86. Nasıl ki edna bir şuuru olan, kerim olan bir melikin kendisine giden misafirleri için…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
نعم evet كما يَتفطّن nasıl ki anlar مَن o kimse ki له أدنى شعور onun edna bir şuuru vardır إذا صادف rastladığında في طريقه yolunda منـزلا bir menzile أعده ملِكٌ كريم onu kerim olan melik hazırlamış في الطريق yolda لمسافريه الذين يذهبون إليه kendisine giden misafirleri için…
Evet, nasıl ki edna bir şuuru olan, kerim olan bir melikin, kendisine giden misafirleri için yolda hazırlamış olduğu bir menzile, yolu üzerinde rastladığında anlar…
ثم üstelik إن الملك şüphesiz melik قد صرف ملايينَ الدنانيرِ milyonlar dinar harcamış لِتزيينِ المنـزلِ menzilin tezyini için لتَنـزُّهِ ليلةٍ واحدة tek bir gecenin tenezzühü için.
Üstelik şüphe yok ki (bu) melik, menzilin tezyini ve tek bir gecenin tenezzühü için milyonlar dinar harcamış.
ثم رأى sonra (edna şuuru olan o kimse) gördü أن أكثر المزينات tezyin edilenlerin (süslü ve nakışlı eşyanın) ekserisi صورٌ suretlerdir وأنموذجاتٌ ve numunelerdir.
Sonra gördü ki tezyin edilen eşyanın ekserisi suretlerdir ve numunelerdir.
ثم رأى المسافرين sonra misafirleri gördü يذوقون من هذا onlar bunun (tezyinin) bir kısmını tadıyorlar وذلك للطعْم hâlbuki şu (tatmak) tadım içindir لا للشبع doymak için değil إذ çünkü لا يَشبَعون من شيء hiçbir şeyden doymuyorlar.
Sonra misafirleri gördü; onlar bunun (tezyinin) bir kısmını tadıyorlar. Hâlbuki şu (tatmak) tadım içindir, doymak için değil. Çünkü hiçbir şeyden doymuyorlar.
ويأخذ كل واحد ve her biri alıyor بـفُوطُوغْرَافِه المخصوص özel fotoğrafıyla صُوَرَ ما في المنـزل menzildeki şeylerin suretlerini.
Ve (misafirlerden) her biri (kendine) özel fotoğrafıyla (yani hafızasıyla) menzildeki şeylerin suretlerini alıyor.
ويأخذ ve kaydediyor خُدّامُ الملك أيضا melikin hizmetkârları da صور معاملاتهم onların muamelelerinin suretlerini بغاية الدقة nihayet dikkatle.
Ve melikin hizmetkârları da onların muamelelerinin suretlerini nihayet dikkatle kaydediyor.
ثم رأى sonra gördü أن الملِك يخرّب melik tahrip ediyor في كل يوم her günde أكثر تلك المزينات الغاليات القِيمةِ kıymeti yüksek olan bu müzeyyenatın ekserisini ويجدد ve yeniliyor لضيوفه الجديدين yeni misafirleri için مزيناتٍ أخرى başka müzeyyenatla.
Sonra gördü ki melik her gün, kıymeti yüksek olan bu müzeyyenatın ekserisini tahrip ediyor ve yeni misafirleri için başka müzeyyenatla yeniliyor (eskisini yenisiyle değiştiriyor).
ويَتفهّم بلا شك (edna bir şuuru olan) şüphesiz anlar أن لصاحب هذا المنـزل المؤقت bu geçici menzilin sahibinin vardır منازلَ عالية دائمة âli ve daimî menzilleri وثروةً غالية مخزونة kıymetli ve depolanmış serveti وسخاوة عظيمة كريمة azim ve kerim cömertliği وهو يريد ve o istiyor أن يُشوّق teşvik etmeyi إلى ما عنده katında olanlara ويرغّبَهم ve onları rağbet ettirmeyi فيما o şeylere ki ادَّخره لهم onu onlar için saklamış.
(Edna bir şuuru olan) şüphesiz anlar ki bu geçici menzilin sahibinin kıymetli ve depolanmış serveti, âli ve daimî menzilleri, azim ve kerim cömertliği vardır. Ve o, katında olanlara teşvik etmeyi ve onları, onlar için saklamış olduğu şeylere rağbet ettirmeyi istiyor.
İzah: Buraya kadar olan kısım Onuncu Söz’de şöyle geçiyor:
“Şu hakikate şu temsil dürbünüyle bak ki: Mesela sen yolda gidiyorsun, görüyorsun ki yol içinde bir han var… Bir büyük zat o hanı, kendine gelen misafirlerine yapmış… O misafirlerin bir gece tenezzüh ve ibretleri için o hanın tezyinatına milyonlar altınlar sarf ediyor… Hem o misafirler o tezyinattan pek azı ve az bir zamanda bakıp, o nimetlerden pek az bir vakitte, az bir şey tadıp doymadan gidiyorlar… Fakat her misafir kendine mahsus fotoğrafıyla o handaki şeylerin suretlerini alıyorlar… Hem o büyük zatın hizmetkârları da misafirlerin suret-i muamelelerini gayet dikkat ile alıyorlar ve kaydediyorlar… Hem görüyorsun ki o zat her günde, o kıymettar tezyinatın çoğunu tahrip eder. Yeni gelecek misafirlere yeni tezyinatı icad eder… Bunu gördükten sonra hiç şüphen kalır mı ki bu yolda bu hanı yapan zatın daimî pek âlî menzilleri… hem tükenmez, pek kıymetli hazineleri… hem müstemir, pek büyük bir sehaveti vardır… Şu handa gösterdiği ikram ile misafirlerini kendi yanında bulunan şeylere iştihalarını açıyor ve onlara hazırladığı hediyelere rağbetlerini uyandırıyor… Aynen onun gibi, şu misafirhane-i dünyadaki vaziyeti sarhoş olmadan dikkat etsen şu dokuz esası anlarsın…” (Onuncu Söz)
Onuncu Söz’de beyan edilen esaslar burada da zikrediliyor. Birinci esası sonraki derste mütalaa edeceğiz.
Yazar: Sinan Yılmaz