57. “Muhammedün resulullah” da imanın beş rüknünü tazammun ettiği gibi…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ da imanın beş rüknünü tazammun ettiği gibi, sıfat-ı rububiyete de mazhar ve mir’attır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Mir’at: Ayna)
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ “Muhammed (a.s.m.) Allah’ın resulüdür.” kaziyesi imanın beş rüknünü ispat eder. Bu ispatın birçok çok cihetleri vardır. Üstadımız Şualar’da şöyle demektedir:
— İman, altı rüknünden çıkan öyle bir vahdânî hakikattir ki tefrik kabul etmez. Ve öyle bir küllîdir ki tecezzi kaldırmaz. Ve öyle bir külldür ki kabil-i inkısam olmazlar. Çünkü her bir rükn-ü imani, kendini ispat eden hüccetleriyle sair erkân-ı imaniyeyi ispat eder. Her biri her birisine gayet kuvvetli bir hüccet-i âzam olur. (11. Şua, 9. Mesele)
Üstadımız iman hakikatlerinin birbirini nasıl ispat ettiğini 11. Şua’nın 9. Meselesinde izah etmiş. Dileyenler bu kısmı okuyabilir.
Yine Reşhalar Risalesi’nde, Peygamberimiz (a.s.m.)’a imanın diğer iman hakikatlerini nasıl ispat ettiğini mütalaa etmiştik. Dileyenler Reşhalar Risalesi’ndeki bu mütalaaları da okuyabilir.
Bu makamda şu kadar desek yeterlidir:
– Madem Hz. Muhammed (a.s.m.) resuldür, o hâlde onu resul olarak gönderen bir zat elbette olmalıdır. O zat da Allahu Teâlâ’dır. Bu cihetle, مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ hakikati Allah’ın varlığını ispat eder.
– Ve madem Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah’ın resulüdür, o hâlde elindeki kitap da Allah’ın kitabı olmalıdır. Zira bir resul Allah’a iftira etmez ve Allah’a ait olmayan bir kitaba “Allah’ın kitabıdır.” demez. Bu cihetle, مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ hakikati Kur’an’ın ve diğer semavi kitapların hak olduğunu ispat eder.
– Ve madem Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah’ın resulüdür ve elindeki kitap da Allah’ın kitabıdır, o hâlde o kitabı ona getiren Hz. Cebrail haktır ve vardır. Bu da meleklere imanı iktiza eder. Ayrıca Kur’an’da meleklerden bahisler vardır. Bu cihetle dahi meleklerin varlığını ispat eder.
– Ve madem Hz. Muhammed (a.s.m.) Allah’ın resulüdür, o hâlde her söylediği haktır ve hakikattir. Madem bu zat “Ahiret vardır.” demiş, o hâlde ahiret vardır ve haktır. Ve yine madem “Kader vardır.” demiş, o hâlde kader vardır ve haktır. Ayrıca bu meseleler Kur’an’da da geçmektedir. Öyleyse hakikattir ve gerçektir.
Daha bunlar gibi birçok cihetlerle, مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ hakikati diğer iman hakikatlerini ispat ve iktiza eder. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu cihetlerin bir kısmını Reşhalar Risalesi’nde mütalaa etmiştik. Daha fazlasını isteyenleri bu risaleye ve 11. Şua’nın 9. Meselesine havale ediyoruz.
Üstadımız bir de şöyle dedi: Sıfat-ı rububiyete de mazhar ve mir’attır.
Rububiyet: Allah’ın mahlukatı yaratması, öldürmesi, beslemesi, ona suret vermesi, onu aza ve cihazlarla donatması, vazifesini öğretmesi, hâlden hâle şekilden şekle sokması, onu evirmesi, çevirmesi ve onda tasarrufta bulunmasıdır.
Bu, maddi rububiyettir. Bir de manevi rububiyet vardır ki o da insanı, insan-ı kamil yapması ve ahsen-i takvim sırrına ulaştırmasıdır.
İşte Peygamberimiz (a.s.m.) Allah’ın bu maddi ve manevi rububiyetine tam bir mazhar ve mir’at (ayna) olmuştur. Kim Peygamberimiz (a.s.m.)’ın hayatını okusa bu mazhariyeti tasdik eder.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Bu sırra binaendir ki مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ imanın mizan ve terazisinde لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile karin ve muvazi olmuştur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Karin: Yakın / Muvazi: Eşit, denk)
Kelime-i tevhid iki kelamdan oluşmaktadır:
1. لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ
2. مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ
Cenab-ı Hak iman terazisinde bir kefeye kendi vücub-u vücudunu ve vahdetini koymuş, diğer kefeye de Peygamberimiz (a.s.m.)’a imanı koymuş. Öyle ki bir kimse Allah’ı kabul edip bir ömür boyu Allah’a ibadet etse, eğer Peygamberimiz (a.s.m.)’a iman etmemişse, bu imanı ve ibadeti ondan kabul edilmiyor.
Üstadımız bunun bir sırrını burada izah etti. O sır şuymuş:
Çünkü Peygamberimiz (a.s.m.) imanın diğer rükünlerini ispat ediyor. Ona iman etmeyen, imanın diğer rükünlerine ya eksik ya da yanlış iman etmiş oluyor. Bu sebeple de imanı ondan kabul edilmiyor.
İşte Peygamberimiz (a.s.m.) imanın diğer rükünlerini böyle parlak bir surette ispat ettiği için iman terazisinde kelime-i tevhide karin ve muvazi olmuş.
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ da imanın beş rüknünü tazammun ettiği gibi, sıfat-ı rububiyete de mazhar ve mir’attır. Bu sırra binaendir ki مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ imanın mizan ve terazisinde لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ ile karin ve muvazi olmuştur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz