a
Ana SayfaKatre63. İnsanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu hâlde…

63. İnsanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu hâlde…

Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

Ve keza, insanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu hâlde o hayal, aklı ve aklın semerelerini ihata edemez. Bunları -bu kadar büyük iken- nasıl daire-i ihtiyarına idhal edip onlarla iftihar ediyorsun? (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Ucb konusuna devam ediyoruz. Ucb, kişinin ameline güvenmesiydi. Üstadımız bu makamda, kişinin ameline güvenemeyeceğini farklı bir şekilde ispat ediyor. Şöyle ki:

İnsanın en geniş havassı hayaldir. İnsanın eli bir metreye ulaşır; gözü en fazla 20 km uzağı görebilir; hayali ise bir anda dünyanın öbür ucuna gider. Bilgi sahibi olduğu her mekâna bir anda ulaşır. Bir saniyede güneşe çıkar, galaksilerin ötesine seyahat eder. Hatta âlem-i şehadeti geçip âlem-i gaybta dolaşır. Cennete gider, bahçelerinde oturur, üzümlerinden yer. Hatta sadece mekânlarda da gezmez; zamanlarda da dolaşır. Geçmiş zamana gider ve geleceğe nüfuz eder. Ve bütün bunları bir ân-ı seyyâlede yapar.

İnsanın hayali bu kadar geniş iken, cüz’i iradesi son derece dardır ve eli son derece kısadır. Yani insan çok şeye elini uzatır da cüz’i iradenin eli ona yetişmez. Çok şeyi yapmak ister de cüz’i iradesiyle o şeyi yapamaz. Ne zaman ki insanın cüz’i iradesine Allah’ın külli iradesi taalluk eder, işte o zaman o şey vukua gelir.

Üstadımız bu makamda, bizi ucbtan kurtarmak için dedi ki: İnsanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu hâlde o hayal, aklı ve aklın semerelerini ihata edemez. Bunları -bu kadar büyük iken- nasıl daire-i ihtiyarına idhal edip onlarla iftihar ediyorsun?

Bu hakikati daha iyi kavrayabilmek için ben nefsim ile biraz konuşayım, siz de bize misafir olun:

— Ey nefsim! Nedir bu hâlin? Neyine güvenir de böyle rahat edersin?

— Elhamdülillah hafızım. Kur’an’ı ezberlemişim. Hafızlık bana yeter. Ahirette beni kurtarır. Hafız olan cehenneme mi gider? Sen de artık biraz rahat et. Bu kemal sana kâfidir…

— Peki, ey nefsim! O hâlde şuna cevap ver: Sen mi hafız oldun? Kur’an’ı sen mi ezberledin? Bunu kendin mi başardın?

— Kim ezberleyecek, tabii ben ezberledim…

— Ey nefsim, sen Kur’an’ı kaç yaşında ezberledin? Kaç yaşında hafız oldun?

23 yaşımda ezberledim, elhamdülillah.

— Peki, o yaşına kadar hiç hafız olmayı hayal etmiş miydin?

— Yok, aklıma hiç gelmemişti. Hatta hafız olanlara şaşırır, “Ya bunlar Kur’an’ın tamamını nasıl ezberliyorlar?” derdim.

— Hıı… Yani 23 yaşına kadar hiç aklına hafız olmak gelmedi ve hiç hayal etmedin… Peki, hafızlık yapmaya nasıl karar verdin?

— Namaz kılarken birden aklıma geldi. Namazı bitirdim ve hafızlığa başladım.

— Peki, hafızlığını nerede yaptın?

— Evimde yaptım. Kendim ezberleyip eşime okudum. Allah ondan da razı olsun, her gün beni dinledi.

— Şimdi ey nefsim, ben doğru mu anlamışım: Sen 23 yaşında hafızlığa başladın. Bir gün namaz kılarken birden aklına hafız olmak geldi, namazı bitirip Kur’an’ı eline aldın ve ezbere başladın. Hafızlığını da -âdete muhalif olarak- evinde yaptın.

— Doğru, aynen böyle oldu.

— Ey nefsim, şimdi sana en önemli soruyu soruyorum: Senin en geniş havassın hayaldir. Sen itiraf ettin ki hafızlığa başladığın ana kadar hafız olmayı hiç hayal etmemiştin; aklına dahi gelmemişti. Peki, hayalinin düşünemediği ve elinin yetişemediği bir kemali, cüz’i iradenle nasıl ele geçirdin. Cüz’i irade ki o çok dardır ve kısadır. Nasıl oluyor da hayalinin ulaşamadığı ve elinin uzanamadığı bir kemale, cüz’i iradenin eli ulaşıyor ve onu oradan alıp getiriyor?

— Yaa… şey… ama ben ezberledim…

— Sen ezberlemedin; sana ezberletildi, sana ihsan edildi, ikram edildi. Sen masdar değil, mazharsın; memba değil, ma’kessin. Şunu katiyen bil ki ey nefsim, hayalinin elinin uzanamadığı bir kemale cüz’i iraden uzanamaz, zira eli o kadar uzun değildir. O hâlde sana düşen şudur: Mazhar olduğun bütün kemali Allah’ın ikramı bil, ihsanı bil. Hem bil ki kemalin kemalsizliktedir. Yani kendini kusurlu ve noksan bilmektedir…

İşte böyle bir konuşmayı nefsimizle her daim yapmalı ve sahibi zannettiği kemallerin onun malı olmadığını ona dahi ikrar ettirmeliyiz. Bugünkü dersimiz de bu olsun.

Bu dersimizde şu kısmın mütalaasını yaptık:

Ve keza, insanın elindeki ihtiyar pek dardır. Havassının en genişi hayal olduğu hâlde o hayal, aklı ve aklın semerelerini ihata edemez. Bunları -bu kadar büyük iken- nasıl daire-i ihtiyarına idhal edip onlarla iftihar ediyorsun? (Mesnevi-i Nuriye, Katre)

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin