77. Arkadaş! Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa zillet ve hakarete sebep olur…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
NOKTA
Arkadaş! Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa zillet ve hakarete sebep olur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Esbab: Sebepler / Vesait: Vasıtalar)
İnsan esbab ve vesaite yapışmalı, ancak bunu bir fiili dua olarak yapmalıdır. Üstadımızın burada kınadığı şey, esbaba ve vesaite yapışmak değil, onları mün’im-i hakiki bilmektir. Kim ki esbabı mün’im-i hakiki bilir ve tesiri onlara verirse zelil ve hakir bir vaziyete düşer.
Üstadımız bunun misalini şöyle veriyor:
Mesela kelb bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir. Hatta sadakat ve vefadarlığı darb-ı mesel olmuştur. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Kelb: Köpek / İştihar etmek: Şöhret bulmak)
Köpeğin sadakati ve vefası bir darb-ı mesel olmuştur. “Köpek gibi sadık.” ifadesini çokça duymuşsunuzdur. Yine sahipleri ölen köpeklerin, sahiplerinin kabri başında uzun süre kaldığını hatta bir kısmının orayı terk etmediğini işitmişsinizdir. Köpek öyle sadık bir hayvandır ki sahibi için ölüme atlar ve her fedakârlığı yapar.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Bu güzel ahlakına binaen insanlar arasında kendisine mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmaya layık iken maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necisü’l-ayn addedilmiştir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Köpeğin “necisü’l-ayn” olması Şafiî mezhebinin görüşüdür. Necisü’l-ayn, bizatihi necis olan demektir. Şafiîler köpeği -domuz gibi- bizatihi necis kabul ederler.
Hanefi mezhebine göre ise köpek necisü’l-ayn değildir. Köpeğin necis olan kısmı salyasıdır.
Bu ihtilaftan şöyle bir mesele doğar: Bir kimse köpeği sevse ve köpeğin tüyleri elbisesine bulaşsa, Şafiî mezhebine göre, bu elbiseyle namaz kılınmaz. Çünkü onlara göre, köpek necisü’l-ayndır ve bizatihi necistir.
Hanefi mezhebine göre ise bu elbise ile namaz kılınabilir. Çünkü Hanefilere göre, köpek necisü’l-ayn değildir. Köpeğin necis olan kısmı salyasıdır. Salya elbiseye bulaşmadığı müddetçe namaz kılınabilir.
Bir fıkhi meseleyi izah ettik. Biz tekrar konumuza dönelim:
Köpek bu kadar sıfat-ı hasene ile meşhur iken insanlar arasında necisü’l-ayn addedilmiş. Bir kısım fakih kendisini, bir kısmı da salyasını necis kabul etmiş.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı hâlde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Köpeğe -o kadar sıfat-ı hasenesine rağmen- necis diyen insan, tavuk ve inek gibi hayvanları mübarek kabul etmiş. Hâlbuki köpeğin sahip olduğu güzel sıfatlar bu hayvanlarda yok. Bu hayvanların insana karşı ne sadakati var ne de vefası… Buna rağmen mübarek addedilmişler.
Bunun sebebini Üstadımız şöyle beyan ediyor:
Bunun esbabı ise kelbde hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zahiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki Mün’im-i Hakiki’den bütün bütün gafletine sebep olur. Binaenaleyh vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakiki’den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tahir olsun. Çünkü hükümler, hadler günahları affeder. Ve beyne’n-nâs tahkir darbesini, gaflete kefaret olarak yemiştir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Maraz: Hastalık / Müessir: Tesir sahibi / Tahir: Temiz / Beyne’n-nâs: İnsanlar arasında)
Dünyada çekilen sıkıntılar ve dertler günahlara kefarettir. Hatta insanın ayağına bir diken batsa, bu, onun günahına bir kefaret olur.
Köpek de bir kusur işlemiş; hırsı sebebiyle esbab-ı zahiriyeye fazla ihtimam göstermiş ve esbabı mün’im-i hakiki zannetmiş. Bu sebeple de esbaba kul ve köle olmuş. Bu kusuruna bir kefaret olsun diye de insanlar arasında necis addedilmiş. Yani insanlar arasındaki tahkir darbesini gafletine kefaret olarak yemiş.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Öteki hayvanlar ise vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar. Mesela kedi seni sever, tazarru eder, senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki sanki aranızda muarefe yokmuş. Ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün’im-i Hakiki’ye şükran hisleri vardır. Çünkü fıtratları Sâni’i bilir ve lisan-ı halleriyle ibadetini yaparlar. Şuur olsun olmasın… Evet, kedinin “mır mır”ları “Ya Rahîm! Ya Rahîm! Yâ Rahîm!”dir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Muarefe: Tanışma)
Metin açık olduğundan dolayı izaha gerek duymuyoruz. Böyle metinlerde yapılması gereken şey, nefsi hesaba çekmek ve terbiyesine çalışmaktır. Maalesef çoğu kardeşimiz bu metinleri okuyor ve geçiyor; kusurunu keşfetmeden ve nefsinin terbiyesine çalışmadan…
Hâlbuki böyle metinlerde enfüsi tefekkür ile bir ameliyat-ı cerrahiye yapılmalıdır. Dilerseniz, ben kendi ameliyat-ı cerrahiyemi bir nebze yazayım. Ne yapacağını bilmeyenler için bir numune olsun:
Ey nefsim! Sen kelbe benzersin. Allah’tan gaflet etmiş, esbabı mülk sahibi zannetmişsin. Esbaba karşı dilenciliğin hep bundandır. Zannedersin ki esbab senden küsse aç kalacaksın, zelil olacaksın…
Yahu görmüyor musun ki zaten dilenci ve zelil olmuşsun! Esbabı mün’im-i hakiki zannetmenden dolayı Allahu Teâlâ seni zelil kılmış; zillet mührünü alnının ortasına vurmuş.
Ey nefsim! Esbaba perestiş ettin de ne oldu? Seni tanıdılar mı? Merhamet gösterdiler mi? İhtiyacını karşılayıp gönlünü hoş ettiler mi? Acep görmüyor musun ki onlar seni tanımaz, bilmez. Bilse de sana merhamet etmez, acımaz. Acısa da sana yardım etmez ve edemez. Çünkü hepsi senin gibi âcizdir; hepsinin dizgini bir Kadir-i Zülcelal’in elindedir. O’nun izni olmadan hiçbir şey olmaz, hiçbir şey sana yardım elini uzatamaz.
Gel ey nefsim! Köpek gibi değil, kedi gibi ol. Esbabın başı üzerinde rahmetin elini gör; esbabtan değil, o elden al. O elin sahibine karşı zelil ol ve O’nun kapısında dilenci ol. Ol ki esbabın önünde dilencilikten ve zilletten kurtulasın…
Böyle bir tefekkürü uzunca yapmalı ve bu hakikate bir ders olarak çalışmalıyız ki esbabtan yüzümüzü çevirip, müsebbibü’l-esbab olan Allah’a iltica edebilelim. Yoksa sadece okumakla bu hakikatler kalpte yer etmez ve amele dökülemez…
Bu dersimizde şu kısmın mütalaasını yaptık:
NOKTA
Arkadaş! Esbab ve vesaiti insan kucağına alıp yapışırsa zillet ve hakarete sebep olur.
Mesela kelb bütün hayvanlar içerisinde birkaç sıfat-ı hasene ile muttasıftır ve o sıfatlar ile iştihar etmiştir. Hatta sadakat ve vefadarlığı darb-ı mesel olmuştur. Bu güzel ahlakına binaen insanlar arasında kendisine mübarek bir hayvan nazarıyla bakılmaya layık iken maalesef insanlar arasında mübarekiyet değil necisü’l-ayn addedilmiştir.
Tavuk, inek, kedi gibi sair hayvanlarda, insanların onlara yaptıkları ihsanlara karşı şükran hissi olmadığı hâlde, insanlarca aziz ve mübarek addedilmektedirler.
Bunun esbabı ise kelbde hırs marazı fazla olduğundan esbab-ı zahiriyeye öyle bir derece ihtimam ile yapışır ki Mün’im-i Hakiki’den bütün bütün gafletine sebep olur. Binaenaleyh vasıtayı müessir bilerek Müessir-i Hakiki’den yaptığı gaflete ceza olarak necis hükmünü almıştır ki tahir olsun. Çünkü hükümler, hadler günahları affeder. Ve beyne’n-nâs tahkir darbesini, gaflete kefaret olarak yemiştir.
Öteki hayvanlar ise vesaiti bilmiyorlar ve esbaba o kadar kıymet vermiyorlar. Mesela kedi seni sever, tazarru eder, senden ihsanı alıncaya kadar. İhsanı aldıktan sonra öyle bir tavır alır ki sanki aranızda muarefe yokmuş. Ve kendilerinde sana karşı şükran hissi de yoktur. Ancak Mün’im-i Hakiki’ye şükran hisleri vardır. Çünkü fıtratları Sâni’i bilir ve lisan-ı hâlleriyle ibadetini yaparlar. Şuur olsun olmasın… Evet, kedinin “mır mır”ları “Ya Rahîm! Ya Rahîm! Yâ Rahîm!”dir. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz