62. Ve keza, esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken, ef’al-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’alin ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husulünde, yüz cüzünden ancak bir cüzü insana aittir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Esbab: Sebepler / Ef’al-i ihtiyariye: İnsanın cüz’i iradesine bağlı fiiller / Ekl: Yemek / Şürb: İçmek)
Ucb konusunu işliyorduk. Ucb, kişinin ameline güvenmesiydi. Üstadımız bu makamda, kişinin ameline güvenemeyeceğini ispat ediyordu. Önceki dersimizde şu cümleleri mütalaa etmiştik:
— İnsanın vücudu ve cesedi bile onun değildir. Çünkü kendisinin eser-i sanatı değildir.
— Vücudu yolda bulmuş, lakîta olarak temellük de etmiş değildir.
— O vücudda yapılan binlerce tasarrufattan ancak bir tane insana aittir.
Üstadımız bu ifadelerle, insanın hiçbir şeye malik olmadığını ispat etmeye çalışıyor. İnsan ne vücudunun maliki, ne aza ve cihazatının maliki ve ne de vücudunda yapılan tasarrufatın maliki ve müdebbiri…
İnsan esbab içinde en eşref ve en kuvvetli bir ihtiyar sahibi iken kendi amellerine malik olamıyorsa, varın diğer esbabı siz düşünün!
İşte bu makamda Üstadımız dedi ki: Ef’al-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’alin ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husulünde, yüz cüzünden ancak bir cüzü insana aittir.
İnsan değil kendisine malik olmak, en âdi fiillerinden olan yemesine ve içmesine dahi malik değildir. Yani insan, “Ben yiyorum ve ben içiyorum. Yiyen de benim, içen de benim.” diyemez; yeme ve içme fiiline sahiplik iddiasında bulunamaz.
İlk önce insanın yeme ve içme fiilini tahlil edelim, daha sonra da bu cümlenin söyleniş maksadı üzerinde duralım:
Yutma esnasında küçük dil ve yumuşak damak yukarı doğru kalkarak burun boşluğuna giden yolu kapatır. Nefes alıp verme refleks olarak durur. Aynı anda gırtlakta bulunan ikinci bir yapı akciğere giden nefes borusunu kapatır. Bu yapılar lokmanın yemek borusuna girmesinden sonra tekrar eski hâllerine dönerler. Bizim ise bu olayların hiçbirinden haberimiz olmaz.
Yutma işlemi bu kadarla da bitmez. Asıl zor olan bölüm bundan sonradır. Ağızda kalan un gibi dağılan besin maddelerini yutmak fevkalade güçtür. Bu güçlüğü önlemek için ilk önce parçacıkların birleştirilmesi ve belirli büyüklüklerde kaygan lokmalar hâline getirilmesi gerekir. Dilimizin altına yerleştirilmiş olan tükürük bezleri ürettikleri salgıyı ağza akıtırlar. Tükürük bezlerinin en küçükleri olan 2-3 gram ağırlığındaki dil altı tükürük bezleri koyu kıvamlı mukoz bir sıvı salgılar. İşte bu sıvı parçalanmış besin maddelerini birbirine yapıştırarak bir lokma hâline getirir. Daha sonra lokmanın etrafı da sarılarak kayganlaştırılır. Yutulması gayet kolaylaşan bu lokmanın yutma işleminin başlatılması ise bize kalan tek görevdir.
İşte insan en âdi bir fiili olan yemek işleminin bile yüz cüzünden sadece bir cüzüne sahip; o da lokmayı ağzına atmak. Ve yine en basit bir fiili olan yutma işleminin yüz cüzünden ancak bir cüzüne sahip; o da yutmayı başlatmak.
Üstadımızın bu sözü söyleme maksadı da şudur:
İnsan ameline güveniyor ve “Bu amel benimdir. Bu ameli ben işledim. Bu kemalâtı çalışarak ben ele geçirdim…” diyor. Hâlbuki insanın elinde, yeme ve içme gibi en basit bir fiilin, yüz cüzünden ancak bir cüzü vardır. Böyle bir insan nasıl olur da “Kemalâtım var.” der ve ameline güvenir?
İnsan ameline güveneceği zaman önce kendine baksın; vücudunda neye sahip olduğunu bir düşünsün!
— Dil mi onun el mi onun?
— Göz mü onun kulak mı onun?
— Aklı mı kendisi yaptı yoksa kalbi mi?
— Hangi azanın ve cihazın sahibi?
Bunlara sahip olamayan, bu azalardan sadır olan amellere nasıl sahip olacak? Ancak mazhar olur ve halis bir niyetle ma’kes olur. Bu dahi bir ihsan-ı İlahidir ve şükrün bir sebebidir.
Bu dersten bir kıssa-i hisse olarak nefsime şöyle diyorum:
— Ey dil! Seni ben yapmadım. Seni yapan ben değil iken, senden sadır olan zikrin, şükrün ve hamdin sahibi nasıl ben olabilirim?
— Ey göz! Seni ben icat etmedim. Senin mucidin ben değil iken, senden sadır olan ibadetin sahibi nasıl ben olayım?
— Ey akıl! Seni ben halk etmedim. Senin hâlıkın ben değil iken, senden sadır olan amelin sahibi nasıl ben olayım?
— Ey ayak, el, kalp ve diğer aza ve latifeler! Sizler benim icadım değilsiniz. Sizler benim icadım değil iken, sizlerden hasıl olan amellere ben nasıl sahip olayım ve onlar benim amel defterime nasıl yazılsın?
Ya Rabbi! Eğer bir parça kemâlim ve amelim varsa, ben onlara sahiplik iddiasında bulunmaktan vazgeçiyorum. Hepsi senin ikramın ve ancak senin ihsanındır. Ben masdar değil, mazharım; memba değil, ma’kesim…
Bu dersimizde şu cümlenin mütalaasını yaptık:
Ve keza, esbab içerisinde en eşref, en kuvvetli bir ihtiyar sahibi insan iken, ef’al-i ihtiyariye namıyla kendisine mal zannettiği ef’alin ekl, şürb gibi en âdi bir fiilin husulünde, yüz cüzünden ancak bir cüzü insana aittir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz