a
Ana SayfaKatre75. Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür…

75. Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür…

Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

NÜKTE

(Mukaddimede zikredilen dört kelimeden niyet hakkındadır.)

Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hasiyete maliktir ki âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

(Mâye: Maya)

Niyet öyle bir iksir ve mâyeymiş ki âdetleri, hareketleri ve mübah amelleri ibadete çevirirmiş.

Mesela elbise giymek âdi bir harekettir. Ancak bir kimse avretini örtmek niyetiyle elbisesini giyse, bu âdi hareketi onun için bir ibadet hükmünde olur.

Yine uyumak âdi bir harekettir. Ancak bir kimse ibadette kuvvet bulmak niyetiyle uyusa, bu âdi hareketi onun için bir ibadet hükmünü alır.

Yine yemek yemek âdi bir harekettir. Ancak bir kimse Allah’ın emaneti olan vücuduna bakmak ve ibadette kuvvet bulmak için yemek yese, bu âdi hareketi onun için bir ibadet hükmünde olur.

Bu niyet öyle bir şeydir ki insan kendisini zinadan korumak niyetiyle eşiyle cima etse, bunu dahi o kişi hakkında bir ibadet hükmüne çevirir. İşte niyet böyle bir iksirdir. Âdetleri ve hareketleri ibadete çevirir.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Ve keza, niyet, ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Üst cümlede, niyetin “âdetleri ve hareketleri” ibadete çevirmesinden bahsedildi. Bu cümlede ise “ölü ve meyyit olan hâletleri” ibadete çevirmesi zikrediliyor.

“Ölü ve meyyit olan hâletler nelerdir?” diye düşündüm ve önceki cümle ile arasındaki mana farkını bulmaya çalıştım. Buna “sevap cihetiyle ölü olan” yani “kişiye sevap kazandırmayan mübah işler” diyemedim. Çünkü önceki cümlede geçen “âdet ve hareketler” ifadesi zaten mübah işlerin karşılığıdır. Mübah işler de sevap cihetiyle ölüdür. Burada bir mana farkı olmalı…

Benim gönlüme düşen mana şudur: Mesela oruç tutmak bir fiil ve hareket değil, bilhassa fiilin ve hareketin terkidir. Bu cihetle, yememek ve içmemek ölü ve meyyit bir hâldir. Yani bu işte bir hareket ve bir fiil yoktur. Normal şartlarda ibadet olmayan bu ölü ve meyyit hâl, niyetin taalluk etmesiyle oruca veya riyazete dönüyor ve bir ibadete çevriliyor.

Yine mesela susmak ölü ve meyyit bir hâldir. Yani bunda bir hareket ve bir fiil yoktur; belki hareketin ve fiilin terki söz konusudur. Eğer niyet bu ölü ve meyyit hâle taalluk etse ve kişi boş söz söylememek ve gıybetten korktuğu için konuşmayı terk etse, bu onun için bir ibadet hükmünde olur. Bu durumda da niyet, ölü ve meyyit bir hâli ibadete çevirmiş olur.

Yine ölü ve meyyit hâllerle, uyumak ve oturmak gibi, hareketin olmadığı işler de kastedilmiş olabilir. Kişinin niyeti bu işlere taalluk edip bu amellerde sünnet-i seniyyenin şekline tabi olsa, bu işler onun için bir ibadet hükmünde olur.

Bu ihtimallerin yanında, “Ölü ve meyyit hâller” ifadesiyle önceki cümleye tekit yapılmak istenmiş de olabilir. Yani mana önceki cümleyle aynıdır; tekit için -farklı bir şekilde- bir daha zikredilmiştir. En iyisini Allah bilir.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

İlk önce seyyiatın hasenata dönmesi üzerine konuşalım:

Mesela içki içmek bir seyyiattır ve haramdır. Ancak kişi susuzluktan ölmek ile karşı karşıya kalırsa içki içebilir. Hatta içki içmesi ve hayatını koruması ona vacip olur. İşte bu durumda, kişinin içki içmesi -hayatını korumaya niyet ettiği için- ona bir günah olmamış ve seyyiat hasenata dönmüş olur.

Yine mesela domuz eti yemek haramdır. Ancak kişi açlıktan ölmekle karşı karşıya kalırsa domuz eti yiyebilir. Hatta yemesi ona vacip olur. İşte bu durumda, kişinin domuz eti yemesi -hayatını korumaya niyet ettiği için- ona bir günah olmamış ve seyyiat hasenata dönmüş olur.

Şimdi de hasenatın seyyiata dönmesi üzerine konuşalım:

Mesela cihad büyük bir ibadettir. Ancak kişi, kendisi hakkında “Ne kadar cesur!” denilmesi için cihad etse, cihadın sevabı bu kişi hakkında günaha çevrilir; hasenat iken seyyiat olur.

Yine ilim tahsil etmek büyük bir ibadettir. Ancak kişi, kendisi hakkında “Ne kadar âlim!” denilmesi için ilim tahsil etse, ilim tahsilinin sevabı bu kişi hakkında günaha çevrilir.

Yine sadaka vermek büyük bir ibadettir. Ancak kişi, kendisi hakkında “Ne kadar cömert!” denilmesi için sadaka verse, sadakanın sevabı bu kişi hakkında günaha çevrilir.

Örnekleri sizler çoğaltabilirsiniz. İşin özü şu: Niyet âdi hareketleri ibadete ve ibadetleri günaha kalbeder. Günahı sevaba ve sevabı günaha çevirir.

Üstadımız şöyle devam ediyor:

Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat, halâs ancak ihlas iledir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Niyet bir ruhtur. Nasıl ki ruh bedenin hayatta kalmasına sebep oluyor ve ruh bedenden çıktığında kişi ölüyor; aynen bunun gibi, niyet de ölü ve meyyit hâllerin canlanmasına -yani ibadet hükmüne geçmesine- sebep oluyor. Niyet ile âdet ve hareketler ibadete dönüyor.

O ruhun ruhu da ihlastır. Amelin ruhu niyet olduğu gibi, niyetin ruhu da ihlastır. Nasıl ki niyet amelden çıktığından amel ölüyor ve âdete inkılap ediyor; aynen bunun gibi, ihlas da niyetten çıktığında niyet ölüyor. Niyet ölünce de amelin kendisi ölüyor yani Allah katındaki makbuliyeti kayboluyor.

Bu durumda denilebilir ki: Necat, halâs ancak ihlas iledir. O zaman ihlasa çok çalışmalı ve amellerimizi riya ve gösterişten temizlemeliyiz. Allahu Teâlâ temizleyenlerden eylesin…

Üstadımız şöyle devam ediyor:

İşte bu hâsiyete binaendir ki az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki az bir ömürde, cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle kazanılır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Niyet sayesinde insanın bütün ömrü ibadetle geçmiş gibi olur. Uykusunu, yemesini ve içmesini, elbisesini giyip çıkarmasını ve bunlar gibi âdet ve mübah işlerini niyetle ibadete çeviren insan bütün ömrünü ibadetle geçirmiş gibi olur. Böyle olunca da az bir zamanda çok ameller husule gelir. Bununla da az bir ömürde, cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle kazanılır.

Buradaki “kazanmayı” hak etme manasında anlamamak gerekir. Çünkü cennet lütf-u İlâhîdir ve ihsan-ı Rabbânîdir. Belki buradaki “kazanma” ifadesini, Allah’ın rahmetini celbetmek olarak anlamalıyız. Yani az bir ömür niyet ile ibadet hükmüne geçirilirse -inşallah- Allah’ın rahmetini celbeder. Bu celp ile de cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle ona ihsan edilir.

Üstadımız şöyle tamamlıyor:

Ve niyet ile insan, daimi bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

İşte şâkirlerden olmanın yolu: Âdet ve hareketlerimizi, ölü ve meyyit hâllerimizi niyet ile hayatlandırmak ve her mübah işi niyetle ibadete çevirmek… Allahu Teâlâ çevirenlerden eylesin. Âmin.

Bu dersimizde şu kısmın mütalaasını yaptık:

NÜKTE

(Mukaddimede zikredilen dört kelimeden niyet hakkındadır.)

Arkadaş! Bu niyet meselesi, benim kırk senelik ömrümün bir mahsulüdür. Evet, niyet öyle bir hasiyete maliktir ki âdetleri, hareketleri ibadete çeviren pek acib bir iksir ve bir mâyedir.

Ve keza, niyet, ölü ve meyyit olan hâletleri ihya eden ve canlı, hayatlı ibadetlere çeviren bir ruhtur.

Ve keza, niyette öyle bir hâsiyet vardır ki seyyiatı hasenata ve hasenatı seyyiata tahvil eder. Demek, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlastır. Öyle ise necat, halâs ancak ihlas iledir.

İşte bu hâsiyete binaendir ki az bir zamanda çok ameller husule gelir. Buna binaendir ki az bir ömürde, cennet bütün lezaiz ve mehasiniyle kazanılır. Ve niyet ile insan, daimi bir şâkir olur, şükür sevabını kazanır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

 Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin