52. Ve keza, kevn ü vücudda imkân, kesret, infial mertebeleri vardır…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, kevn ü vücudda imkân, kesret, infial mertebeleri vardır. İmkân mertebesi vücub mertebesine bakar ve onu istilzam eder. Kesret mertebesi vahdet mertebesine nâzırdır, onu iktiza eder. İnfial mertebesi failiyet mertebesine mütevakkıftır. Bu mertebeler arasındaki istilzam, bizzarure Vâcib, Vâhid, Fa’al bir Hâlık’ı iktiza ve istilzam eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Bu metinde üç madde var. Şimdi bu maddeleri teker teker mütalaa edelim:
1. İmkân mertebesi vücub mertebesine bakar ve onu istilzam eder.
Yokluğu da bir vücut mertebesi kabul ettiğimizde vücut mertebeleri üçe ayrılır:
1. Vacibu’l-vücud: Varlığı lazım ve vacip olan.
2. Mümkünü’l-vücud: Varlığı ve yokluğu eşit olan.
3. Mümteni: Varlığı imkânsız olan.
Bir kitabı düşündüğümüzde, bu kitabın kendisi mümkünü’l-vücuttur. Varlığı ve yokluğu müsavidir. Var olabilmesi için bir irade sahibinin tercihine ihtiyacı vardır. Bir kâtip varlığını yokluğuna tercih ettiğinde var olur, onu yırttığında yok olur.
Kitabın varlık mertebesi mümkünü’l-vücut iken, kâtibinin varlık mertebesi -mecazi anlamda- vacibu’l-vücuttur. Kâtip olmadan kitabın varlığı izah edilemez.
Mümteni ise kitabın kâtipsiz olmasıdır.
Bir misalle daha meseleyi pekiştirelim:
Bir masayı düşünsek, masanın varlığı mümkünü’l-vücuttur. Ustasının varlığı -mecazi anlamda- vacibu’l-vücuttur. Masanın ustasız olması ise mümtenidir.
Şu kâinatı esas aldığımızda, kâinatın ve içindeki her bir eşyanın vücud mertebesi mümkünü’l-vücuttur. Olabilirdi veya olmayabilirdi, olması tercih edildi ve oldu. Varlığı için başka bir sebebe muhtaç; kendi kendine var olamıyor. Bu sebeple, kâinat mümkünü’l-vücuttur. Buna imkân mertebesi denir.
Her mümkünü’l-vücud bir vacibu’l-vücudu iktiza eder. Allahu Teâlâ vacibu’l-vücuttur. Kâinatın varlığını yokluğuna tercih etmiş ve içindeki eşyayla birlikte âlemi halk etmiştir. Buna vücub mertebesi denir.
Nihayetsiz kudret, her şeyi kuşatan bir ilim, kayıtsız irade gibi sıfatlar sadece vacibu’l-vücud olan Allah’ta bulunur. Mümkünü’l-vücud olan eşyada bulunmaz.
Üstadımız dedi ki: İmkân mertebesi vücub mertebesine bakar ve onu istilzam eder.
Yani imkân mertebesinde bulunan ve mümkünü’l-vücud olan varlıklar, varlıklarının yokluklarına tercih edilip yoktan yaratılmalarıyla ve daha birçok cihetle, vücub mertebesine yani vacibü’l-vücud olan Allah’ın vücub-u vücuduna şehadet eder ve O’nu iktiza eder.
2. Kesret mertebesi vahdet mertebesine nâzırdır, onu iktiza eder.
Kesret ancak vahdetten çıkar ve intizamlı bir kesret ancak bir Vâhid tarafından idare edilir. O Vâhid ki fertlerin birbiriyle arasındaki uyumu tanzim eder, münasebetleri tayin eder; kesreti birbirinin yardımına koşturup intizamı muhafaza eder.
Bir kumandanın binler askeri kolayca sevk ve idare etmesini bu hakikate misal olarak gösterebiliriz. Binlerce askerin sevk ve idaresindeki suhulet ve intizam, bir kumandanın idaresine havale edilmezse, bu durumda, kesretin kesreti idare ettiği kabul edilmek zorunda kalınır. Bu ise muhaldir çünkü bu durumda intizam izah edilemez.
Aynen bunun gibi, eğer kesreti -yani had ve hesaba gelmeyen ve rakamlara sığmayan şu mahlukatı- idare eden bir Zatın varlığı kabul edilmezse, kesretin idaresi kesrete havale edilmek zorunda kalınır. Bu durumda da göz önündeki şu intizamın varlığı izah edilemez.
Demek, göz önündeki şu kesret ve kesretteki intizam, vahdet mertebesine nâzırdır ve Vâhid-i Ehad olan Allahu Teâlâ’nın bir tasarrufudur.
3. İnfial mertebesi failiyet mertebesine mütevakkıftır.
Üstadımız daha önce şöyle demişti:
— Kâinat meful ve münfaildir. Meful failsiz olamadığı gibi, mefulün camid bir cüzü de fail olamaz.
“İnfial” ile “münfail” aynı köktendir. “İnfial” masdar, “münfail” ise ism-i faildir. Yani infialde olana “münfail” denir.
Üstad Hazretlerinin mezkûr cümlesini anlayabilmek için bir parça Arapça bilmek gerekir. Şöyle ki:
Arapçada cümle yapısı fiil, fail ve mefulden oluşur. Bir cümlede meful varsa, fail de olmalıdır. Meful failsiz olamaz. Bu fail gizli de olabilir, açık da olabilir.
Mesela “Ali süt içti.” desek, bu cümlede “Ali” fail, “süt” ise mefuldür. Eğer süt içilmişse muhakkak bunu içen birisi olmalıdır. Yani eğer meful varsa, fail de olmalıdır. Bu cümlede fail “Ali”dir ve açık bir şekilde gözükmektedir.
Cümlemiz, “Sütü içti.” ya da “Süt içildi.” şeklinde olsa, bu durumda, fail gizlidir. Birinci cümlede “süt” mefuldür ve faili gizlidir. İkinci cümlede “süt” münfaildir ve faili yine gizlidir. Ancak gizli de olsa biz biliriz ki bu sütü içen biri olmalıdır. Çünkü meful ve münfail bir faili iktiza eder.
Kâinat da meful ve münfail olduğuna göre, bir faili olmak zorundadır. Meful failsiz olamadığı gibi, mefulün camid bir cüzü de fail olamaz. Bu durumda geriye tek bir şık kalır ki o da Allah’ın fail-i mutlak olduğudur.
Münfail üzerine biraz daha konuşalım:
“Koyunlar toplandı.” cümlesinde “koyunlar” lafzı fail gibi gözükse de hakikatte münfaildir. Zira biz biliriz ki koyunlar kendi kendine toplanmamıştır; koyunları toplayan bir zat vardır. Koyunlar o zatın toplaması sonucunda toplanmıştır. Bu sebeple de cümlede fail gibi gözükse de hakikatte münfaildir; failin fiilinden etkilenen ögedir.
Aynen bunun gibi, şu kâinattaki varlıklar da fail değil, münfaildir; fail-i hakiki Allahu Teâlâ’dır. Kâinat ve içindeki eşya, kendilerindeki infial mertebesiyle failiyet mertebesine mütevakkıftır. Bu failiyet mertebesinin faili de Allahu Teâlâ’dır.
Üstadımız en son şöyle dedi: Bu mertebeler arasındaki istilzam, bizzarure Vâcib, Vâhid, Fa’al bir Hâlık’ı iktiza ve istilzam eder.
Yani imkân mertebesinin vücub mertebesini; kesret mertebesinin vahdet mertebesini; infial mertebesinin de failiyet mertebesini istilzam etmesi, Vâcib olan, Vâhid olan, Fa’al olan bir Hâlık’ın varlığını iktiza ve istilzam eder.
Bu dersimizde bu bölümü anlamaya çalıştık:
Ve keza, kevn ü vücudda imkân, kesret, infial mertebeleri vardır. İmkân mertebesi vücub mertebesine bakar ve onu istilzam eder. Kesret mertebesi vahdet mertebesine nâzırdır, onu iktiza eder. İnfial mertebesi failiyet mertebesine mütevakkıftır. Bu mertebeler arasındaki istilzam, bizzarure Vâcib, Vâhid, Fa’al bir Hâlık’ı iktiza ve istilzam eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz