a
Ana SayfaLâsiyyemat2. Salât ve selam, tılsım-ı kâinatın keşşafı ve ayetlerinin miftahı olan nebisinin üzerine olsun…

2. Salât ve selam, tılsım-ı kâinatın keşşafı ve ayetlerinin miftahı olan nebisinin üzerine olsun…

Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:

والصلاة والسلام  salât ve selam  على نبيه  nebisinin üzerinedir  الذي  o nebi ki  هو  كشّافُ طلسمِ الكائنات  tılsım-ı kâinatın keşşafıdır  ومفتاحُ آياتِها  ve ayetlerinin miftahıdır  وعلى آله وصحبه  ve (salât ve selam) onun âli ve sahabesi üzerinedir  وعلى اخوانه من النبيين والمرسلين  ve nebilerden ve mürsellerden kardeşleri üzerinedir  وعلى الملائكة المقربين  ve melâike-i mukarrebîn üzerinedir  وعلى عباد الله الصالحين من أهل السموات والأرَضين  ve semavat ve yerler ehlinden olan, Allah’ın salih kulları üzerinedir. 

Salât ve selam, tılsım-ı kâinatın keşşafı ve ayetlerinin miftahı (anahtarı) olan nebisinin üzerine olsun. Ve onun âli ve sahabesi üzerine, nebilerden ve mürsellerden (peygamberlerden) kardeşleri üzerine, melâike-i mukarrebîn (makam itibarıyla Allah’a yakın olan melekler) üzerine ve semavat ve yerler ehlinden olan, Allah’ın salih kulları üzerine olsun. 

İzah: Üstad Hazretleri, Peygamberimiz (a.s.m.)’a salât-ü selam ederken bile bu salât-ü selamı bir hakikatle dokuyor. Üstadımız bu cümlede Peygamberimiz (a.s.m.)’a, ashabına, diğer peygamberlere, melâike-i mukarrebîne ve salih kullara salât-ü selam ediyor. Lakin bu salât-ü selamı öyle ifade ediyor ki o salât-ü selam içinde Peygamberimizin hakkaniyetine bir delil sunuyor. Peygamberimizi öyle tavsif ediyor ki bu tavsifle onun risaletini ispat ediyor.

Risalelerdeki en basit cümlelerde bile böyle bir hakikat dersi vardır. Üstadımız burada Efendimiz (a.s.m.)’ı iki sıfatla vasfetti:

1. Kâinatın tılsımının keşşafı olması.

2. Âyâtının miftahı (anahtarı) olması.

Önce, kâinatın tılsımının keşşafı olması üzerine konuşalım:

Kâinatın tılsımı içinde şu meseleler yatmaktadır:

– Bu kâinat niçin yaratıldı?

– İnsanın vazifesi nedir ve bu âleme niçin gelmiştir?

– İnsana takılan bu kadar cihazat ve duygunun sebeb-i hikmeti nedir?

– Niçin bu kadar çok mahluk var?

– Bu dehşetengiz faaliyet; her gün bir kafilenin gelip bir kafilenin gitmesi nedendir?

– Hayatın manası ve vazifesi nedir?

– Ölüm nedir ve ölümden sonra ne var?

– Yaratılan mahlukata milyonlar masraf yapılıyor; her biri süslenip cihazlarla techiz ediliyor. Sonra kısa bir zaman yaşayıp ölüp gidiyor. Bu kadar masrafın hikmeti nedir?

– Varlıklar bize ne söylüyor? Mesela bir ağaç, dilleri hükmündeki dallarıyla ve kelimeleri hükmündeki çiçek, meyve ve yapraklarıyla bize ne diyor, ne anlatıyor? Yine diğer mahlukat ne konuşuyor? Bağırış ve çağırışları ne manaya geliyor?

İşte bunlar ve bunlar gibi meseleler kâinatın hilkatine dair tılsımlardır ki Efendimiz (a.s.m.) Kur’an’ın âyât-ı beyyinatıyla bu tılsımları keşfetmiş, her hadise ve eşyanın altındaki hikmeti nev-i beşere ders vermiş.

Efendimiz (a.s.m.)’ın ikinci vasfı, kâinatın âyâtının miftahı olmasıydı. Cenab-ı Hakk’ın iki farklı kitabı vardır:

Birincisi: Kelam sıfatından gelen Kur’an’dır.

İkincisi: Tekvin sıfatından gelen kâinat olup kudret kalemiyle yazılmıştır.

Kelam sıfatından gelen Kur’an kitabının ayetleri olduğu gibi, tekvin sıfatından gelen kâinat kitabının da kendine mahsus ayetleri vardır. Her bir mahluk bu kitabın bir ayetidir. Kuş bir ayettir, çiçek bir ayettir, dağ bir ayettir; deniz, güneş, yıldızlar ve her ne varsa, bu kitabın bir ayetidir.

Bu kâinat kitabı bütün ayetleriyle kâtibi olan Zat-ı Zülcelal’i tarif ve ilan etmektedir. İşte Efendimiz (a.s.m.) kâinat kitabının ayetlerinin manasını Allah’ın öğretmesiyle keşfetmiş ve bu manayı Kur’an’ın lisanıyla beyan etmiştir. Üstadımız Kur’an’ı tarif ederken diyor ki:

— Bu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi ve âyât-ı tekviniyeyi okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedîsi ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri… (25. Söz)

Efendimiz (a.s.m.) kâinat kitabında yazılan ayetlerin miftahı (anahtarı) olmuş, ayetlerin manasını -inayet-i İlahî- ile açmış ve bu manayı Kur’an ile nev-i beşere ders vermiş.

Bu keşfin mahiyetini ve nasıl olduğunu inşallah ileride kendi başlığında izah edecek, kâinat kitabının ayetlerini gösterip, Kur’an’ın bu ayetleri nasıl izah ettiğini ve manasını nasıl beyan ettiğini örnekleriyle işleyeceğiz. Şimdilik bu kapıyı açmayalım ve bu derin meselenin mütalaasını kendi makamına havale edelim. Bu makamda şu kadar bilsek yeter:

Peygamberimiz (a.s.m.) hem kâinatın tılsımını keşfetmiş hem de kâinat kitabının ayetlerinin miftahı olmuş. Bu da onun hakkaniyetine ve Allah’ın resulü olduğuna büyük bir delildir. Çünkü okuma-yazma bilmeyen bir beşerin, 1400 sene önce kâinatın tılsımını keşfetmesi ve ayetlerinin manasını kendi başına açması mümkün değildir. Bu işi yapabilmek için ism-i Hakîm’e tam mazhar olmak ve marifetullahın zirvesinde bulunmak gerekir. Bu ise ancak bir peygambere nasip olur. İşte bu hâl Efendimiz (a.s.m.)’ın risaletini güneş gibi ispat eder.

Yazar: Sinan Yılmaz

Paylaş:
Bu Makaleyi Değerlendirin