a
Ana SayfaKatre19. Ve keza, mesela bulut ile arz gibi camid ve mütehalif şeylerde tecavüb…

19. Ve keza, mesela bulut ile arz gibi camid ve mütehalif şeylerde tecavüb…

Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve keza, mesela bulut ile arz gibi camid ve mütehalif şeylerde tecavüb ve muavenet yani birbirinin hacetine cevap vermek ve seyyarat gibi şemsten pek uzak olan yıldızların şemse veya birbirine tesanüd etmeleri, bütün eşyanın bir müdebbirin idaresinde bulunduğuna şehadet ederek   اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  ile ilan eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

(Camid: Cansız / Mütehalif: Birbirine muhalif olan / Tecavüb: Birbirine cevap verme / Muavenet: Yardımlaşma / Tesanüd: Dayanışma / Müdebbir: İdare eden)

Üstad Hazretlerinin beyan ettiği hakikat teavün (yardımlaşma) hakikatidir. Üstadımız bu hakikate iki misal verdi:

1. Bulut ile yeryüzü arasındaki tecavüb ve muavenet.

2. Yıldızların birbiriyle ve Güneş ile olan tesanüdleri.

İlk önce birinci madde üzerinde tefekkür edelim:

Yeryüzü ile bulut arasında bir tecavüb ve muavenet vardır. Tecavüb karşılıklı cevaplaşmadır. Yani sanki yeryüzü buluta soruyor:

— Ahalimin suya ihtiyacı var. Bize yağmur gönderebilir misin?

Bulut da cevap veriyor:

— Elbette, hemen gönderiyorum.

Bazen de bulut yeryüzüne sorar:

— Bana biraz buhar yollayabilir misin? Yağmur, kar ve dolu yapacağım.

Yeryüzü cevap veriyor:

— Hemen gönderiyorum…

İşte yeryüzüyle bulut arasında böyle bir tecavüb vardır. Biri sorar, diğeri cevap verir. Tabii bu hayalî bir şeydir. Aralarındaki muavenete ve birbirlerinin hacetine koşmalarına bakıldığında böyle bir tecavübün varlığı farz edilir.

Bu tecavüb ve muaveneti biraz daha tefekkür edelim:

Bulut ile yeryüzü arasında cereyan eden su alışverişinde, yeryüzü suyu buhar şeklinde buluta verir; bulut da buharı kendi fabrikasında işledikten sonra buz, kar, yağmur şeklinde yeryüzüne iade eder ve muhtaçlara yetiştirir.

Bu hakikat ancak şu üç kaziyeden biri ile izah edilebilir:

1. Bulut yeryüzündeki muhtaçları bilir, şefkatiyle suyu onlara gönderir.

2. Yeryüzündeki canlılar buluta su getirmesini emreder. Bulut da ister istemez onlara boyun eğerek suyunu boşaltır.

3. Hem bulut hem de yeryüzü Allah’ındır. Yeryüzü ahalisine Allah merhamet eder ve bulut emr-i İlahî ile suyunu yeryüzüne boşaltır.

Birinci ihtimal batıldır. Zira bulut camiddir, cahildir ve merhameti yoktur. Ne muhtaçları tanır ne de onlara merhamet eder.

İkinci ihtimal de batıldır. Zira yeryüzü ahalisi âcizdir. Kudretleri yoktur ki sözleri buluta geçsin.

O hâlde kabul edilecek kaziye üçüncü kaziyedir ve başka bir ihtimal yoktur.

Üstad Hazretleri teavün hakikatine ikinci misal olarak yıldızların birbirleriyle ve Güneş’le olan tesanüdlerini gösterdi ve şöyle dedi:

“Seyyarat gibi şemsten pek uzak olan yıldızların şemse veya birbirine tesanüd etmeleri…”

Güneş ile yıldızlar arasında bir tesanüd vardır. Mesela Güneş kuvve-i cazibesiyle yıldızları tutar ve onların uzaya kaçmasına ve birbirlerine çarpmasına mâni olur. Onları ışığıyla aydınlatır ve hararetiyle ısıtır.

Yıldızların da kendi aralarında bir tesanüd vardır. Bu tesanüdün bir misalini şöyle verelim:

Galaksilerin hızları birbirinden farklıdır. Hızları farklı olduğu için bazen bir galaksi diğer bir galaksiye yetişir ve içinden geçer. Galaksiler birbirinin içinden geçerken -bilim adamlarının halı temizleme diye isimlendirdikleri- bir hadise cereyan eder. Galaksinin içinden geçen yüksek hızlı galaksi, hızı sebebiyle diğer galaksideki gaz ve toz bulutlarını elektrikli halı süpürgesi gibi çeker. Çektiği bu tozlar yeni yetişen yıldızların gıdası olur.

Yani bir galaksi gaz ve toz bulutlarını diğer bir galaksiye hediye ediyor. Tozları alan galaksi de bunları yeni yetişen yıldızlara gıda olarak sunuyor.

Yıldızların birbirleriyle ve Güneş’le olan tesanüd ve muavenetlerini internetten bulacağınız bilgiler üzerinde tefekkür edebilirsiniz. Burada şu ince noktaya dikkat çekmek istiyorum:

Kâinattaki bütün hayat sahiplerini bir tarafa ayırsak, bu takdirde ortada hayatsız, şuursuz, iradesiz ve kudretsiz bir topluluk kalır. Bu durumda, zenginin fakire, kuvvetlinin zayıfa yardım etmesi gibi, hayattar olanların da hayatsız olanlara yardım etmesi gerekir.

Hâlbuki hakikat bunun tam tersidir; cansızlar canlılara yardım eder. Hayatsız ve iradesiz bir şeyin kendi hesabına yardım etmesi mümkün olmadığına göre, teavün hakikati, perde-i gayb arkasında olan bir müdebbirin varlığını güneş gibi ispat eder.

Aynı muhakemeyi hayat sahipleri için yürüttüğümüzde, insanların hayvanlara ve hayvanların da bitkilere yardım etmesi gerekir. Zira en akıllı insandır. Ancak hakikat burada da zıddıyla tezahür etmekte; bitkiler hayvanlara, hayvanlar da insanlara yardım etmektedir. Bu hâl de ispat eder ki perde-i gayb arkasında bir Zat-ı Kerim var, bütün bu yardımlar Onun hazinesinden çıkar; mahlukatı birbirinin yardımına vakt-i münasipte O gönderir ve O yetiştirir.

Üstadımız teavün hakikatine dair iki örnek verdi, biz de bu iki örnek üzerinde biraz tefekkür ettik. Ancak meselenin misalleri sadece bu iki örnekle kayıtlı değildir. Üstadımız hakikate pencere açmak için iki örnek vermiş, diğer örnekleri bulma ve tefekkür etme işini bizlere havale etmiştir. Şimdi dilerseniz, bir örnek daha vererek meseleyi biraz daha tefekkür edelim:

Kökün iki tane vazifesi vardır. Birisi, ağacı ayakta tutmaktır. Diğeri ise ağaca lazım olan maddeleri topraktan almaktır.

Lakin iğne yapraklı ağaçların (ardıç, çam gibi) yetiştiği topraklar asit karakterli olduğundan kök lazım olan maddeleri topraktan alamaz. İşte ağaç bu sıkıntı içinde kıvranırken, emr-i Rabbanî ile bir mantar giderek köke yerleşir. Ağaca lazım olan maddeleri onun için hazırlar ve ağaca takdim eder. Ağaç da bu iyiliğe karşı ürettiği şekerin bir kısmını ona verir.

Şimdi, bu teavün hakikatini şu sorularla tahlil edelim:

1. Mantar ağacın sıkıntısını nereden biliyor? Elbette bilmesi mümkün değildir. Zira bilmek ilim sıfatının varlığı ile mümkündür. Mantarın ise ilmi yoktur.

2. Haydi mantar biliyor diyelim. Lakin ağaca yardım etmek merhametin eseridir. Hâlbuki mantarın merhameti de yoktur.

3. Haydi merhameti de var diyelim. Acaba kökün yapamadığı işi o nasıl yapıyor?

4. Ağaca lazım olan maddeleri nereden biliyor? Hangi mektepte botanik okumuş?

5. Acaba ağacın bu iyiliğin altında kalmayıp mantara şeker sunması onun minnettarlığının bir eseri midir?

Daha çok sorular sorabiliriz ki eğer Allah’ın varlığı kabul edilmezse bu soruların hiçbirine cevap verilemez.

Mütalaasını yaptığımız bölümü bir daha okuyarak dersimizi tamamlayalım

Ve keza, mesela bulut ile arz gibi camid ve mütehalif şeylerde tecavüb ve muavenet yani birbirinin hacetine cevap vermek ve seyyarat gibi şemsten pek uzak olan yıldızların şemse veya birbirine tesanüd etmeleri, bütün eşyanın bir müdebbirin idaresinde bulunduğuna şehadet ederek  اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ  ile ilan eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin