a
Ana SayfaLâsiyyemat74. Ve bahusus bu âlemin malikinin yardım isteyen çaresizlere hızlı yardım etme…

74. Ve bahusus bu âlemin malikinin yardım isteyen çaresizlere hızlı yardım etme…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

ولاسيما ve bahusus  أن لمالك هذا العالم  (eserleriyle biliniyor ki) bu âlemin malikinin vardır  رحيميةً شفيقة  şefkatli bir rahimiyeti  في سرعةِ إغاثةِ الملهوف المستغيث  yardım isteyen çaresizlere hızlı yardım etme hususunda  وفي إجابة الداعي المستجير  ve (kendisine) sığınan dâilere (dua edenlere) icabet etme hususunda. 

Ve bahusus (eserleriyle biliniyor ki) bu âlemin malikinin, yardım isteyen çaresizlere hızlı yardım etme ve (kendisine) sığınan dâilere icabet etme hususunda şefkatli bir rahimiyeti vardır. 

إذ قد نرى  çünkü biz görüyoruz  أنه  O ki  يراعي أدنى حاجةٍ  edna bir haceti dikkate alıyor  مِن أدنى خلْقِه  edna bir mahlukundan  بدليل قضائها  kazasının (o ihtiyacı gidermesinin) deliliyle  وقتَ وجودها  (o ihtiyacın) varlığı vaktinde  من حيث لا يحتسب  zannetmediği (ummadığı) yerden.

Çünkü biz görüyoruz ki -ihtiyacın varlığı vaktinde, ummadığı yerden onu kaza etmesinin deliliyle- O, edna bir haceti edna bir mahlukundan dikkate alıyor. 

İzah: Şu âlemde nihayetsiz bir kerem gözüküyor. Mesela:

1. En âciz, en zayıftan tut, ta en kaviye kadar her canlıya layık bir rızık veriliyor. En zayıf, en âcize en iyi rızık veriliyor.

2. Her dertliye ummadığı yerden derman yetiştiriliyor.

3. Bahar mevsiminde bütün ağaçlara cennet hurileri tarzında elbiseler giydiriliyor; çiçek ve meyvelerin murassaatıyla (süsleriyle) süslendiriliyor.

4. Ağaçların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit, en tatlı, en musanna meyveler bizlere takdim ediliyor.

5. Zehirli bir sineğin eliyle, şifalı ve tatlı bir bal bizlere yediriliyor.

6. Elsiz bir böceğin eliyle, en güzel ve yumuşak bir elbise bizlere giydiriliyor.

7. Rahmetin büyük bir hazinesi olan ağaçlar küçücük bir çekirdek içinde bizim için saklanıyor.

Bu maddelere binler madde eklemek mümkündür. Hatta değil âlemi, insan kendini mütalaa etse, rahmetin binler izini ve keremin binler süsünü kendinde görebilir.

وأنه  ve O ki  يسمع أخفى نداءٍ  en gizli bir nidayı işitiyor  مِن أخفى خلقه  en gizli bir mahlukundan  بدليل إسعاف مسؤوله  mesulünü (o mahlukun isteğini) gidermesinin deliliyle  ولو بلسان حاله  lisan-ı hâliyle de olsa (o mahluk lisan-ı hâliyle de istese). 

Ve -lisan-ı hâliyle de olsa o mahlukun isteğini gidermesinin deliliyle- O, en gizli bir nidayı en gizli bir mahlukundan işitiyor. 

Dua iki kısma ayrılır:

Birincisi: Dil ile yapılan duadır ki buna “lisan-ı kâl” denir.

İkincisi: Hâl lisanı ile yapılan duadır ki buna da “lisan-ı hâl” denir. Lisan-ı hâlle yapılan dualar da üçe ayrılır:

1. Lisan-ı ihtiyaç ile yapılan dualar: Mesela bir çiftçinin toprağı kazması lisan-ı ihtiyaçla yapılan bir duadır. Çiftçi o hâliyle ihtiyacını Allah’a arz eder. Yine bir kuşun kanat için, bir balığın yüzgeç için, bir ağacın yaprak ve meyve için yaptığı hâlî dualar lisan-ı ihtiyaçla yapılan dualardır.

2. Lisan-ı istidat ile yapılan dualar: Bu dualar kabiliyetin lisan-ı hâliyle yapılan dualardır. Bir yumurtanın kuş olabilmek için, bir tohumun çiçek olabilmek için ve bir çekirdeğin ağaç olabilmek için yaptığı hâlî dualar lisan-ı istidat ile yapılan dualara misaldir.

3. Lisan-ı ızdırar ile yapılan dualar: Bütün ümitlerin kesildiği, bütün sebeplerin sükût ettiği, bütün umutların kaybolduğu ve son derece sıkıntılı anlarda hâl lisanıyla yapılan dualardır. Bu durumda kişi âdeta hâli ile Allah’a yalvarmakta ve bir çıkış yolu istemektedir.

Demek dua ikiye ayrılıyor: Lisan-ı kâl ve lisan-ı hâl.

Lisan-ı hâl de kendi içinde üçe ayrılıyor: Lisan-ı ihtiyaç, lisan-ı istidat ve lisan-ı ızdırar.

Ancak şunu da belirtelim ki: Yapılan bütün dualar hikmet-i İlahiye sebebiyle kabul olmuyor. Mesela yılan balıkları 7-13 milyon yumurta yumurtlamaktadır. Bütün bu yumurtalar lisan-ı istidat ile Allah’a dua edip yılan balığı olmak istiyor. Eğer hepsinin duasına icabet edilse ve hepsi yılan balığı olsaydı, bir senede denizler yılan balığı ile dolacak ve diğer hayat sahiplerinin hakları zayi olacaktı. Diğer hayat sahiplerinin haklarının korunması ve zayi olmaması için, yapılan dualar bir hikmet tahtında kabul edilmektedir.

Meseleyi biraz daha tefekkür edelim:

Her kim şu âleme dikkat ile baksa görür ki her dua edenin duasına icabet ediliyor ve her ses işitilip cevap veriliyor.

Mesela hayvanatın ve bitkilerin rızıkları mükemmelen veriliyor ve hiçbiri aç bırakılmıyor. Hatta en zayıfların ve yavruların rızıkları daha mükemmel gönderiliyor. İşte bu, onların lisan-ı ihtiyaçla yaptıkları dualara bir icabettir.

Yine bir kuş kanat istiyor, ona kanat takılıyor. Bir sinek beş bin petekli göz istiyor, ona göz veriliyor. Bir karınca, arkadaşlarıyla konuşup haberleşebileceği bir telefon istiyor, ona anten takılıyor. İnsan göz istiyor, kulak istiyor, dil istiyor ve hadsiz maddi ve manevi cihazat ve duygular istiyor, ne isterse ona veriliyor. İnsan gibi, diğer bütün mahlukat da nihayetsiz şeyler istiyor, istedikleri bitamamiha onlara gönderiliyor. Bütün bu istemekler lisan-ı ihtiyaç ile hâlî bir duadır ki onların dualarına icabet ediliyor.

Yine bir tohum çiçek olmak istiyor. Bir çekirdek toprak altında yarılıp büyümek ve kocaman bir ağaç olmak istiyor. Bir damla su insan olmak istiyor. Bir yumurta rengârenk bir tavus kuşuna inkılâp etmek istiyor. Bütün bunlar lisan-ı istidat ile yapılan hâlî dualardır ki hepsine bir hikmet tahtında icabet ediliyor.

Yine bazen oluyor ki bir bitki susuzluktan kurumaya yüz tutuyor; ona bulut orduları gönderiliyor. Bazen oluyor, bir hayvan nihayetsiz ihtiyaç içinde kıvranıyor; ona sebepler üzerinde hususi imdat ediliyor. Bazen oluyor, bütün dünya sanki insanın üzerine geliyor, her şey onu sıkıyor; hiç ummadığı yerden ona yardım yetiştiriliyor. Bezen oluyor, bütün sebepler sukut ediyor, bütün ins ve cin toplansa yardım edemeyecek oluyor; tam o anda ona yardım ediliyor. Bazen oluyor, bütün tabipler ümidini kesiyor; birden ona şifa veriliyor.

Sözün özü: Bazen oluyor, bütün sebepler sukut ediyor, bütün yardım elleri kayboluyor, bütün umutlar tükeniyor ve tam o anda bilinmedik bir yerden yardım ediliyor, imdada koşuluyor. İşte bu, lisan-ı ızdırar ile yapılan hâlî dualara cevaptır.

Yine bazen oluyor, insan ellerini açıp dua ediyor. Matlubunu ve maksudunu ilan edip Rabb-i Rahîm’inden istiyor. Bütün sebepleri sırtının arkasına atarak sadece O’na yöneliyor, O’nun huzurunda bükülüyor ve istediği matlubu o anda ona ihsan ediliyor.

Kim var ki “Ben istedim ama bana verilmedi.” diyebilsin. Hayır, yoktur! Zira hikmet tahtında lisan-ı kâl ile yapılan bütün dualara icabet edilir. İcabet edilmedi zannedilenlerin bir kısmı ya ahirete bırakılır ya da kişinin isteğinden daha güzel bir surette ona verilir.

Mesela o bir erkek çocuk ister, Allahu Teâlâ ona Hazreti Meryem gibi bir kız çocuk verir. Bu durumda, “Duası kabul olmadı.” denilmez; “Duasına daha güzel bir surette icabet edildi.” denilir.

Hem bazen olur, kişi kendisine zarar verecek bir şey ister. Mesela zenginlik ister ama zengin olunca azacağını bilmez. Her şeyin akıbetini en iyi bilen Allahu Teâlâ, kulunun azacağını bilir ve o kuluna merhameten, istediği zenginliği ona vermez; bu duasını ahirete bırakır, onu ahiretin zengini yapar.

Hem bazen kişi fâni dünyasının saadeti için dua eder ama duası ahireti için kabul olunur; ona ahiretin saadeti verilir. Bu durumda, “Duası reddedildi.” denilmez; belki “Daha faydalı bir surette kabul edildi.” denilir.

Madem Cenab-ı Hak hakîmdir; biz Ondan isteriz, O da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bize muamele eder. Hasta, tabibin hikmetini ittiham etmemeli. Hasta bal ister, tabip ona sıtması için sulfato verir. Bu durumda, “Tabip beni dinlemedi.” denilmez. Belki o tabip hastanın âh-ü fizârını dinledi, işitti ve cevap verdi; maksudunun en iyisini yerine getirdi.

Buraya kadar yaptığımız izahattan anlaşıldı ki: Lisan-ı kâl ve lisan-ı hâl ile yapılan bütün dualara bir hikmet tahtında icabet ediliyor. Her ses işitilip, her duaya cevap veriliyor. Hatta en küçük bir ihtiyaç, en küçük bir mahluktan gelse ona yardım edilip, duasına icabet ediliyor.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin