103. Eğer dilersen, bahara ait haşirde ihya-i arzın keyfiyeti hakkında teemmül et…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
فإن شئت eğer dilersen فتأمل teemmül et (derinden derine düşün) في كيفية إحياء الأرض ihya-i arzın keyfiyeti hakkında في الحشر الربيعي bahara ait haşirde…
Eğer dilersen, bahara ait haşirde ihya-i arzın keyfiyeti hakkında teemmül et…
كي ترى görmen için قريبا من ثلاثمائةِ ألفِ حشرٍ ونشر üç yüz bine yakın haşri ve neşri بكمال الانتظام kemal-i intizamla في مقدار ستة أيام altı gün zarfında…
Üç yüz bine yakın haşri ve neşri kemal-i intizamla altı gün zarfında görmen için…
وبكمال الامتياز والتشخيص ve kemal-i imtiyaz (tam bir ayrıcalık) ve tam teşhis (birbirinden ayırmak) ile مع غاية اختلاط nihayet karışıklığına rağmen تلك الأموات الغير المحصورة المشتبكة المنتشرة bu sınırsız, birbirine geçen ve yayılmış olan emvatın.
Bu sınırsız, birbirine geçen ve (âlemin her tarafına) yayılmış olan emvatın nihayet karışıklığına rağmen kemal-i imtiyaz ve tam teşhis ile…
متداخلةٍ في صحيفة الأرض yeryüzü sahifesinde iç içe girmiş.
Toplu mana: Bu sınırsız, birbirine geçen ve (âlemin her tarafına) yayılmış olan emvatın nihayet karışıklığına rağmen kemal-i imtiyazla ve tam teşhisle; altı gün zarfında, kemal-i intizamla üç yüz bine yakın haşri ve neşri yeryüzü sahifesinde iç içe girmiş görmek için bahara ait haşirde ihya-i arzın keyfiyeti hakkında teemmül et.
İzah: Küçük bir bahçeye baksanız, çiçek ve bitkilerin birbirine girdiğini görürsünüz. Bir papatya… Hemen onun yanı başında bir gül… Gülün neredeyse yapraklarına dolanmış bir zambak… O bahçede onlarca çiçek ve onlarca bitki birbirine girmiş. Böyle bir karışıklık…
Bu çiçek ve bitkilerin şekilleri farklı, renkleri farklı, elbiseleri farklı, kokuları farklı ve bütün hususiyetleri birbirinden tamamen farklı, birbirine zıt. Hiçbiri birbirine benzemiyor.
—Peki, aynı olan şey ne?
Toprakları aynı, güneşleri aynı, havaları aynı, suları aynı ve menşeleri olan tohum ve çekirdeklerin maddeleri aynı.
İşte bu ayniyet ve karışıklık içinde, birbirine muhalif olan binlerce çeşit bitkiyi icat etmek; icat ederken birbiriyle karıştırmamak, gül tohumundan papatya çıkarmamak, laleye sümbülün yaprağını takmamak; renklerini, kokularını, şekillerini, elbiselerini karıştırmamak; hatasız ve yanlışsız icat edip her birine kendisine mahsus şekil ve sıfatları vermek öyle bir faaliyet-i acibedir ki bu işin faili ve bu icadın mucidi ancak ve ancak kudreti sonsuz, ilmi muhit ve bütün isim ve sıfatları nihayetsiz olan zat olabilir. Ondan başka kimse bu icada fail olamaz. Bu icat Onun has hâtemi ve sikke-i mahsusasıdır.
فمن يفعلْ هذا kim bunu yaparsa كيف يؤوده شيء ona bir şey nasıl ağır gelir.
Bunu yapabilen zata bir şey nasıl ağır gelir?
وكيف لا يخلق ve nasıl yaratamaz السماوات والأرض semavatı ve arzı في ستة أيام altı günde.
Ve semavatı ve arzı altı günde nasıl yaratamaz?
وكيف لا يكون ve nasıl olmaz حشرُ الإنسان insanın haşri كلمح البصر gözü açıp kapama gibi بالنسبة إليه ona nispetle.
Ve insanın haşri -ona nispetle- gözü açıp kapama gibi nasıl olmaz?
İzah: Bu hakikat Onuncu Söz’de şöyle geçiyor:
“Haşr-i baharîde görüyoruz ki beş altı gün zarfında… küçük ve büyük hayvanat ve nebatattan üç yüz binden ziyade envaı haşredip neşrediyor… Bütün ağaçların, otların köklerini ve bir kısım hayvanları aynen ihya edip iade ediyor… Başkalarını ayniyet derecesinde bir misliyet suretinde icad ediyor… Hâlbuki maddeten farkları pek az olan tohumcuklar o kadar karışmışken… kemal-i imtiyaz ve teşhis ile… o kadar sürat ve vüs’at ve suhulet içinde… kemal-i intizam ve mizan ile… altı gün veya altı hafta zarfında ihya ediliyor… Hiç kabil midir ki bu işleri yapan zata bir şey ağır gelebilsin, semavat ve arzı altı günde halk edemesin, insanı bir sayha ile haşredemesin? Hâşâ!” (Onuncu Söz)
Yazar: Sinan Yılmaz