a
Ana SayfaLâsiyyemat47. Bahusus o sultanın geniş bir rahmeti olduğunda rahmetinin vüs’atine yaraşır bir fazlı…

47. Bahusus o sultanın geniş bir rahmeti olduğunda rahmetinin vüs’atine yaraşır bir fazlı…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

ولا سيما  ve bahusus  إذا كان  olduğunda  له  onun (o sultanın) رحمة واسعة  geniş bir rahmeti  تقتضي فضلا  bir fazlı iktiza eder  يليق بوسعة رحمته  rahmetinin vüs’atine yaraşır  وله جلالُ حيثيةٍ  ve onun haysiyetinin celali (olduğunda)  تقتضي تربيةَ مَن  o kimsenin terbiyesini iktiza eder  يستخف به  onu (o sultanı) küçük görüyor  ولايوقّره  ve ona hürmet etmiyor.

Bahusus o sultanın geniş bir rahmeti varsa rahmetinin vüs’atine yaraşır bir fazlı iktiza eder. Ve onun haysiyetinin celali varsa kendisini küçük gören ve hürmet etmeyen kimsenin terbiyesini iktiza eder.

İzah: Rahmetin ahireti iktizasını, önceki cümlede izahını yaptığımız “keremin ahireti iktizası” üzerinden tefekkür edebilirsiniz. Yine celalin ahireti iktizasını aynı cümlede izahını yaptığımız “izzetin ahireti iktizası” üzerinden mütalaa edebilirsiniz. Bunlar birbirine yakın manalardır.

Bu makamda, rahmetin ahireti iktizası üzerine bir parça daha konuşalım. Şimdi şunu hayal edin:

Bir biçare yüksekçe bir dağdan yuvarlanmış ve tam uçuruma düşecek iken dağın ortasındaki bir ağaca tutunmuş…

Şimdi, biz ona bir ip uzatsak ve onu yukarıya doğru çeksek… Sonra tam kurtulacak iken birden ipi bırakarak onu uçuruma düşmeye mahkûm etsek…

— Acaba bu kişiye o ana kadar yaptığımız şefkatli muamelenin bir önemi kalır mı?

— O şefkat istihza ve alaya dönmez mi?

— Hem onu kurtarmaya bizi teşvik eden şefkat hissi, ipi bırakmamıza hiç müsaade eder mi?

Bu misal gibi, bizler de Allahu Teâlâ’nın kudret ipine tutunarak yokluktan varlığa çıktık ve yokluk âlemlerine düşmekten kurtulduk. Evet, Allahu Teâlâ bize bu vücudu verdi ve bizi bu âleme çıkardı. Bu âlemde de türlü türlü rahmetine bizleri mazhar etti. Eğer ahiret gelmez ve ölüm ile yokluğa gidersek, bu, misaldeki ipin tekrar bırakılması hükmünde olur. Bu durumda da Allah’ın rahmeti merhametsizliğe döner.

— İdama mahkûm ettiğimiz bir insanın hücresine her türlü yiyeceklerle dolu bir tepsi göndersek, bu ona bir iyilik ve rahmet olur mu?

Elbette olmaz!

— Eğer ahiret gelmezse o mahkûmdan ne farkımız olur?

— Allahu Teâlâ şefkat ve merhametini inkâr ettirecek bu olaya hiç müsaade eder mi?

Hâşâ ve kellâ!

Yine şu misalin dürbünüyle rahmetin ahireti iktizasına bakabiliriz:

Denizde boğulmakta olan birini görsek… Herhâlde biraz merhametimiz varsa ve yüzmeyi de biliyorsak hemen denize atlar ve onu kurtarırız.

Şimdi sorumuz şu:

— Acaba bu kişiyi binler zahmet ile kurtardıktan sonra onu darağacında asar mıyız?

Elbette hayır! Zira merhametimiz buna müsaade etmez. Eğer etseydi zaten onu denizden kurtarmaz ve oracıkta ölüme terk ederdik.

Onu denizden kurtarmamız bizdeki merhameti, bizdeki merhamet de onu asla öldürmeyeceğimizi ispat eder.

Aynen bunu gibi, Cenab-ı Hak da bizi yokluk denizinden kurtararak bu âleme getirdi. Bu âlemde de bizi rahmetiyle bir çocuk gibi besledi.

— Acaba hiç mümkün müdür ki bu rahmetin sahibi olan Allahu Teâlâ insanı diriltmemek üzere öldürsün ve ona rahmetini inkâr ettirsin?

Hâşâ ve kellâ! Zira -hâşâ- eğer diriltmemek üzere bizleri öldürecek kadar merhametsiz olsaydı zaten bizi yokluktan varlığa çıkarmaz ve bize böyle nâzeninâne bir bebek gibi muamele etmezdi.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin