53. Ve keza, bakıyoruz ki kâinatta herhangi bir şey, hadd-i kemale vâsıl olmayınca…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, bakıyoruz ki kâinatta herhangi bir şey, hadd-i kemale vâsıl olmayınca hareket etmekten durmuyor. Kemaline vâsıl olduğu zaman hareketi terk edip sükûnda oturur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Şu âlemdeki her bir varlık için bir kemal noktası tayin edilmiş. O varlık dünyaya gelir gelmez o kemale doğru hareket etmeye başlıyor; o kemal noktaya gelinceye kadar durmuyor ve kemaline ulaştığında da durup daha ileriye gitmiyor. Mesela:
– Bir elma ağacının boyu -yani hadd-i kemali- 7-8 metredir. Elma ağacı bu boya ulaşıncaya kadar büyüyor; bu boya ulaştı mı artık büyümesi duruyor, sükûnda oturuyor.
– Bir menengiç ağacının hadd-i kemali 14 metredir. Menengiç ağacı bu boya ulaşıncaya kadar büyüyor; bu boya ulaştı mı artık durup sükûnda oturuyor.
– Bir çınar ağacının hadd-i kemali 35 metredir. Çınar ağacı bu boya ulaşıncaya kadar büyüyor; bu boya ulaştı mı büyümesi duruyor, sükûnda oturuyor.
– Bir ladin ağacının hadd-i kemali 49 metredir. Ladin ağacı bu boya ulaşıncaya kadar büyüyor; bu boya ulaştı mı sükûnda oturuyor.
– Bir apex ağacının hadd-i kemali 112 metredir. Apex ağacı tam 112 metre büyüyor; bu boya ulaşınca büyümesi duruyor.
Bunlar gibi, her bir ağaç ve nebat için bir kemal noktası tayin edilmiş. O ağaç ve nebat o noktaya ulaşıncaya kadar büyüyor; o noktaya ulaşınca büyümesi duruyor ve sükûnda oturuyor.
Aynı hakikat hayvanat için de geçerlidir. Her bir hayvan için bir hadd-i kemal vardır. Ona doğru hareket eder; o noktaya ulaşınca durur, daha ileri gidemez. Bir sinek kedi kadar büyüyemez; kedi köpek kadar olamaz; köpek bir atın boyuna ulaşamaz…
— Peki, bütün bu anlatılanlardan hangi hakikat tebarüz eder?
Şu hakikat tebarüz eder:
Bundan anlaşılıyor ki vücud kemali ister, kemal de sübutu iktiza eder. Öyle ise vücudun vücudu kemal iledir. Kemalin kemali de devam ile olur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Her bir varlığın kendi kemaline doğru koşması ispat eder ki vücud kemali ister; vücudun vücudu kemal iledir.
Yine hadd-i kemaline ulaşan her varlığın kendi kemal mertebesinde hayatını devam ettirmesi ve ölünceye kadar o kemalde kalması ispat eder ki kemal de sübutu iktiza eder; kemalin kemali devam ile olur.
Üstad Hazretleri iki satırda öyle bir tılsım-ı muğlakı çözmüş ki ehl-i felsefe bu tılsım-ı muğlakı bir ömürde çözememişler. Yani onlara şöyle sorsaydık:
— Niçin her varlık bir noktaya kadar büyüyor hatta önüne geçen engelleri aşarak o noktaya ulaşmaya çalışıyor?
— Ve o noktaya ulaşınca büyümesi neden duruyor, neden küçülmüyor?
Ehl-i felsefenin bir ömürde cevaplayamadığı bu soruyu Üstad Hazretleri iki satırda cevaplamış:
— Çünkü vücud kemali ister, kemal de sübutu iktiza eder. Öyle ise vücudun vücudu kemal iledir. Kemalin kemali de devam ile olur.
İşte bu sırdan dolayı her varlık büyür; hadd-i kemaline ulaşınca da hareketi terk edip sükûnda oturur.
Bu durumda, şu üç sorunun cevabı verilmelidir:
1. Her bir varlık için farklı farklı kemal noktalarını takdir eden Mukaddir kimdir?
2. Onları o kemale doğru sevk eden Sâik ve o kemale ulaştıran Mükemmil kimdir?
3. Kemal noktasına ulaştıktan sonra onları o kemalde durduran ve kemallerinin devamını sağlayan Kayyum kimdir?
Üstad Hazretleri bu sorulara şöyle cevap veriyor:
Öyle ise bir Vâcib-i Sermedî, Kâmil-i Mutlak var ki mümkinatın bütün kemalâtı, onun nur-u kemalinin cilvelerine birer gölgedir. Öyle ise Cenab-ı Hak zatında, sıfatında, ef’alinde kâmil-i mutlaktır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Sorumuzun cevabını öğrendik: Bütün kemaller, Allah’ın kemalinden geliyor. Her bir mahluk için bir hadd-i kemal tayin eden, her mahluku kemaline doğru sevk eden ve kemaline ulaşınca sükûnda oturtan O’dur.
O Allah ki Vâcib-i Sermedî’dir ve Kâmil-i Mutlak’tır. Mahlukatta gözüken bütün kemalat, O’nun nur-u kemalinin cilvelerinin birer gölgesi ve tecellisidir.
Allahu Teâlâ zatında kâmil-i mutlak olduğu gibi; esmasında, sıfatında ve ef’alinde de kâmil-i mutlaktır. Âmennâ ve saddeknâ…
“Vâcib-i Sermedî” ve “Kâmil-i Mutlak” kavramlarının izahına gerek duymuyoruz. Bunlar zaten sizce malumdur.
Bu dersimizde şu bölümün mütalaasını yaptık:
Ve keza, bakıyoruz ki kâinatta herhangi bir şey, hadd-i kemale vâsıl olmayınca hareket etmekten durmuyor. Kemaline vâsıl olduğu zaman hareketi terk edip sükûnda oturur.
Bundan anlaşılıyor ki vücud kemali ister, kemal de sübutu iktiza eder. Öyle ise vücudun vücudu kemal iledir. Kemalin kemali de devam ile olur.
Öyle ise bir Vâcib-i Sermedî, Kâmil-i Mutlak var ki mümkinatın bütün kemalâtı, onun nur-u kemalinin cilvelerine birer gölgedir. Öyle ise Cenab-ı Hak zatında, sıfatında, ef’alinde kâmil-i mutlaktır. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz