32. Ve keza, hayat, vücud, nur gibi şeylerin zahir ve bâtınları şeffaf olduğundan…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, hayat, vücud, nur gibi şeylerin zahir ve bâtınları şeffaf olduğundan icatları zamanında, vesait-i esbab altında kudretin tasarrufu görünür. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Vesait-i esbab: Vasıta olan sebepler)
Şu âlemdeki her şey güzeldir. Ya bizzat güzeldir ki buna “hüsn-ü bizzat” denir. Ya da neticesi itibarıyla güzeldir ki buna “hüsn-ü bilgayr” denir.
Mesela hayat, vücut, nur, ihsan, yaz mevsimi, bahar mevsimi gibi şeyler zatı itibarıyla güzeldir. Bunlara hüsn-ü bizzat denir.
Hastalık, zelzele, ölüm, sıkıntılar ve bunlar gibi hadiselerse neticeleri itibarıyla güzeldir. Bunlara da hüsn-ü bilgayr denir. Üstadımız bu meseleyi 18. Söz’de izah ediyor. Dileyenler oraya bakabilir. Biz bu makamda bu kadarla yetinelim.
İman dersini almayan ve marifetullahtan nasibi olmayan kişiler hadiseler üzerindeki hüsn-ü bilgayrı göremezler. Göremeyince de şikâyete başlarlar.
— Peki, kimden şikâyet edecekler?
Hadisenin yaratıcısı ve hakiki faili Allah’tır. Dolayısıyla Allah’tan şikayet edecekler. Mesela:
– Hasta olan diyecek ki: Ey Allah’ım, beni niye hasta ettin?
– Zelzeleden evi yıkılan diyecek ki: Ey Allah’ım, bana niye acımadın, evimi niye yıktın?
– Çocuğu ölen diyecek ki: Ey Allah’ım, evladımı, hayatımın meyvesini niye aldın?
Bunlar gibi, her musibette Allah’tan şikayet edecekler, O’na küsecekler. Çünkü bu kişiler hadiselerdeki hikmet ve güzellikleri göremiyor ve hüsn-ü bilgayrı bilmiyor.
İşte Allahu Teâlâ bu şikayetlerin hedefini değiştirmek için sebepleri vazetmiş. Şikâyet eden sebepten şikayet ediyor, ona kızıyor, ona küsüyor. Mesela:
– Hasta olan diyor ki: Ey mikrop, beni mi buldun?
– Zelzeleden evi yıkılan diyor ki: Fay hattı kırıldı, evim yıkıldı.
– Evladını kaybeden diyor ki: Çocuğuma araba çarptı ya da hasta oldu ve öldü.
Bunlar gibi, sebebe kızıyorlar, ona küsüyorlar. İşte sebeplerin vazedilmesindeki bir hikmet budur: Gafil ve cahil olanların yersiz şikayetlerine hedef olmak!
Ancak hayat gibi, vücud gibi, nur gibi şeylerin zahirleri de bâtınları da güzeldir. Bunlardan şikayet edilmez ve herkes bunları sever. İşte bu sebeple, Allahu Teâlâ bu gibi şeyleri neredeyse sebepsiz yaratmış ve sebebi kendine perde yapmamıştır. Evet, arada bir sebep vardır ancak son derece zayıftır. Sebebin bu zayıflığından dolayı vesait-i esbab altında kudretin tasarrufu görünür.
Üstadımız bu hakikate şöyle bir misal veriyor:
Evet, hayatın vaziyetlerine ve derecelerine dikkat edilirse kudretin tasarrufu görünür. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Hayatın her şeyi güzel olduğu için neredeyse onun için bir sebep vazedilmemiştir. Kim hayata dikkatle nazar etse, üzerinde işleyen kudretin tasarrufunu görür; ondan da Kadîr-i Ezelî’ye uruc eder. Dilerseniz hayat üzerinde biraz tefekkür edelim:
Olması mümkün değildir ama faraza eğer olsaydı: Bir kimsenin, ölmüş bir kuşu gözümüzün önünde dirilttiğini görseydik; ne kadar şaşırır hatta gözümüzü yalanlardık. Bu olayı da ölünceye kadar unutmazdık. Zira hayat verme hakikati bu kadar etkileyici ve şaşırtıcı bir hakikattir.
Hâlbuki bizi şaşırtan, gözümüzü yalanlamamıza sebep olan ve ölünceye kadar da aklımızdan çıkmayan şey, ölmüş bir kuşun gözümüz önünde diriltilmesinden başka bir şey değildir.
— Acaba ölen bir kuşu diriltmek mi daha hayret vericidir? Yoksa ölü yumurtalardan hayat sahibi kuşları çıkartmak mı?
— Ya da ölü bir kuşu diriltmek mi daha şaşırtıcıdır? Yoksa nutfe denilen su damlacıklarından hayat sahibi mahlukları yaratmak mı?
— Ya da ölü bir kuşu diriltmek mi daha acayiptir? Yoksa çekirdek ve tohumlardan, hayat sahibi olan bitki ve ağaçları yaratmak mı?
Evet, Allahu Teâlâ çok daha hayret verici diriltmeleri her vakit gözümüz önünde yapmaktadır. Şöyle ki:
Gözümüz önünde görüyoruz ki hayata son derece muhalif olan maddelerden hayat fışkırmakta ve yeryüzü hayat sahipleriyle dolup taşmaktadır. Hayatı olmayan tohumlardan, çekirdeklerden, yumurtalardan ve nutfe denilen su damlacıklarından yaratılan mahluklar hayat sahibi olmakta ve bir kısmının da ruhu bulunmaktadır. Hayatı olmayan bu maddelerin, kendilerinde olmayan hayatı başkasına vermesi elbette düşünülemez. O hâlde gözümüz önündeki bu hayat ancak ve ancak Hayy-u Kayyum olan Allah’ın yaratmasıyla olabilir.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Mesela bir salkım üzümün yapılması için ince, camid bir dal ve bir cam parçasında şemsin timsalini tersim için küçük bir delikten ziyanın geçmesi ve bir evi tenvir için bir kibrit tavassut ediyor. Ve bu gibi basit esbab altında yapılan o azim ve garib işlerde kudretin tasarrufu gündüz gibi görünmesi aşikârdır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Camid: Cansız / Tersim: Resimlemek / Tavassut: Aracılık / Vesait-i esbab: Vasıta olan sebepler)
Üstad Hazretleri üç misal verdi. Birinci misali şu:
— Bir salkım üzümün yapılması için ince, camid bir dal…
Üstadımız bu örneği Şualar’da şöyle anlatıyor:
— Mesela bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda yirmi salkım var. Ve her salkımda, şekerli şurup tulumbacıklarından yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı giydirmek; ve nazik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hafızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak; ve karnında cennet helvası gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak; ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsalinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı harika-i sanatı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedahetle gösterir ki bu işi yapan bütün kâinatın hâlıkıdır. Ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil ancak O’nun fiilidir. (Yedinci Şua)
Üstadımız üzümün Allahu Teâlâ’ya olan delaletini böyle izah ediyor.
Üstad Hazretlerinin ikinci misali şuydu:
— Bir cam parçasında şemsin timsalini tersim için küçük bir delikten ziyanın geçmesi.
Bir oda düşünelim. Bu oda ışık almadığı için kapkaranlık olsun… Odaya tırnak kadar bir delik açıldığında ışık bu delikten geçmekte ve odayı aydınlatarak odadaki cam parçasında tecelli etmektedir.
Üstad Hazretlerinin üçüncü misali şuydu:
— Bir evi tenvir için bir kibrit tavassut ediyor.
Kapkaranlık bir oda bir kibritin yanmasıyla aydınlanıyor; kibrit odanın aydınlanmasına vasıta oluyor.
Üstadımız bu üç misali şu neticeye bağlıyor:
— Bu gibi basit esbab altında yapılan o azim ve garib işlerde kudretin tasarrufu gündüz gibi görünmesi aşikârdır.
Yani sebepler son derece âciz, zayıf ve basit iken, neticelerin son derece acip, sanatlı ve mükemmel olması, sebepleri fail-i hakiki olmaktan azleder ve Müsebbibu’l-esbab olan Allah’ın varlığını ispat eder.
Bu dersimizde şu bölümü okuduk:
Ve keza, hayat, vücud, nur gibi şeylerin zahir ve bâtınları şeffaf olduğundan icatları zamanında, vesait-i esbab altında kudretin tasarrufu görünür.
Evet, hayatın vaziyetlerine ve derecelerine dikkat edilirse kudretin tasarrufu görünür. Mesela bir salkım üzümün yapılması için ince, camid bir dal ve bir cam parçasında şemsin timsalini tersim için küçük bir delikten ziyanın geçmesi ve bir evi tenvir için bir kibrit tavassut ediyor. Ve bu gibi basit esbab altında yapılan o azim ve garib işlerde kudretin tasarrufu gündüz gibi görünmesi aşikârdır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz