67. Arkadaş! Tahte’l-arz yaptığım hayali bir seyahatte gördüğüm bazı hakikatleri zikredeceğim.
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Arkadaş! Tahte’l-arz yaptığım hayali bir seyahatte gördüğüm bazı hakikatleri zikredeceğim… (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Tahte’l-arz: Yer altı)
— Acaba Üstad Hazretleri, “tahte’l-arz yaptığım hayali bir seyahat” sözüyle neyi kastetmiş olabilir?
30. Söz’deki şu bölüm herhâlde sorumuzun cevabı olacaktır:
…Bu risalenin telifinden sekiz sene evvel, İstanbul’da, ramazan-ı şerifte, meslek-i felsefeyle münasebette bulunan Eski Said’in Yeni Said’e inkılap edeceği bir hengâmdadır ki Fatiha-i Şerifenin âhirinde, صِرَاطَ الَّذِينَ أَنعَمتَ عَلَيهِمْ غَيرِ المَغضُوبِ عَلَيهِمْ وَلاَ الضَّالِّينَ ile işaret ettiği üç mesleği düşünürken şöyle bir vakıa-i hayaliye, bir hadise-i misaliye, rüyaya benzer bir hadise gördüm ki:
Kendimi bir sahra-i azîmede görüyorum. Bütün zeminin yüzünü karanlıklı, sıkıcı ve boğucu bir bulut tabakası kaplamış. Ne nesim var, ne ziya, ne âb-ı hayat; hiçbirisi bulunmuyor. Her tarafı canavarlar, muzır ve muvahhiş mahluklarla dolu olduğunu tevehhüm ettim.
Kalbime geldi ki şu zeminin öteki tarafında ziya, nesim, âb-ı hayat var. Oraya geçmek lazım. Baktım ki ihtiyarsız sevk olunuyorum. Zeminin içinde tünelvârî bir mağaraya sokuldum; git gide zeminin içinde seyahat ettim.
Bakıyorum ki benden evvel o tahte’l-arz yolda çok kimseler gitmişler. Her tarafta boğulup kalmışlar. Onların ayak izlerini görüyordum. Bazılarının bir zaman seslerini işitiyordum. Sonra sesleri kesiliyordu.
Ey hayaliyle benim seyahat-i hayaliyeme iştirak eden arkadaş!
– O zemin, tabiattır ve felsefe-i tabiiyedir.
– Tünel ise ehl-i felsefenin efkârı ile hakikate yol açmak için açtıkları meslektir.
– Gördüğüm ayak izleri, Eflatun ve Aristo gibi meşâhirlerindir.
– İşittiğim sesler, İbni Sina ve Farâbî gibi dâhilerindir.
Evet, İbni Sina’nın bazı sözlerini, kanunlarını bazı yerlerde görüyordum; sonra bütün bütün kesiliyordu. Daha ileri gidememiş. Demek, boğulmuş.
Her ne ise, seni meraktan kurtarmak için hayalin altındaki hakikatin bir köşesini gösterdim. Şimdi seyahatime dönüyorum:
Git gide baktım ki benim elime iki şey verildi:
– Biri, bir elektrik. O tahte’l-arz tabiatın zulümâtını dağıtır.
– Diğeri, bir alet ile dahi, azîm kayalar, dağ-misal taşlar parçalanıp bana yol açılıyor.
Kulağıma denildi ki: Bu elektrik ile o alet, Kur’an’ın hazinesinden size verilmiştir.
Her ne ise, çok zaman öylece gittim. Baktım ki öteki tarafa çıktım. Gayet güzel bir bahar mevsiminde bulutsuz bir güneş, ruhefzâ bir nesim, hayattar bir âb-ı leziz, her taraf şenlik içinde bir âlem gördüm. “Elhamdülillah” dedim.
(Ayet meali: Kendilerine nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.)
(Vakıa-i hayaliye: Hayalî vakıa / Hadise-i misaliye: Misal âlemi ile ilgili hadise / Sahra-i azîme: Büyük meydan / Nesim: Meltem, esinti / Muzır: Zararlı / Muvahhiş: Korkutucu / Tünelvârî: Tünel gibi / Felsefe-i tabiiye: Herşeyi tabiata ve maddeye dayandıran felsefe / Efkâr: Fikirler / Meşâhir: Meşhurlar / Zulümât: Karanlıklar / Dağ-misal: Dağlar gibi / Ruhefzâ: Ruhu okşayan / Âb-ı leziz: Lezzetli su)
Herhâlde Üstadımız, “tahte’l-arz yaptığım hayali bir seyahat” derken bu seyahati kastediyor. Ya da bunun emsali başka hayali bir seyahattir.
Şuna dikkat çekelim ki: Bize lazım olan ve keşfetmemiz gereken, bu seyahatin mahiyeti değil, bu seyahatte gördüğü hakikatlerdir. Dolayısıyla, “Bu seyahat-i hayaliye nasıl oldu?” diye uzun uzadıya düşünmeye gerek yoktur. Zaten Üstadımızın da dediği gibi, “hayali bir seyahat”tir.
İnşallah bundan sonraki dersimizde, bu hayali seyahatte Üstadımızın keşfettiği hakikatlerin mütalaasına başlayacağız. Bu dersimizde şu cümle üzerine konuştuk:
Arkadaş! Tahte’l-arz yaptığım hayali bir seyahatte gördüğüm bazı hakikatleri zikredeceğim… (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz