a
Ana SayfaLâsiyyemat33. Bil ki: Allah’a iman ile Nebi’ye iman, haşre iman ve kâinatın varlığını tasdik arasında…

33. Bil ki: Allah’a iman ile Nebi’ye iman, haşre iman ve kâinatın varlığını tasdik arasında…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

اعلم  bil  أن بين الإيمان بالله والإيمان بالنبي والإيمان بالحشر والتصديق بوجود الكائنات  Allah’a iman ile Nebi’ye iman, haşre iman ve kâinatın varlığını tasdik arasında var olduğunu  تلازما قطعيا  kati bir telazum (birbirini gerekli kılma)  وارتباطا تاما للتلازم في نفس الأمر  ve nefsü’l-emirde (işin aslı ve hakikatinde) telazum için tam bir irtibat olduğunu  بين وجوب الألوهية وثبوت الرسالة ووجود الآخرة وشهود الكائنات  uluhiyetin gerekliliği ile risaletin sübutu, ahiretin varlığı ve şuhud-u kâinat arasında  بدون غفلة  gaflet olmadan. 

Bil ki: Allah’a iman ile Nebi’ye iman, haşre iman ve kâinatın varlığını tasdik arasında kati bir telazum (birbirini gerekli kılma) ve nefsü’l-emirde (işin aslı ve hakikatinde) uluhiyetin gerekliliği ile risaletin sübutu, ahiretin varlığı ve şuhud-u kâinat arasında -gaflet olmadan bakıldığında- telazum için tam bir irtibat vardır.

İzah: Bir kimsenin Allah’a iman edip peygamberleri kabul etmemesi veya Allah’ı kabul edip ahireti inkâr etmesi ya da Allah’a iman edip kâinatı tasdik etmemesi mümkün değildir. Bunlar arasında bir telazum vardır.

Telazum şudur: Bir şey başka bir şeyi zorunlu olarak gerektiriyorsa aralarındaki ilişkiye lüzum, bu iki şeyden gerektirene melzum, gerekli olana da lazım denir. Mesela baba kavramı evladı, evlat da babayı zorunlu olarak gerekli kılar. Eğer iki şeyden her biri diğerini gerektiriyorsa bu ilişkiye telazüm adı verilir.

İman hakikatleri arasında böyle bir telazum vardır. Üstad Hazretleri iman hakikatlerindeki bu telazumu ileride misalleriyle beyan edecek.

Yine nefsü’l-emirde uluhiyetin gerekliliği ile risaletin sübutu, ahiretin varlığı ve şuhud-u kâinat arasında telazumu netice veren kuvvetli bir irtibat vardır. Yani Allah varsa risalet de vardır; ahiret de vardır; kâinat da vardır.

Üstadımız mezkûr beyanında meseleye önce “iman” cihetiyle, sonra da “işin hakikati” cihetiyle bakıyor. İman cihetiyle baktığında “Telazum vardır.” diyor. Hakikati cihetiyle baktığında ise “Telazumu için kuvvetli bir irtibat vardır.” diyor. İki cümle arasındaki fark bu…

Netice: İman hakikatleri bir bütün olup inkısamı mümkün değildir. Birine iman eden, diğerlerine de iman etmek zorundadır. Biri varsa diğeri de vardır. Biri ispat edilmekle diğeri de ispat edilmiş olur.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin