31. Ve keza, külfet ve uğraşmak da yoktur. Çünkü kudret Sâni’in zatına zatîdir…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, külfet ve uğraşmak da yoktur. Çünkü kudret Sâni’in zatına zatîdir, arazî değildir. Acz, kudretine tahallül edemez. Kudretin bir lem’asına zerreler, şemsler mütesavidir. Büyük, küçükten ağır ve zahmetli değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Tahallül: Müdahale etme / Lem’a: Parıltı / Şems: Güneş / Mütesavi: Eşit)
İlk önce şu iki kelimenin manasını öğrenelim:
Zatî: Kendisi ile var olan, sonradan takılmayan, zatına ait demektir.
Ârız: Sonradan takılan, sonradan olan şey demektir.
Şu kaideyi de cebimize koyalım: Bir şey zatî olsa onun zıttı ona ârız olamaz. Çünkü ictima-i zıddeyn olur. Bu ise muhaldir. (Yedinci Şua)
Şimdi metnin mütalaasına başlayabiliriz:
Şu âlemdeki hiçbir varlığın hiçbir sıfatı zatî değildir. Hepsi Cenab-ı Hakk’ın ihsanıdır ve bir hediyesidir. Zatî sıfatlar sadece Allah’a mahsustur. Zira kâinat sonradan yaratılmış ve içindeki varlıklar da sonradan icad edilmiştir. Yani varlıklar ezelî değildir. Kendisi ezelî olmayanın sıfatları elbette ezelî ve zatî olamaz. Lakin biz Üstadımızın mezkûr ifadesini anlayabilmek için bazı şeyleri zatî kabul edeceğiz. Her ne kadar bu sıfatlar sonradan yaratılmışsa da yaratıldığı anda o eşyaya takıldığı için bir derece zatî kabul edilebilir.
Mesela güneşin sıcaklığı bir derece zatîdir. Güneş yaratılmasıyla birlikte bu sıfata sahip olmuştur. Sıcaklığı bir derece zatî olduğundan dolayı sıcaklığın zıttı olan soğukluk güneşe ârız olamıyor, ona yaklaşamıyor ve yanaşamıyor.
— Çünkü kaidemiz neydi?
— Bir şey zatî olduğunda onun zıddı ona ârız olamaz.
Sobanın sıcaklığına gelince, onun sıcaklığı zatî değildir. Yani soba “sıcak olma” sıfatına içinde bir maddenin yakılmasıyla sonradan sahip olmuştur. İşte bu sebepten dolayı, sıcaklığın zıttı olan soğukluk sobaya ârız olabiliyor. Odunu biten soba bir müddet sonra soğuyor.
Misaller çoğaldıkça meseleyi daha iyi anlayacağız. İkinci misalimiz:
Güneşin ışığı bir derece zatîdir. Yaratılmasıyla beraber ışığa sahip olmuştur. Işığı bir derece zatî olduğundan dolayı ışığın zıttı olan karanlık ona ârız olamıyor yani karanlık güneşe yaklaşamıyor. Çünkü bir şey zatî olduğunda onun zıddı ona ârız olamaz.
Fakat lambanın ışığı zatî olmayıp ârızî olduğundan -yani o cam parçasına sonradan takıldığından dolayı- ışığın zıttı olan karanlık lambaya ârız olabiliyor. Düğmeyi kapattığınızda lamba karanlık oluyor. Hâlbuki güneşe karanlık ârız olamıyordu.
Üçüncü misalimiz:
Altın ve elmas gibi maddelerin parlaklığı bir derece zatî olduğundan dolayı solma onlara ârız olamıyor. Zira bir şey zatî olduğunda onun zıddı ona ârız olamaz.
Cilalanmış bir eşyanın parlaklığı ise ârızî olduğundan -yani parlaklık o eşyaya sonradan takıldığından dolayı- parlaklığın zıttı olan matlık o eşyaya ârız oluyor ve onu solduruyor. Demek ki bir sıfat sonradan kazanılmışsa zıttı olan sıfat o eşyaya ârız olabiliyor. Ama bir sıfat zatî ise zıttı olan sıfat ona ârız olamıyor.
Son bir misal daha verelim:
Dünyamızın hareket etmesi ve kendi etrafında dönmesi bir derece zatî olduğundan hareketin zıttı olan sükûnet ve yerinde durmak dünyaya ârız olamıyor. Dünya devamlı dönüyor.
Fakat bir topacın hareketi ârızî olduğundan -yani dönme sıfatı onun zatî bir sıfatı olmadığından dolayı- hareketsizlik topaca ârız olabiliyor. Dönen topaç bir müddet sonra duruyor.
Şu kaideyi 4 misalle anlamaya çalıştık: Bir sıfat zatî olursa zıttı olan sıfat o şeye ârız olamaz. Çünkü iki zıt aynı anda bir arada bulunamaz.
Şimdi, bu kaidenin Allah’ın kudretine bakan cihetini tahlil edelim:
Allah’ın kudret ve kuvveti zatîdir, kendindendir yani varlığı ile daimdir. Başkasından alınmış veya sonradan kazanılmış değildir. Allah ezelî olduğu gibi sıfatları da ezelîdir. Bu durumun neticelerini şöylece maddeleyebiliriz:
1. Madem kudret sıfatı Allah’ın zatî bir sıfatıdır, o hâlde zıttı olan âcizlik Allah’a ârız olamaz. Çünkü bir sıfat zatî olduğunda zıttı ona ârız olamıyordu.
2. Madem âcizlik Allah’a ârız olamaz, o hâlde Allah’ın kudretinde mertebeler olmaz ve bulunmaz.
3. Madem kudretinde mertebeler olmaz ve bulunmaz, o hâlde eğer hikmeti müsaade ederse her an binlerce kâinatı yaratabilir. Güneşin ışık verme fiilinde bir damla ile deryanın veya bir çiçek ile yıldızların farkı olmadığı gibi, Allah’ın kudretine nispeten de az-çok, büyük-küçük hepsi birdir. İcad ve tasarrufta yıldızlar atomlara eşittir. Bir sineğe hayat vermekle bütün ölüleri diriltmek aynıdır. Bir çiçeği yarattığı gibi, aynı kolaylıkla baharı yaratır. Cenneti dahi aynı kolaylıkla icad eder. Çünkü kudretinde mertebe yoktur. Mertebe olmadığı için de her şey kudretine müsavidir.
Mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım:
Ve keza, külfet ve uğraşmak da yoktur. Çünkü kudret Sâni’in zatına zatîdir, arazî değildir. Acz, kudretine tahallül edemez. Kudretin bir lem’asına zerreler, şemsler mütesavidir. Büyük, küçükten ağır ve zahmetli değildir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz