109. Ey meselenin başından buraya kadar fehmiyle bana arkadaşlık eden zat…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
فيا من رافقني ey bana arkadaşlık eden zat بفهمه fehmiyle من أول المسألة meselenin başından إلى هنا buraya kadar.
Ey meselenin başından buraya kadar fehmiyle bana arkadaşlık eden zat!
لا تظنّن sakın zannetme انحصارَ الدلائلِ delillerin münhasır olduğunu فيما سبق geçmiş şeylere.
Sakın delillerin geçmiş şeylere münhasır olduğunu zannetme.
Biraz genişletirsek: Sakın ahiretin varlığına dair delillerin zikri geçen delillerle sınırlı olduğunu zannetme.
كلا hayır بل يُشير القرآن الحكيم belki Kur’an-ı Hakîm işaret ediyor إلى ما لا يعد ولا يحصى من أمارات sayısız ve hesapsız emarelere أن خالقَنا سينقلنا Hâlıkımız bizi nakledecek من هذا المشهر المؤقت bu geçici meşherden إلى مقرّ سلطنة ربوبيته الدائمة daimî makarr-ı saltanat-ı rububiyetine (daimî olan saltanat-ı rububiyetinin payitahtına) ويلوّح ve (Kur’an) ima ediyor إلى ما لا يحد ولا يُستقصى من علامات hadsiz ve araştırılamayacak alametleri أنه سيبدل هذه المملكةَ السيّالةَ السيارة O (c.c.) bu seyyal (akıp giden) ve seyyar (sürekli hareket eden) memleketi değiştirecek بتلك المملكة المستمرة السرمدية şu sabit ve sermedî memleket ile.
Hayır, belki Kur’an-ı Hakîm, Hâlıkımızın bizi bu geçici meşherden daimî makarr-ı saltanat-ı rububiyetine nakledeceğine dair sayısız ve hesapsız emarelere işaret ediyor. Ve yine Kur’an, Allahu Teâlâ’nın bu seyyal ve seyyar memleketi şu sabit ve sermedî memleket ile değiştireceğine dair hadsiz ve araştırılamayacak (kadar çok) alametleri ima ediyor.
İzah: Bu mesele Onuncu Söz’de şöyle geçiyor:
“Sakın zannetme, delail-i haşriye, bahsettiğimiz on iki hakikate münhasırdır. Hayır, belki yalnız Kur’an-ı Hakîm, geçen şu on iki hakikatleri bize ders verdiği gibi, daha binler vücuha işaret edip her bir vecih kavî bir emaredir ki Hâlıkımız bizi bu dâr-ı fâniden bir dâr-ı bakiye nakledecektir.”
Yine şöyle geçiyor:
“Hem kırk vecihle mucize olan Kur’an-ı Hakîm binler âyât-ı kat’iyesine istinad ederek, bütün kat’iyetle açtıkları ahiret yolunu ve küşad ettikleri cennet kapısını, sinek kanadı kadar kuvveti bulunmayan vâhî vehimler, ne haddi var ki kapatabilsin?”
Mana açık olduğundan izahına gerek duymuyor; mütalaa ve tefekkürünü sizlere havale ediyoruz.
Yazar: Sinan Yılmaz