42. Ve keza, kâinat sahifesinde bir inayet-i tamme parlıyor. Bu inayet…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, kâinat sahifesinde bir inayet-i tamme parlıyor. Bu inayet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla bir Hâlık-ı Kerîm’in vücub-u vücuduna delalet eder. Çünkü in’am ve ihsan, mün’im ve muhsinsiz olamaz. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(İnayet-i tamme: Eksiksiz ve tam bir inayet / Tazammun: İçine alma / İn’am: Nimet verme / Mün’im: Nimet veren)
İnayet yardım etmek demektir. Âlemde gözüken inayet “Muîn” isminin bir tecellisidir.
– Varlıkların yoktan yaratılması,
– Onlara hayat verilmesi,
– Rızıklarının vakt-i ihtiyaçta onlara yetiştirilmesi,
– Aza ve cihazlarla teçhiz edilmesi,
– Terbiye edilmesi,
– Hayat şartlarının öğretilmesi,
– Elbise giydirilmesi ve suret verilmesi,
– Düşmanlarından muhafaza edilmesi,
Ve bunlar gibi, saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok lütuf ve yardımlar âlemdeki inayet-i tammeyi güneş gibi göstermektedir.
Ortada yardıma muhtaç mahluklar ve onlara yapılan inayetler var. Evvela bu inayet bir hikmetle yapılıyor. Yani sineğe kartal kanadı, kartala sinek kanadı takılmıyor. Kuşa yüzgeç, balığa kanat verilmiyor. Bütün yardımlar bir hikmet tahtında yapılıyor; yardıma muhtaç olan mahluka en uygun şekilde inayet ediliyor. Bu hâl de ispat ediyor ki bu inayetler sahibinin nihayetsiz bir hikmeti var. Hâkim olmayan ve hikmeti bulunmayan, bu inayetlere sahiplik iddiasında bulunamaz.
Yine bu inayetlerde hadsiz bir lütuf gözükmektedir. En adi varlıklara dahi bakılsa bu lütuf tasdik edilecektir. Lütfetmek “latîf” sıfatıyla mevsuf olmayı iktiza eder. Latîf olmayan lütfedemez ve göz önündeki şu inayetlere sahiplik iddiasında bulunamaz.
Yine bu inayetlerde bir tahsin gözükmektedir. Tahsin: Güzelleştirmek, güzel yapmak ve süslemek manalarındadır. Kim bir çiçeğe, bir kuşa ya da huriler tarzında süslenmiş bir ağaca baksa bu tahsini tasdik edecektir. Böyle tahsin edebilmek için de muhsin olmak lazım.
Hülasa: Şu kâinat sayfasında bir inayet-i tamme gözükmekte; bu inayet-i tamme de hikmet, inayet ve tahsin sıfatlarını tazammun etmektedir. İşte bu inayet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla bir Hâlık-ı Kerîm’in vücub-u vücuduna delalet eder.
— Peki, nasıl delalet eder?
İn’am ve ihsan, mün’im ve muhsinsiz olamaz, bu cihetle delalet eder.
Yani ortada bir in’am (nimet verme) fiili varsa, bu fiilin faili olan bir mün’im (nimet veren) olmalıdır. Yine ortada bir ihsan varsa, bu ihsanın sahibi olan bir muhsin olmalıdır. Zira isimler müsemmasız, sıfatlar mevsufsuz ve fiiller failsiz olmaz ve olamaz.
– Ortada bir inayet-i tamme var; bu inayet bir Muîn’i iktiza eder.
– Bu inayet-i tammede bir hikmet gözüküyor. Bu hikmet, Muîn olan zatın aynı zamanda Hakîm de olmasını iktiza eder.
– Yine bu inayette bir lütuf gözüküyor. Bu lütuf, Muîn olan zatın Hakîm olmakla birlikte, aynı zamanda Latîf de olmasını iktiza eder.
– Yine bu inayette bir tahsin gözüküyor. Bu tahsin, Muîn olan zatın Hakîm ve Latîf olmakla birlikte, aynı zamanda Muhsin de olmasını iktiza eder.
Bu sıfatlar da ancak ve ancak Allahu Teâlâ da bulunabileceği için, kâinat, içinde gözüken inayet-i tammenin lisanıyla Allahu Teâlâ’nın vücub-u vücuduna delalet eder.
Bu dersimizde şu bölümü mütalaa ettik:
Ve keza, kâinat sahifesinde bir inayet-i tamme parlıyor. Bu inayet, tazammun ettiği hikmet, lütuf, tahsin sıfatlarıyla bir Hâlık-ı Kerîm’in vücub-u vücuduna delalet eder. Çünkü in’am ve ihsan, mün’im ve muhsinsiz olamaz. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz