4. Küfrüne itikadı sebebiyle, tek bir zerrenin sırtına bin kıntar yüklemeye mecbur olur…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
Kâfir cehalet sarhoşluğunu terk edip küfrüne ilim gözüyle baktığında şu olur:
يضطر mecbur olur للاذعان بكفره küfrüne itikadı sebebiyle أن يَحمِل yüklemeye على ظهر ذرةٍ واحدة tek bir zerrenin sırtına الفَ قنطار bin kıntar…
Küfrüne itikadı sebebiyle, tek bir zerrenin sırtına bin kıntar yüklemeye mecbur olur…
Not: “Kıntar” bir ağırlık birimidir. Yaklaşık 150 kg.dır.
وأن يقبل ve kabul etmeye (mecbur olur) في كل ذرة ذرة her bir zerrede ملايينَ مطبعات للطبيعة tabiatın milyonlar matbaalarını…
Ve her bir zerrede tabiatın milyonlar matbaalarını kabul etmeye mecbur olur…
واطلاعا ve ıttılaını (kabul etmeye mecbur olur) مع مهارة maharetle birlikte على جميع دقائق الصنعة bütün ince sanatlara في جميع المصنوعات bütün masnuattaki.
Ve bütün masnuattaki bütün ince sanatlara -maharetle birlikte- ıttılaını (bilgisi olduğunu) kabul etmeye (mecbur olur).
Toplu mana: Kâfir cehalet sarhoşluğunu terk edip küfrüne ilim gözüyle baktığında, küfrüne itikadı sebebiyle, tek bir zerrenin sırtına bin kıntar yüklemeye ve her bir zerrede tabiatın milyonlar matbaalarını ve bütün masnuattaki bütün ince sanatlara -maharetle birlikte- ıttılaını kabul etmeye mecbur olur.
Not: اطلاع lafzı Sözler Yayınevi’nin Mesnevi-i Arabî’sinde اطلاعا şeklinde mensub olarak geçiyor. Mensub olduğunda ملايين lafzına atıf olur. Bu durumda mana şöyle olur: “Her bir zerrede milyonlar matbaaları ve ıttılaını kabul etmeye mecbur olur.” Biz üstteki manayı buna göre verdik. Envar Neşriyat’ın Mesnevi-i Arabî’sinde ise اطلاع şeklinde mecrur olarak geçiyor. Mecrur kabul edildiğinde مطبعات lafzına atıf olur. Bu durumda mana şöyle olur: “Her bir zerrede milyonlar matbaaları ve milyonlar bilgileri kabul etmeye mecbur olur.”
İzah: Üstadımız bir cümlede küfürdeki üç muhali beyan etti. Bu muhalleri madde madde izah edelim:
Birinci muhal şu: Kâfir küfrüne itikat edebilmek için tek bir zerrenin sırtına bin kıntar yük yüklemek zorundadır. Bu yükün ne olduğunu şu misalle anlayalım:
Bir kitabın vücudu kâtibinin vücudunu iktiza eder. Zira kâtip olmadan kitap olamaz. Kitabın vücudu kâtibin vücudunu iktiza ettiği gibi, onu isim ve sıfatlarıyla da tavsif eder. Mesela kitap lisan-ı hâliyle der ki:
— Kâtibim âlim olmalıdır. Âlim olmalı ki beni böyle yazabilsin.
— Yine kâtibimin iradesi olmalıdır. İradesi olmalı ki benim varlığımı yokluğuma tercih edebilsin.
— Kudreti olmalıdır. Kudreti olmalı ki elini oynatabilsin, kalemi tutabilsin ve beni yazabilsin.
— Hikmeti olmalıdır. Hikmeti olmalı ki bendeki manayı gözetebilsin.
– Hepsinden önce hayatı olmalıdır. Zira hayatı olmayanın ne ilmi olur, ne kudreti olur, ne de diğer sıfatları olur.
– Kâtibimin bunlar gibi daha onlarca sıfatı olmalıdır ki beni böyle mükemmel yazabilsin.
Eğer birisi çıkıp kâtibin varlığını inkâr ederse, kâtibin sahip olduğu bu sıfatları kaleme vermek zorunda kalır. Çünkü ortada hikmetle yazılmış bir kitap var. Bu kitabı kim yazmışsa, mezkûr sıfatlara da o sahip olmalıdır. Bu sıfatlara sahip olamayan, kitaba kâtip olamaz.
Eğer kitabı kalemin yazdığı kabul edilirse; zatında cansız, cahil ve âciz olan kalemin hayattar olduğu, âlim ve kadir olduğu, iradesi olduğu ve kâtibin diğer sıfatlarıyla muttasıf olduğu kabul edilmek zorunda kalınır. Bu kabulle de kaleme bir ton yük yüklenmiş olur. Yani yapmaktan son derece âciz olduğu işler ona isnat edilmiş olur ki bu ona bir ton yük yüklemek gibidir.
Aynen bunun gibi, kâinat da bir kitaptır. Hatta içindeki her bir mevcut dahi manalı bir kitaptır. Eğer Allahu Teâlâ inkâr edilir ve mahlukatı esbabın icat ettiği kabul edilirse, her bir zerreye bir ton yük yüklemek gerekir. Bu yükü kaldırabilmeleri için de her bir zerreye uluhiyet sıfatlarını vermek iktiza eder. Yani Allah’a mahsus olan nihayetsiz ilim, kudret, irade, hikmet gibi sıfatların her bir atomda bulunduğuna ahmakâne itikat etmek gerekir. İşte küfrün içinde böyle bir muhal vardır!..
Bu meseleyi Lemaat Risalesi’nin Üçüncü Lem’asında uzunca mütalaa etmiştik. Dileyenler Üçüncü Lem’anın mütalaasını okuyabilirler.
Küfrün içindeki ikinci muhal şu: Kâfir küfrüne itikat edebilmek için her bir atomun içinde sayısız matbaaların bulunduğuna itikat etmelidir. Şöyle ki:
Bir kitap bir kâtibe isnat edilse ve onun el yazısıyla yazıldığı kabul edilse, tek bir kâtibe ve kaleme ihtiyaç vardır. Tek bir kâtibi kabulle kitabın varlığı izah edilir.
Eğer kâtibin varlığı inkâr edilirse, bu durumda, o kitabı basacak matbaanın varlığı kabul edilmelidir. Öyle ya, ortada bir kitap var. Bu kitap nasıl yazıldı? Ya bir kâtip yazmıştır ya da matbaada basılmıştır. Bunun başka bir yolu yok.
Şu âlemdeki her bir varlık da bir kitap hükmündedir. Bu kitaplar ya kalem-i kudretle yazılmıştır ya da bu kitapları atomlar yazmıştır. Eğer kalem-i kudretle yazıldığı inkâr edilir ve ikinci yola zehab edilirse, her bir atomun içinde hadsiz matbaa ve dizgilerin olduğu kabul edilmek zorunda kalınır.
Bunu kabul etmeyen kâfir eşyanın icadını izah edemez; bunu kabul edene de insan denmez. İşte küfrün içinde böyle bir muhal daha vardır.
Bu meseleyi Lemaat Risalesi’nin Dördüncü Lem’asında uzunca mütalaa etmiştik. Dileyenler Dördüncü Lem’anın mütalaasını okuyabilirler.
Küfrün içindeki üçüncü muhal şu: Kâfir küfrüne itikat edebilmek için her bir atomun, bütün masnuattaki bütün ince sanatlara -maharetle birlikte- ıttılaını kabul etmek zorundadır. Şöyle ki:
Şu âlemdeki her bir eşya antika bir sanat hükmündedir. Mesela bir kelebeğe bakalım… Kelebeğe ne kadar mükemmel bir vücud verilmiş. Ne kadar güzel bir elbise dikilmiş. Elbisesi nakış nakış süslenmiş, farklı renklerle boyanmış. Ona öyle aza ve cihazlar takılmış ki âdeta bir mucize-i sanat olmuş…
Eğer bu kelebeği -hâşâ- Allah yaratmayıp zerreler yarattıysa, demek bu zerreler sanatın bütün inceliklerine vâkıf. Bu durumda sorumuz şu olur:
— Zerrelere bu sanat dersini kim verdi, sanatın inceliklerini kim öğretti?
İşte kâfirin küfrüne itikat edebilmesi için, “Bu sanatın inceliklerini ben öğrettim, ben ders verdim.” demesi ya da öğreteni göstermesi gerekir. Öyle ya, bir nakkaş nakış sanatını öğrenebilmek için ustasından yıllarca ders alıyor; ders almadan kimse nakkaş olamıyor.
— Peki, zerreler bu dersi kimden almış?
Ortada sanatlı eserler var, nakış nakış dokunmuş mahlukat var, farklı renklere boyanmış masnuat var. Bu eserler nasıl yaratıldı, bu nakışlar nasıl yapıldı, farklı renklere nasıl boyandı? Bunların cevabı verilmeli. Yoksa sadece “Allah yok.” deyip kafayı küfür kumuna sokmak ancak kişinin cehaletindendir.
Üstadımız, mütalaasını yaptığımız cümlede küfrün içindeki üç muhali beyan etti ve kâfirin küfrüne itikat edebilmesi için gereken üç şartı söyledi. Bu şartlar:
1. Her bir zerreye bin kıntar ağırlığında bir yük yüklemeli, onu uluhiyetin isim ve sıfatlarıyla tavsif etmeli.
2. Her bir zerrenin içinde sayısız matbaaların bulunduğunu kabul etmeli.
3. Zerrata sanatın inceliklerini ders vermeli ya da ders vermiş birini göstermeli.
Bunları kabul edemeyen küfrünü ispat edemez. Kabul edene de insan denmez!
Yazar: Sinan Yılmaz