15. O fıkralar şunlardır ki: Biz gözümüzle sahife-i arzda bedi ve hakîm bir icadı görüyoruz…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
وهي o (fıkralar) أنّا نشاهد biz gözümüzle görüyoruz في صحيفة الأرض sahife-i arzda إيجادا بديعا حكيما bedi ve hakîm bir icadı…
O fıkralar şunlardır ki: Sahife-i arzda bedi ve hakîm bir icadı gözümüzle görüyoruz…
İzah: Bedi: Eşi ve benzeri olmayan, emsalsiz yapılan, harikulade, hayret verici, fevkalade ve muhteşem manalarındadır.
Hakîm: Çok hikmetli manasındadır. Hikmet ise her şeyin belirli gayelere yönelik olarak manalı, faydalı ve yerli yerinde olmasıdır.
Yeryüzünde gözüken icat hem bedidir hem hakîmdir. Üstad Hazretleri bu bedi ve hakîm icatta şu sekiz maddeye dikkat çekiyor:
في جُودٍ واسع عظيم في سخاوة مطلقة في إتقان مطلق itkan-ı mutlak içinde bir sehavet-i mutlakada ve büyük ve geniş bir cûdda…
في سهولةٍ مطلقة في انتظام مطلق intizam-ı mutlak içinde bir suhulet-i mutlakada…
في سرعة مطلقة في اتزان مطلق ittizan-ı mutlak içinde bir sürat-i mutlakada…
في وُسعة مطلقة في حُسنِ صُنعٍ مطلق hüsn-ü sanat-ı mutlak içinde bir vüsat-ı mutlakada…
في رخيصيةٍ مطلقة وقيمتُه في غلو مطلق kıymeti gulv-u mutlak içinde olduğu hâlde bir rahiset-i mutlakada (yani hadsiz bir kıymet içinde olduğu hâlde hadsiz bir ucuzlukta)…
في خِلطة مطلقة في امتياز مطلق imtiyaz-ı mutlak içinde bir hıltat-i mutlakada (yani tam bir ayrıcalık içinde nihayetsiz bir karışıklıkta)…
في بُعدةٍ مطلقة في اتفاق مطلق ittifak-ı mutlak içinde bir bu’det-i mutlakada (yani tam bir ittifak içinde hadsiz uzaklıkta)…
في كثرة مطلقة في أحسن خلقة en güzel yaratılış içinde bir kesret-i mutlakada.
İtkan-ı mutlak içinde bir sehavet-i mutlakada ve büyük ve geniş bir cûdda… intizam-ı mutlak içinde bir suhulet-i mutlakada… ittizan-ı mutlak içinde bir sürat-i mutlakada… hüsn-ü sanat-ı mutlak içinde bir vüsat-ı mutlakada… kıymeti gulv-u mutlak içinde olduğu hâlde bir rahiset-i mutlakada… imtiyaz-ı mutlak içinde bir hıltat-i mutlakada… ittifak-ı mutlak içinde bir bu’det-i mutlakada… en güzel yaratılış içinde bir kesret-i mutlakada (bedi ve hakîm bir icadı görüyoruz).
İzah: Üstad Hazretleri sekiz fıkra saydı. Şimdi bu fıkraları teker teker mütalaa edelim:
1. İtkan-ı mutlak içinde bir sehavet-i mutlakada ve büyük ve geniş bir cûdda icad edilmesi:
Sehavet-i mutlaka “sonsuz cömertlik” demektir. “Sehavet-i mutlaka” ifadesiyle “büyük ve geniş bir cûd” ifadesi benzer manadadır. “Sehavet-i mutlaka”nın ilavesi tekit içindir.
Yeryüzü sayfasında gördüğümüz icat sonsuz bir cömertlikten geliyor. Önce bu hakikati insan üzerinde tefekkür edelim:
Saniyede 4 insan ve günde yaklaşık 350.000 insan yaratılıyor. Her birine göz, kulak, dil gibi yüzlerce cihaz ve alet takılıyor.
— Acaba gözün fiyatı nedir? Mesela siz gözünüzü satsanız, kaça satarsınız?
Dünyayı verseler vermezsiniz. Allah’ın cömertliğine bakın ki her gün 350.000 insana bedavadan göz veriyor.
— Peki, kulağınızın, dilinizin, el ve ayaklarınızın fiyatı nedir? Bunları kaça satarsınız?
Bunları da dünya verilse vermezsiniz. Hâlbuki Allah her gün 350.000 insana bunları karşılıksız veriyor.
— Peki, kalbinizin, midenizin, aklınızın ve diğer cihazlarınızın fiyatı nedir? Bunları kaça satarsınız veya kaça alırsınız?
Dünyaya bedel bunları da satmaz ve dünyayı verseniz bunları alamazsınız. Hâlbuki Allahu Teâlâ her saniye dört insana bunları bedava veriyor.
Şimdi, insanı bir kenara bırakıp hayvanata bakalım:
Her kuşa kanat takılmış, her hayvana elbise dikilmiş, her bir mahluk binler aza ve cihazla donatılmış. Bunlar kıymetsiz midir ki böyle bedavadan verilmiş? Yoo, çok kıymetlidir lakin mahlukatın Rabbi olan Allah çok cömerttir. Cömertliği sebebiyle mahlukatı böyle cihaz ve azalarla donatmış. Yoksa mahlukat bunun milyonda birini bulamazdı.
Mesela insan aslanın kürküne sahip olabilmek için binlerce lira ödüyor. Ama aslan o kürke bedava sahip olmuş, hiçbir şey ödememiş. Aslan gibi, her mahluk ihtiyacı olduğu şeye bedava sahip olmuş. İşte bu hâl Allah’ın sonsuz cömertliğinden ileri geliyor.
Biraz da bu cömertliği nebatat üzerinde tefekkür edelim:
Bahar mevsimine bakıyoruz: Çiçeklerden, ağaçlardan, meyvelerden ve nebatattan, rakamlara sığmayacak kadar çok mahlukat her an yaratılıyor. Farklı elbiselerle süslenip farklı renklere boyanıyor; hadsiz aza ve cihazlar onlara hibe ediliyor. İşte bu hibeler Allah’ın cömertliğinden geliyor.
İnsan Allah’ın cömertliğini bir gün değil bir yıl tefekkür etse yine de bitiremez. Sözün özü şu:
Yeryüzünde, bahusus bahar mevsiminde gözüken icat fiili pek geniş ve büyük bir cûddan ve bir sehavet-i mutlakadan geliyor. Böyle bir cömertlik de ancak Allah’a mahsus bir sıfattır.
Üstad Hazretleri bu sehavet-i mutlakanın bir itkan-ı mutlak yani sonsuz bir mükemmellik içinde gerçekleştiğine dikkat çekti. Demek sehavet-i mutlakayı tefekkür ederken itkan-ı mutlakı baz almamız gerekiyor. Şöyle ki:
Beşer bir şeyi çokça imal etse, imal ettiği şeyde mükemmellik kaybolur. Mesela bir ressam üç beş resmi aynı anda çizmeye kalksa resimlerdeki mükemmellik yok olur. Bir heykeltıraş aynı anda birkaç heykel yapmaya çalışsa heykeller pür-kusur olur. Ve hakeza…
Allahu Teâlâ ise hadsiz eşyayı nihayetsiz bir mükemmellik (itkan-ı mutlak) içinde yaratıyor. Bu da O’nun her eşya üzerindeki sikkesi ve hâtemi oluyor.
Birinci maddeyi mütalaa ettik. İkinci maddenin mütalaasını sonraki derste yapacağız.
Yazar: Sinan Yılmaz