60. Şu hatime dört çeşit hastalıkları beyan eder ve tedavi çarelerini gösterir…
Katre mütalaasında Hatimeye geldik. Üstad Hazretleri bu Hatimede dört çeşit hastalığı ve tedavi çarelerini beyan ediyor. Hastalıklarımıza merhem olması niyetiyle şerhine başlıyoruz:
HATİME
Şu hatime dört çeşit hastalıkları beyan eder ve tedavi çarelerini gösterir.
Birinci Hastalık: Yeistir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yeis: Bir şeyde umudun tükenmesidir. Bu ümitsizlik hâli öyle bir hastalıktır ki -birazdan Üstadımızın da beyan edeceği gibi- kişiyi küfre kadar sürükler. Ve bu hastalık, şu ayetlerin beyanıyla kâfirin bir sıfatıdır:
وَلاَ تَيْأَسُوا مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِنَّهُ لاَ يَيْأَسُ مِنْ رَوْحِ اللَّهِ إِلاَّ الْقَوْمُ الْكَافِرُونَ Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Çünkü Allah’ın rahmetinden ancak kâfirler topluluğu ümidini keser. (Yusuf 87)
وَالَّذِينَ كَفَرُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَلِقَائِهِ أُولَئِكَ يَئِسُوا مِنْ رَحْمَتِي Allah’ın ayetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir. (Ankebut 23)
Üstadımız bu hastalığın neticesini şöyle beyan ediyor:
Arkadaş! Amele ve taate muvaffak olamayan azaptan korkar, yeise düşer. Böyle bir meyusun gözüne, dinî meselelere münafi edna ve zayıf bir emare, kocaman bir burhan görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez, diğer emarelerin sâikasıyla ilan-ı isyan ederek İslam dairesinden çıkar, şeytanın ordusuna iltihak eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Meyus: Ümitsiz / Münafi: Zıt / Edna: Küçük / Burhan: Delil / Sâikasıyla: Sevkiyle)
Üstadımızın beyanına göre, küfür ile neticelenen basamakları şöyle maddeleyebiliriz:
1. Kişi ilk önce amele ve itaate muvaffak olamıyor; farzları eda edip, haramlardan kaçamıyor. Mesela namazını kılamıyor, orucunu tutamıyor, zekâtını veremiyor; nefsini içki, zina, kumar gibi günahlardan alıkoyamıyor.
2. Bu günahkâr hâli cehennem azabını intaç ettiğinden dolayı azaptan korkmaya başlıyor. Cehennemi hatırladıkça korkuyor, azabı düşündükçe dehşete düşüyor.
3. Kendisini cehennem azabından kurtaracak bir ameli olmadığından -en azından kendisini böyle gördüğünden- yeise ve ümitsizliğe düşüyor. Kendi kendine, “Beni bu azaptan kurtaracak ve Allah’ın rahmetini celbedecek hiçbir amelim yok. Ben mutlaka cehenneme gireceğim ve bir daha da çıkamayacağım…” diyor ve böyle düşünüyor.
4. Bu durumda istiyor ki keşke cehennem olmasa, ahiret olmasa, hesap olmasa ve ölüm bir son olsa.
5. İşte böyle bir meyusun gözüne, imani meselelere münafi edna ve zayıf bir emare, kocaman bir burhan gibi görünüyor; bir çakıl taşı, bir dağ gibi geliyor. Ahiretin varlığını ispat eden yüzlerce delil varken, o, küçücük bir emareyi dağ gibi kabul ediyor ve “Ya ahiret yoksa?” diye düşünmeye başlıyor. İçten içe de ahiretin yokluğunu arzu etmeye başlıyor.
6. Birkaç zayıf emareyi elde eder etmez de iman dairesinden çıkıyor. Ahireti ve cehennemi inkâr ediyor. Bazen Allah’ı da inkâr edip ateist oluyor, bazen de Allah’ı inkâra gücü yetmiyor; peygamberleri, kitapları ve ahireti inkâr edip deist oluyor.
Üstad Hazretlerinin bu müthiş tespitinden anlıyoruz ki: Kişiyi imandan çıkaran şey ilim değil, yeis ve ümitsizlik. Yani kişi, imana zıt kuvvetli deliller bulup da imandan çıkmıyor. Bilakis amele ve itaate muvaffak olamıyor; sonra cehennem azabından korkuyor ve yeise düşüyor; sonra istiyor ki keşke cehennem olmasa; sonra da zayıf bir emareyi dağ gibi kabul edip iman dairesinden çıkıyor.
Bu dersten kıssadan hissemiz şu olmalı: Bizler emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker yaparken kişinin ruh hâlini göz önüne almalıyız. Amele muvaffak olamayan kişiyi sadece cehennemle korkutmak onu küfre sürükleyebilir. Bizlerin ilk amacı kişiyi iman dairesinde tutmak olmalı. Salih amele ve itaate gücü yetmeyen kişiye iman hakikatlerini anlatmalı, Allah’ın rahmetinin büyüklüğünden bahsetmeli ve onu iman dairesinde tutmaya çalışmalıyız. Bunun bir yolunu Üstadımız şöyle beyan ediyor:
Binaenaleyh amale muvaffak olamayanlar yeise düşmemek için şu ayete müracaat etsin:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيم
(Mana: De ki: Ey nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Çünkü Allah bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, gafurdur ve rahimdir. (Zümer 53))
İşte bize bir liman… Günahlarımızın çokluğundan korktuğumuzda, itaatimizin azlığından yeise düştüğümüzde, kendimizi günah bataklığında boğuluyor gördüğümüzde sığınacağımız bir liman…
Bu limanın adı Allah’ın affı ve mağfireti limanı… Kim ki bu limana sığınır, ona afla muamele edilir. Kim ki bu limanda boyun büker, ona merhametle iltifat edilir. Kim ki bu limana iltica eder, huzur ve sükûnet bulur. Bu liman, haddi aşanların sığınağı ve günahkârların melceidir.
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
HATİME
Şu hatime dört çeşit hastalıkları beyan eder ve tedavi çarelerini gösterir.
Birinci Hastalık: Yeistir.
Arkadaş! Amele ve taate muvaffak olamayan azaptan korkar, yeise düşer. Böyle bir meyusun gözüne, dinî meselelere münafi edna ve zayıf bir emare, kocaman bir burhan görünür. Böyle birkaç emareyi elde eder etmez, diğer emarelerin sâikasıyla ilan-ı isyan ederek İslam dairesinden çıkar, şeytanın ordusuna iltihak eder.
Binaenaleyh amale muvaffak olamayanlar yeise düşmemek için şu ayete müracaat etsin:
قُلْ يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ أَسْرَفُوا عَلَى أَنْفُسِهِمْ لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللَّهِ إِنَّ اللَّهَ يَغْفِرُ الذُّنُوبَ جَمِيعًا إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيم
Yazar: Sinan Yılmaz