onu ne kadar mesut eder?
— Peki, niye mesut etmez?
Üstadımız şöyle cevap veriyor:
Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alakası vardır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Allah’ı rab olarak kabul etmeyenler çok rablere muhtaç olurlar. Çünkü insanın bütün eşyayla alakası vardır. Mesela:
– Güneşe ihtiyacı var.
– Havaya ihtiyacı var.
– Buluta ihtiyacı var.
– Toprağa, ağaca, meyveye, sebzeye ihtiyacı var.
– Bal için arıya, yumurta için tavuğa, süt için ineğe ihtiyacı var. Ve hakeza…
İnsanın ihtiyacı saymakla bitmez. Hayal nereye gitse, oradan bir ihtiyaçla döner.
— Peki, insanın, bu ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir sermayesi ve kudreti var mı?
Hayır, yok. Eğer Allah’a iman eder ve teslim olursa, bütün bu ihtiyaçlarını Allah’tan ister, Allah’tan bekler, Allah’a dayanır, Allah’a tevekkül eder; Allah da duasına icabet edip her matlubunu ona ihsan eder.
— Peki, Allah’ı tanımıyorsa ne yapacak?
İşte bu durumda sebepleri rab kabul edecek. Her sebebin önünde dilenci gibi eğilecek.
– Yumurtayı tavuktan isteyecek.
– Balı arıdan dilenecek.
– Süt için ineğin gözüne bakacak.
– İpek için bir böceğin kapısını çalacak.
– Buluta yalvaracak, güneşe dilenci olacak, esbaba kul ve köle olacak…
İşe bu durumda pek çok vehmî rablere muhtaç olacak. Yani her bir sebep onun için bir rab hükmünde olup, sebepler adedince rablere muhtaç olacak.
Çünkü insanın -câmiiyeti itibarıyla- bütün eşyaya ihtiyacı ve alakası vardır. Bahçesindeki çiçekten tutun güneşe kadar, her bir eşyaya bakan bir yüzü ve ondan gelen bir menfaati vardır. Eğer insan esbabı rahmet-i İlahiyenin bir perdesi bilmezse, onları rab bilir; önlerinde eğilir, âdeta bir dilenci olur.
Bütün saadetlerin bir Rabb-i Rahim’e teslim olma şartına bağlı olmasının ikinci sebebi şudur:
Ve her şeye karşı hissederek veya etmeyerek teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Teessür: Üzüntü, etkilenme)
İnsanın bütün eşyaya karşı bir ihtiyacı ve alakası; bir de bunun yanında muhabbeti ve şefkati vardır. Bu muhabbet ve şefkatten de teessür ve elem çıkar. Çünkü sevdiği eşya zevale gider, muhabbet beslediği şeyler bela ve sıkıntı içinde yuvarlanır. İnsanın gücü ne onları zevalden kurtarmaya ne de onlara isabet eden musibeti kaldırmaya yeter.
– İnsan yaralı bir kuş görse mahzun olur.
– Annesini kaybeden bir yavru görse ağlayası gelir.
– Bir canavarın saldırısına maruz masum bir hayvan görse ona üzülür.
– Bir balina karaya vursa, onu kurtarmak için her çareye başvurur. Ve hakeza…
İnsan mahlukatı böyle sever lakin onlardan hiçbir belayı ve sıkıntıyı kaldıramaz. Bu sebeple de şefkati ve muhabbeti ateş olup onu yakar. İşte bu hâl tam cehennem gibi bir hâlettir.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhid’e teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Erbab: Rabler / Esbab: Sebepler / Yed-i kudret: Kudret eli / Firdevsî: Cennet gibi)
Her şeyi Allah’ın kudretine teslim eden, bütün hayırları ve şerleri Ondan bilen, esbabı kudret-i İlahiyenin bir perdesi kabul eden, zerrattan seyyarata kadar her şeyi yed-i kudrete teslim eden, cennet gibi bir hayat yaşar. Hiçbir şeyin karşısında titremez ve hiç kimseye dilencilik etmez.
Mütalaasını yaptığımız bu hakikatler Risale-i Nurların pek çok yerinde geçmektedir. Misal olarak Yirminci Mektup’tan şu kısmı kaydetmek istiyorum. Mütalaasını yaptığımız bölümün bir şerhi olarak okuyalım:
“ وَحْدَهُ (Allah birdir) Şu kelimede şifalı, saadetli bir müjde vardır. Şöyle ki:
Kâinatın ekser envaıyla alakadar ve o alakadarlık yüzünden perişan ve keşmekeş içinde boğulmak derecesine gelen ruh-u beşer ve kalb-i insan وَحْدَهُ kelimesinde bir melce, bir halaskâr bulur ki onu bütün o keşmekeşten, o perişaniyetten kurtarır. Yani وَحْدَهُ manen der:
Allah birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma, onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temellük edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan korkup titreme. Çünkü Sultan-ı kâinat birdir. Her şeyin anahtarı Onun yanında, her şeyin dizgini Onun elindedir. Her şey Onun emriyle halledilir. Onu bulsan her matlubunu buldun; hadsiz minnetlerden, korkulardan kurtuldun…” (20. Mektup)
Bu derste geçen hakikatlerin derinlemesine tefekkürünü ve hakikati kalbe, ruha ve latifelere işletme işini sizlere havale ediyorum. Bir kenara çekilin. Boynunuzu bükün, gözlerinizi kapayın, edep içinde bir hâl ile şu maddeleri düşünün:
1. Rabbim birdir. Bütün esbab sadece bir perde-i rahmet ve kudrettir.
2. Saadetim Allah’a olan teslimiyetime bağlıdır. Peki, ben Allah’a ne kadar teslim olabildim?
3. Eğer Allah’a teslim olmazsam esbaba kul ve köle olurum. Onlara dilenci gibi yalvarır ve onlardan medet beklerim. Bu nasıl bir zillettir!
4. Yine Allah’a teslim olmazsam bendeki şefkat ve muhabbet beni ateş gibi yakar. Bu cehennemî hâletten kurtulmanın tek yolu eşyayı Allah’ın yed-i kudretine teslim etmektir.
5. Bir Rabb-i Vâhid’e teslim olmak firdevsî bir vaziyettir.
Metinden çıkaracağınız bunlar gibi maddeleri teker teker tefekkür edin. Mezkûr hakikatleri bir merhem bilip manevi yaralarınızın üzerine sürün. Yaraların iyileşmesinden hasıl olan manevi lezzeti hissedin ve bu zevk ile sarhoş olun…
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
Üçüncü Kelam: رَبِّي وَاحِدٌ Rabbim birdir. Evet, herkesin bütün saadetleri bir Rabb-i Rahim’e olan teslimiyete bağlıdır. Aksi takdirde pek çok rablere muhtaç olur. Çünkü insan câmiiyeti itibarıyla bütün eşyaya ihtiyacı ve alakası vardır. Ve her şeye karşı hissederek veya etmeyerek teessürü, elemleri vardır. Bu ise tam cehennem gibi bir hâlettir. Fakat erbab tevehhüm edilen esbab yed-i kudretine bir perde olan Rabb-i Vâhid’e teslimiyet, firdevsî bir vaziyettir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz