40. Ve keza, kâinatın bütün ecza ve zerratına tecelli eden esma-i İlahiye arasındaki tesanüd…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Ve keza, kâinatın bütün ecza ve zerratına tecelli eden esma-i İlahiye arasındaki tesanüd, yani birbirine dayanarak tecelli ettikleri bir temazüç, yani elvan-ı seb’a gibi birbiriyle memzuç olarak eşyayı cilvelendirdikleri eserleri bir olduğu gibi, müsemmalarının da Vâhid, Ehad olduğuna şehadet eder. Ve bu şehadet lisanıyla kâinat اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ diyerek ilan ediyor. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Ecza: Cüzler / Tesanüd: Birbirine dayanma / Temazüç: Kaynaşma, iç içe geçme / Elvan-ı seb’a: Yedi renk / Memzuç: Birbiri içine girmiş, karışmış)
Bir ism-i İlahî bir varlıkta tecelli ettiğinde birçok esma-i İlahî aynı varlıkta tecelli etmekte, âdeta esmâ-i hüsnâ birbirine dayanarak tezahür etmektedir. Şöyle ki:
– Hâlık (yaratıcı) ismi bir kelebekte tecelli edip onu yoktan yarattığında, Musavvir (suret veren) ismi aynı kelebekte tecelli edip ona suret vermektedir.
– Muhyi (hayat veren) ismi onda tecelli edip ona hayat vermektedir.
– Hakîm (hikmetli iş yapan) ismi tecelli edip aza ve cihazlarına hikmetler takmaktadır.
– Rab (terbiye eden) ismi tecelli edip ona hayat şartlarını ve vazifesini öğretmektedir.
– Rezzak (rızık veren) ismi tecelli edip onu beslemekte, Sâni (sanatla yapan) ismi tecelli edip onu bir sanat eseri yapmaktadır.
– Câmi (toplayan) ismi tecelli edip zerratı onun vücudunda toplamakta, Müzeyyin (süsleyen) ismi tecelli edip onu süslemekte, Mülevvin (boyayan) ismi tecelli edip onu boyamaktadır.
– Latif (lutfeden) ismi tecelli edip ona türlü türlü ikramlarda bulunmakta, Mülakkın (telkin eden) ismi tecelli edip ona ilham etmekte, Mukaddir (takdir eden) ismi tecelli edip onun takdirini yapmaktadır.
– Mutahhir (temizleyen) ismi tecelli edip onu temizlemekte, Münevvil (nimet veren) ismi tecelli edip onu beslemekte, Mufassıl (ayırt eden) ismi tecelli edip onu diğer kelebeklerden ayırt etmektedir.
– Muhavvil (hâlden hâle sokan) ismi tecelli edip onu hâlden hâle sokmakta, Mükemmil (kemale ulaştıran) ismi tecelli edip onu kemale ulaştırmakta, Mücemmil (güzelleştiren) ismi tecelli edip onu güzelleştirmektedir.
Daha bunlar gibi, birçok esmâ-i İlahî o kelebekte tecelli etmekte, Hâlık ismi tecellisiyle âdeta bu isimleri peşine takmaktadır.
Bu izahtan sonra, şimdi Üstadımızın beyanına cümle cümle bakalım:
Kâinatın bütün ecza ve zerratına tecelli eden esma-i İlahiye arasındaki tesanüd:
Yukarıda verdiğimiz örnek gibi, şu kâinattaki bütün cüzler ve zerratta tecelli eden esmâ-i İlahiye arasında bir tesanüd vardır. Birbirlerine dayanarak tecelli ederler ve o mahlukun vücudu için birbirlerine yardım ederler.
Yani birbirine dayanarak tecelli ettikleri bir temazüç:
Esmâ-i İlahiyenin tecellisinde bir temazüç yani iç içe geçiş vardır. Esmâ-i hüsnâ bu şekilde birbirleriyle kaynaşmış bir şekilde tecelli eder.
Yani elvan-ı seb’a gibi birbiriyle memzuç olarak eşyayı cilvelendirdikleri eserleri bir olduğu gibi:
Nasıl ki güneşin yedi rengi birbiriyle memzuçtur yani birbirinin içine geçmiş ve karışmıştır. Aynen bunun gibi, esmâ-i İlahiyenin tecellisi de birbiriyle memzuçtur. Onlarca ismin bir araya gelerek üzerinde tecelli ettikleri eserleri birdir. Yukarıda kelebek örneğinde bunu gördük. Bundan da şu neticeye ulaşılır:
Müsemmalarının da Vâhid, Ehad olduğuna şehadet eder:
Yani Hâlık ism-i şerifiyle kim müsemma ise diğer isimlerle de o müsemmadır. Hâlık başkası, Musavvir başkası, Muhyi bir başkası olamaz. Bu da ispat eder ki bu isimlerin müsemması tek bir zattır, Vâhid’dir, Ehad’dir, Ferd’dir ve Samed’dir.
İşte bu şehadet lisanıyla kâinat اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ diyerek Allah’ın varlığını ve birliğini ilan ediyor.
Demek, Allah’ın varlığını ve birliğini ispat için, eşyada tecelli eden tek bir ismin müsemması olduğunu ispat etmek kâfidir. Zira tek bir ismin müsemması kimse, o eşyada ve âlemde tecelli eden bütün isimlerin müsemması da odur. Esmanın tecellisindeki tesanüd ve temazüç bu neticeyi iktiza eder.
Bu dersimizde şu bölümü mütalaa ettik:
Ve keza, kâinatın bütün ecza ve zerratına tecelli eden esma-i İlahiye arasındaki tesanüd, yani birbirine dayanarak tecelli ettikleri bir temazüç, yani elvan-ı seb’a gibi birbiriyle memzuç olarak eşyayı cilvelendirdikleri eserleri bir olduğu gibi, müsemmalarının da Vâhid, Ehad olduğuna şehadet eder. Ve bu şehadet lisanıyla kâinat اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ diyerek ilan ediyor. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz