32. Her bir fıkra ehadiyet mührünü göstermek için tek başına yeterli iken…
Lâsiyyemat mütalaasına kaldığımız yerden devam ediyoruz:
فإذا كانت كلُّ فقرة her bir fıkra olduğunda بانفرادها tek başına كافيةً yeterli لإظهار خاتم الأحدية ehadiyet mührünü göstermek için فكيف nasıl olur إذا اجتمعت (bütün fıkralar) toplandığında متداخلةً iç içe geçmiş bir hâlde متآخذة el ele vererek في فعالية واحدة tek bir faaliyette.
Her bir fıkra ehadiyet mührünü göstermek için tek başına yeterli iken, (bütün fıkralar) iç içe geçmiş bir hâlde ve el ele vererek tek bir faaliyette toplandığında nasıl olur?
İzah: Allahu Teâlâ ehadiyetinin mühürlerini mahlukatına vurmuş ve her mahluku varlığına ve birliğine bir delil yapmıştır. Bizler bu mühürlerin bir kısmını önceki derslerde mütalaa etmiştik.
Mezkûr fıkralardan her biri bir hâtem-i ehadiyet olup, Allah’ın varlığını ve birliğini ispata tek başına kâfidir. Her bir fıkra tevhidi ispata tek başına kâfi iken, bir de bütün fıkralar toplanıp birbirine kuvvet verse, artık tevhidi güneş gibi parlak bir surette ispat ederler.
ومن هذا ترى سرَّ bundan sırrını görürsün وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ Andolsun, eğer onlara, “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette “Allah” derler (ayetinin) أي yani إنَّ المنكِرَ المتعنّد şüphesiz inatçı münkir إذا سُئل منه ondan sorulduğunda بتنبيه عقله aklının tenbihiyle (aklını uyararak) يضطر لأنْ يقول الله Allah demeye mecbur kalır.
Bundan (şu ayetin) sırrını görürsün: “Andolsun, eğer onlara, ‘Gökleri ve yeri kim yarattı?’ diye sorsan, elbette ‘Allah’ derler.” Yani şüphesiz inatçı münkirden -aklının tenbihiyle- sorulduğunda “Allah” demeye mecbur kalır.
İzah: Allah’ın varlığı o kadar açıktır ki her kime, “Şu âlemi kim yarattı?” diye sorsanız -aklını hakem yapmak şartıyla- “Allah” demek zorunda kalır. Zira Allah’ın varlığı kabul edilmeden eşyanın varlığı izah edilemez. Eşyanın varlığını ve -önceki derslerde mütalaasını yaptığımız- eşyada görülen hâlleri izah etmek ancak Allah’a imanla mümkündür. İşte bu sırdan dolayı, en inatçı kâfire, “Kâinatı kim yarattı” diye sorsanız, ister istemez “Allah” demek zorundadır.
Bu hakikat Kur’an’ın çok ayetinde geçer. Mesela Ankebut suresinde şöyle buyrulur:
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ Andolsun ki eğer onlara sorsan مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً gökten suyu kim indirdi فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا ve ölümünden sonra yeryüzünü o suyla kim diriltti لَيَقُولُنَّ اللَّهُ onlar elbette “Allah” derler. (Ankebut 63)
Başka bir ayet:
وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَنْ خَلَقَهُمْ Andolsun ki onlara, kendilerini kimin yarattığını sorsan, لَيَقُولُنَّ اللَّهُ onlar elbette “Allah” derler. (Zuhruf 87)
Başka bir ayet:
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ Andolsun ki eğer onlara sorsan مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ gökyüzünü ve yeryüzünü kim yarattı, وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ Güneş’i ve Ay’ı kim teshir etti لَيَقُولُنَّ اللَّهُ onlar elbette “Allah” derler. (Ankebut 61)
Başka bir ayet:
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ Andolsun ki eğer onlara sorsan مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ gökyüzünü ve yeryüzünü kim yarattı لَيَقُولُنَّ onlar mutlaka der ki خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ gökyüzünü de yeryüzünü de Aziz ve Alim (olan Allah) yarattı. (Zuhruf 9)
Bu ayetlerden anlaşılıyor ki -insan aklını ve vicdanını kaybetmemişse- Allah’ı inkâr edemez. Çünkü her varlık, kendine mahsus bir dille Allah demekte ve Allah’ın varlığını ispat etmektedir. Bu hakikati Lemaat Risalesi’nde mütalaa etmiştik. Lâsiyyemat Risalesi’nde de baştan beri bu hakikati konuşuyoruz. Asıl konuşacağımız yer ise inşallah Katre Risalesi.
Yazar: Sinan Yılmaz