56. Arkadaş! Kâinatın şu geçen hakikatlerin lisanıyla söylediği “Allahu lâ ilâhe illâ hû” delailiyle…
Katre mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Arkadaş! Kâinatın şu geçen hakikatlerin lisanıyla söylediği اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ delailiyle لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ı ispat eder. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
(Delail: Deliller)
لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ın kırık meali şöyledir:
لَا حَوْلَ Hiçbir güç yoktur وَلَا قُوَّةَ ve hiçbir kuvvet yoktur اِلَّا بِاللّٰهِ ancak Allah ile olması müstesna…
Yani Allah’ın yardımı ve inayeti olmazsa mahlukat için hiçbir güç ve hiçbir bir kuvvet yoktur. Bütün güç ve kuvvet Allah’ın yardımıyladır, Allah’ın ihsanıyladır. Eğer Allah yardım etmezse insan parmağını dahi oynatamaz, nefes alamaz, gözünü kırpamaz…
Geçmiş sayfalarda yaptığımız tahlillerle anladık ki kâinat ve içindeki mahlukat onlarca dil ile اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ “Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” diyor ve Allah’ın vücub-u vücudunu ve vahdetini ispat ediyor.
Bu deliller Allah’ın varlığını ve birliğini ispat ettiği gibi, aynı zamanda لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ hakikatini de ispat ediyor. Şöyle ki:
– Madem Allahu Teâlâ vardır ve birdir, o hâlde bütün kuvvet O’na ait olup mâsivâsında zerre miskal kuvvet yoktur.
– Madem mâsivâsında kuvvet bulunmaz, o hâlde mâsivâda gözüken güç ve kuvvet onların zatî malı olamaz.
– Madem onların zatî malı olamaz, o hâlde onlarda gözüken güç ve kuvvet, Allah’ın Kaviyy, Kadîr, Muktedir gibi isimlerinin birer cilvesi ve tecellisidir.
Neticede bütün havl ve kuvvet Allah’a ait olup, mâsivâ zerre miskal kuvvete sahip değildir. Bu cihetle, اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ hakikat-i kudsiyesi لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰه hakikat-i kudsiyesini ispat ve iktiza eder.
Üstadımız şöyle devam ediyor:
Ve keza, فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikati مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ ı istilzam ediyor. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Bu istilzamın birçok ciheti vardır. Bu cihetlerden bir kısmını Lem’alar Risalesi’nde bir kısmını da Reşhalar Risalesi’nde mütalaa etmiştik. Bu makamda bu istilzamın, لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَاخَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ “Eğer sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım.” hadisine bakan cihetini mütalaa edelim:
– Cenab-ı Hak şu kâinatı gayet güzel bir şekilde yaratıp bir mescid-i zikir ve şükür yaptı.
– İçindeki her bir varlığa zâkir ve şâkir sıfatını verdi.
– Mevcudatı birbirine ahbap ve kardeş yaptı.
– Cansız varlıklar Allah’ın ayetlerini okuyan musahhar bir memur oldu.
– Her bir varlık Rabbânî bir mektup, İlahî isimlerin bir aynası ve âyât-ı tekviniyenin bir sayfası oldu.
– İnsan zelil ve âciz hayvanlar sırasından çıkıp hilafet ve hâkimiyetin zirvesine yükseldi.
Ve daha bunlar gibi, birçok kudsi hakikat şu âlemde tecelli etti ve bu âlemi güzelleştirdi.
Ancak bu manalar küfür gözüyle bakıldığında gizlendi ve saklandı. Hatta zaman-ı fetrette yaşayıp Allah’a iman etmiş olanlar bile bu manaları göremedi, okuyamadı. Çünkü bu hakikatler ancak bir peygamberin irşadıyla ve talimiyle öğrenilir. Bir peygamber bu dersi yapmazsa:
– Kâinat umumi bir mâtemhâne şeklinde görünür.
– Bütün mevcudat birbirine karşı yabancı ve düşman vaziyeti alır.
– Dağlar ve yıldızlar gibi cansız varlıklar birer cenaze hükmünde görünür.
– Hayvan ve insanlar yetimler gibi olup, ölümün ve firakın korkusundan feryat ediyorlar şeklinde gözükür.
– Kâinat bir oyuncak hükmünü alır. Hikmet gizlenir, her şey abesiyete inkılap eder.
– İnsanlar hayvanlardan daha aşağı, daha zelil ve hakir olur.
Şimdi sorumuz şu:
— Kâinatı en güzel şekilde yaratan Allahu Teâlâ kâinatın böyle çirkin bir şekil almasına müsaade eder mi?
Elbette etmez.
Madem etmez o hâlde peygamberler göndermeli ve peygamberlerin lisanıyla kâinatın bu güzel şeklini insanlara bildirmeli. Bu olmazsa şu güzel kâinat dehşetengiz bir şekil alır ve bir vahşetgâha döner.
O hâlde diyebiliriz ki:
— Eğer peygamberler gönderilmeyecek olsaydı kâinat yaratılmazdı. Çünkü kâinatın güzelliği ancak peygamberlerin irşadıyla ortaya çıkar. Bu irşad olmazsa kâinat çirkinleşir; Allahu Teâlâ da çirkin gözüken bir kâinatı yaratmaz.
O hâlde şöyle dense:
— Allah peygamber göndermeyecek olsaydı kâinatı yaratmazdı.
Bu söz doğrudur.
— Peki, peygamberler içinde bu vazifeyi en ekmel şekilde yapan kimdir?
— Hz. Muhammed (a.s.m.)’dır.
O hâlde şöyle dense:
— Eğer Hz. Muhammed (a.s.m.) olmasaydı âlem de olmazdı.
Bu söz haktır ve hakikattir. Bu sözde Peygamberimizin yaptığı vazifeye atıf vardır. Yani eğer bu vazife yapılmayacak olsaydı, kâinatın bir manası olmayacağından dolayı kâinat da yaratılmazdı. Ve yine bu vazifeyi en layık şekilde yapan Hz. Muhammed (a.s.m.) olmasaydı kâinat da olmazdı.
İşte لَوْلاَكَ لَوْلاَكَ لَمَاخَلَقْتُ اْلاَفْلاَكَ “Eğer sen olmasaydın ben âlemleri yaratmazdım.” manasındaki hadis-i kudsi bu hakikate işaret ediyor. Hadisin manasını biraz daha açsak şöyle ifade edebiliriz:
— Ey Habibim! Eğer sen âlemin manasını insanlara ders vermeyip kâinatın güzelliğini göstermeyecek olsaydın ben bu âlemi yaratmazdım. Çünkü âlem o zaman karanlığa düşerdi ve bir vahşetgâh olurdu. Âlemin güzelliği ancak senin irşad ve taliminle vücud buldu. Seni yaratıp bu vazifeyi sana yaptıracağım için âlemi yarattım. Seni yaratmayacak olsaydım âlemi de yaratmazdım…
İşte hadisin manası budur. Bu mana da ispat eder ki: فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikati مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ ı istilzam ediyor.
Bu istilzamın daha çok ciheti vardır. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bu cihetlerin bir kısmını Lem’alar ve Reşhalar Risalesi’nde mütalaa etmiştik. Daha fazlasını isteyenleri bu risalelere havale ediyoruz.
Bu dersimizde şu iki cümlenin mütalaasını yaptık:
Arkadaş! Kâinatın şu geçen hakikatlerin lisanıyla söylediği اَللّٰهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ delailiyle لَا حَوْلَ وَلَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ı ispat eder.
Ve keza, فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ hakikati مُحَمَّدٌ رَسُولُ اللّٰهِ ı istilzam ediyor. (Mesnevi-i Nuriye, Katre)
Yazar: Sinan Yılmaz