a
Ana SayfaLâsiyyemat3. Ey tabiat ve esbabın, kendisine şükür kapısını kapadığı ve şirk kapısını açtığı zat…

3. Ey tabiat ve esbabın, kendisine şükür kapısını kapadığı ve şirk kapısını açtığı zat…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

اعلم  bil  يا من  ey o zat  سدت  kapadı  عليه  ona  الطبيعةُ والاسباب  tabiat ve esbab  بابَ الشكر  şükür kapısını  وفتحت  ve açtı  له  ona  بابَ الشرك  şirk kapısını  أن الشركَ والكفر والكفران  şirk, küfür ve küfran  تأسّست  kuruldu  على محالاتٍ  muhaller üzerine  غير محدودة  sınırsız.

Ey tabiat ve esbabın, kendisine şükür kapısını kapadığı ve şirk kapısını açtığı zat! Bil ki şirk, küfür ve küfran sınırsız muhaller üzerine kurulmuştur.

İzah: İnsan nimeti Allah’tan bilmeli ve her vesile üzerinde rahmetin izini ve elini görmelidir. Bütün şükrünü ve minnettarlığını nimetin hakiki sahibi olan Allah’a yapmalıdır.

Hâl böyle iken, nimeti tabiattan ve sebeplerden bilenler, şükür kapısını kapatıp küfür kapısını açmışlar. Sütü inekten, ipeği böcekten, meyveyi ağaçtan, suyu buluttan, balı zehirli bir böcekten bilen elbette şükredemez ve hamdedemez. Şükrün kapısı nimeti Allah’tan bilmektir. Nimetleri esbaba taksim edenler bu kapıyı kapamış, şükürsüzlük ve küfür kapısını açmıştır.

Bu manayı şu hadis-i şerif çok iyi anlatıyor:

Zeyd İbni Halid Hazretleri diyor ki: Resulullah (a.s.m.) Hudeybiye’de yağmurlu bir gecenin ardından bize sabah namazını kıldırdı. Namazı bitirdikten sonra yüzünü insanlara dönerek şöyle dedi:

هَلْ تَدْرُونَ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ   Rabbinizin ne dediğini biliyor musunuz?

Sahabeler dediler ki: Allah ve Resulü daha iyi bilir. Efendimiz (a.s.m.) dedi ki: Allah şöyle buyurdu:

أَصْبَحَ مِنْ عِبَادِي مُؤْمِنٌ بِي وَكافِرٌ   Kullarımdan bir kısmı bana mümin olarak, bir kısmı da kâfir olarak sabahladı.   فَأَمَّا مَنْ قَالَ مُطِرْنا بِفَضْلِ اللهِ وَرَحْمَتِهِ   Kim ki “Allah’ın fazlıyla ve rahmetiyle bize yağmur yağdırıldı.” demişse,   فَذلِكَ مُؤْمِنٌ بِي وَكافِرٌ بِالْكَوْكَبِ  işte o kişi bana iman etmiş, yıldızıysa inkâr etmiştir.   وَأَمَّا مَنْ قَالَ مُطِرْنا بِنَوْءِ كَذا وَكَذا   Kim de “Şu şu yıldız sayesinde bize yağmur yağdırıldı.” demişse,   فَذَلِكَ كافِرٌ بِي وَمُؤْمِنٌ بِالْكَوْكَبِ   işte o kişi beni inkâr etmiş, yıldıza iman etmiştir. (Buhârî, İstiska 28, Tevhid 35; Müslim, İman 125)

Bu hadis-i şerif, Üstadımızın beyan ettiği hakikati ders vermektedir. Şöyle ki:

Yağmur gibi, şu âlemdeki her nimetin hakiki sahibi Allah’tır. Tabiat ve sebepler ise sadece bir perde olup nimetin icadında hakiki fail değildir. Nimeti Allah’tan bilen, Allah’a iman etmiş; esbabı ise yaratıcılık makamından azletmiştir. Nimeti sebeplerden bilen ise esbaba iman etmiş yani yaratıcılık vasfını ona vermiş; Allah’ı ise yaratıcılık makamından azletmiştir. Bu ise şirk ve küfürdür.

Bu sebeple, bizler her nimeti Allah’tan bilmeli ve her nimet üzerinde rahmetin izini görmeliyiz. Tabiat ve esbab bize şükür kapısını kapamamalı, şirk ve küfür kapısını açmamalıdır.

فانظر  bak  من تلك المحالات  o muhallerden  الى هذا المحال الواحد  bu tek muhale.

O muhallerden bu tek muhale bak.

İzah: Kâfir için mesele “Allah yoktur.” demekle bitmiyor. Allah’ı yok kabul ettiklerinde; şu âlemin nasıl yaratıldığını, içindeki eşyanın nasıl vücut bulduğunu, her şeyin nasıl bu kadar ziynetli, sanatlı ve hikmetli olduğunu izah etmek zorundadırlar.

Bununla birlikte, çok muhalleri de kabul etmek zorundadırlar. Çünkü şirkin temeli sayısız muhalattan kurulmuştur. Üstadımız bu makamda, onlarca muhalden bir taneyi beyan edecek. Bununla da küfrün ne büyük bir cehalet olduğunu onların kör gözlerine sokacak.

Üstadımız bu muhale şöyle başlıyor:

وهو  o (şudur) أن الكافر  kâfir  اذا ترك  terk ettiğinde  سُكر الجهالةِ  cehalet sarhoşluğunu  ونظر  ve baktığında  الى كفره  küfrüne  بعين العلم  ilim gözüyle…

O muhal şudur: Kâfir cehalet sarhoşluğunu terk edip küfrüne ilim gözüyle baktığında…

İzah: Demek, şart o ki küfrüne ilim gözüyle bakacak. Yani küfrünü ispat edecek.

Üstadımız başka risalelerde küfrü ikiye ayırıyor:

1. Adem-i kabul.

2. Kabul-u adem.

Adem-i kabul bir lakayıtlıktır. İman hakikatlerini delilsiz olarak inkâr etmektir. Allah’ın varlığı hakkında hiç düşünmeden, yokluğunu tercih etmektir.

Kabul-u adem ise küfrünü ispat etmeye çalışmaktır. Küfrüne ilim gözüyle bakıp eşyanın icadını tabiat ve sebeplerle izah etmektir.

Üstadımız lakayıtlık olan adem-i kabulle uğraşmaz. Bir hüküm olan, kabul-u ademle uğraşır ve bu küfrün sahibini muhatap alır. Burada da dedi ki: “İlim gözüyle küfrüne baktığı zaman…”

Demek, bizim konuştuğumuz kâfir önce lakayıtlık gözlüğünü çıkarıp atacak, sonra ilim gözlüğünü takıp küfrüne öyle bakacak. Bunu yapacak ki küfürdeki hadsiz muhalatı görebilsin.

Üstadımız bundan sonra küfrün bir muhalini beyan ediyor. Şimdi buna girsek ders çok uzayacak. Muhalin mütalaasını sonraki derse bırakalım. Bu sayede hem dersi uzatmamış hem de delili bölmemiş oluruz.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin